*Video arşivdir
Partiden tasfiye edilenler bundan sonra ne yapabilir? Gül’lerden, Arınç’lardan, Babacan’lardan umutlananların şansı var mı? AK Parti tabanı başkanlığa nasıl bakıyor? Yeni dönemin adı nedir?
Yazar Levent Gültekin: “Tasfiye edilenler, Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca parti bize kalır, o zaman işleri düzeltiriz, davaya zarar vermeyelim, düşüncesindeydi. İslamcılık çöktü. Mahalle Erdoğanlaştı.”
-“2011 ile medyanın, bürokrasinin, parti kadrolarının Akitleştirildiğini, Gezi’den sonra tasfiyenin başladığını” söylediniz. Yeni Şafak çizgisindekiler “yenilikçiliği” muhafaza etmek istiyordularsa neden biat ettiler?
Çünkü dönüşüm bir gecede olmadı. Erdoğan’daki bu çıkışların anlık tepkiler olduğunu düşündüler. İşlerin bu aşamaya kadar geleceğini hesap edemediler. Böyle olacağını söyleyenlere “Erdoğan düşmanı” diyerek kulak tıkadılar. Diğer taraftan iktidardan elde ettikleri kazanımlardan da kolayca vazgeçemiyorlardı. Tasfiye edilmeseydiler büyük ihtimalle küçük itirazlarla yetineceklerdi. Onlar da iktidar sayesinde kötülüklere ortak oldular.
Mesela Kabataş meselesi gibi akıl almaz olaylarda Erdoğan’ın yanında durmaktan imtina etmediler. Bu durum ister istemez onları körleştirdi. Ne zaman tasfiye edildiler, o zaman meselenin ne olduğunu görmeye başladılar.
Bir umutları vardı: “Bir şey olacak, Erdoğan bir aşamadan sonra bu tarzdan vazgeçecek. Bu nedenle davaya zarar verici, gidişatı yıkıcı bir çıkış yapmayalım.” Ya da “Erdoğan, Cumhurbaşkanı olunca parti bize kalır. O zaman işleri düzeltiriz” düşüncesiyle hareket ediyorlardı. Bu gidişatın ilk farkına varan Abdullah Gül’dü. O da iktidara, “dava”ya zarar vermeyeyim, tabanın tepkisini çekmeyeyim diye yeterli tepkiyi göstermedi.
-Tasfiye edilenler ne yapabilirler bundan sonra?
Tasfiye edilenler eski çizgilerine geri dönmeye çalışıyorlar. Fakat gidecekleri bir yer yok. Çünkü İslamcılık çöktü. Mahalle toptan Erdoğanlaştı. “Dava” Erdoğan’ın kendini kurtarma davasına dönüştü. Üstelik yenilikçi çizgiden gelip AK Parti ile yakın duran aydınlar, yazarlar, gazeteciler, siyasetçiler bu süreçte büyük yara aldılar. Çünkü üzerlerinde bir Kabataş lekesi, Gezi lekesi, 17-25 Aralık lekesi, dört bakanın yolsuzluk lekesi var.
“Bir gün partide yeniden etkinlik kazanırız” umuduyla tüm bu kötülüklerin savunucusu oldular. Onların bu umudu yani sessizlikleri Erdoğan’ın yakıtı oldu. Erdoğan daha da güçlendi, tek adam oldu. Davutoğlu’nun tasfiyesiyle beraber son umutları da çöktü. Seslerini yükseltiyorlar ama taban “lider varken konuşmaya hakkınız yok” diyor. Tayyip Erdoğan toplumu da Akit çizgisine taşıdığı yani seçmeni de kendine benzettiği için tabanda da bir etkileri yok. Çünkü taban Erdoğanistleşti.
Yüzde 35 Erdoğan'ı taşıyamaz
-O ne demek?
AK Parti tabanında bir Tayyipçiler, bir de Erdoğanistler var. Tayyipçiler şöyle bakıyor: “Delikanlı, Müslüman adam, çalıp çırpmaz, elinden geldiği kadar çalışıyor.” Bugün AK Parti seçmeninin yüzde 50’lik oyunun, bence yüzde 15-20’si halen Tayyipçi. Yüzde 30 var ki, onlar artık Erdoğanist. Gözleri Erdoğan’dan başkasını görmüyor. Ona itiraz eden herkese hain gözüyle bakıyor.
-22 Mayıs’la birlikte yeni dönemin adı ne olacak?
Tek adam medyası, bürokrasisi, partisi ve nihayetinde tek adam Türkiye’si. Shakespeare’in Macbeth’ini yaşıyoruz.
-Buradan ne çıkacak?
Tayyip Erdoğan’ın 14 yıllık iktidarı döneminde kendisine en çok zarar veren adımının Davutoğlu’nu görevden almak olduğunu düşünüyorum. Belki de bu, AK Parti’nin de çöküşünü getirecek. Tabanda “Reis, ciddi anlamda bizleri tasfiye ediyor. Yerimize yıllarca bize hakaret etmiş insanları koyuyor” tepkisi, büyük bir kırgınlık, moral bozukluğu var. Şatafatlı bir mağlubiyet yaşıyorlar. Eğer Erdoğan başkanlık referandumuna giderse bu öfke, kırgınlık Erdoğan’a bir bedel ödetecek. Benzer bir kopuş seçimde de yaşanabilirdi.
Fakat Erdoğan’ın en büyük avantajı seçmenin AK Parti yerine oy verecek kendi düşüncesine uygun bir alternatif bulamaması. Bunun için bütün Erdoğanistler can havliyle MHP kongresini engellemeye çalışıyorlar. Bir alternatif çıkarsa Tayyip Erdoğan, Erdoğanist seçmenle başbaşa kalacak. O da yüzde 30-35 kadardır. Yüzde 35 Tayyip Erdoğan’ı taşıyamaz.
Tek başına iktidarı kaybederse Erdoğan fenomeni kalmaz. Hatta Erdoğan’ın kendi de kalamaz. Diğer taraftan Erdoğan’da çevresindeki herkese karşı inanılmaz bir güvensizlik var. Yakın aile çevresinden başka kimseye güvenmiyor. Bu da onun işlerini daha da zorlaştırıyor.
-Buradan yıllar sonra dine atıf yapmayan bir AK Parti çıkar mı?
Ben bu anlamda AK Parti’nin ömrünü tamamladığı fikrindeyim. Erdoğan, Türkiye’deki ideolojik siyasetin son halkası olan İslamcılığı tüketti.
Gelinen nokta ortada; İslamcılık cennete gitmek için insanların hayatını cehenneme çeviren bir siyasete dönüştü. Erdoğan’dan sonra herhangi bir siyasi hareketin din üzerinden siyaset yapma imkânının kalmadığını, yapsa bile bir karşılık bulmayacağını düşünüyorum. AK Parti içerisinden de bu anlamda bir oluşum çıkacağına ihtimal vermiyorum.
Tayyipçiler ve Erdoğanistler
-Gül’lerden, Babacan’lardan umutlananların şansı var mı?
Babacan’ın böyle bir çalışma içinde olduğunu ben de duyuyorum. Güçlü bir karşılık bulabilirler mi, emin değilim. Ülke büyük bir felakete sürüklenirken bu isimlerden hiçbiri elini taşın altına koymadı. Toplumun bunu unutacağını sanmıyorum. Muhalif kesimden insanlar “ülke felakete sürüklenirken neden tavır almadınız” diye sorduğunda ne cevap verecekler? Onların ne muhalif kesime söyleyecek sözleri var ne de Tayyip Erdoğan’dan başka kimseyi gözü görmeyen Erdoğanistlere. Belki gidişatı durdurmaya yarayacak bir işlevleri olabilir.
-“Tayyipçiler, Erdoğanistler” ayrımınız eşliğinde soralım: “Tayyipçiler” başkanlığa ne der?
Erdoğanistler her şartta Erdoğan’ın başkanlığını destekliyorlar. Bu oran yüzde 30-35 bandında. Tayyipçiler için aynı şeyi söyleyemem. Çünkü Ahmet Davutoğlu’nun ve İslamcıların tasfiyesi Tayyipçi dediğim kesimde büyük rahatsızlık yarattı. “Tamam alternatif yok. Başka partiye oy veremiyoruz ama seni de başkan yapmayız. O kadar da değil” diyebilirler. Çünkü belirgin bir öfke var. Bu anlamda referandum Erdoğan için artık daha riskli. Sanırım bunu gördükleri için şimdilik partili cumhurbaşkanlığı modeliyle sıkıntıyı atlatmak istiyorlar. Diğer taraftan erken seçim de Erdoğan’ın önünde bir seçenek olarak duruyor.