Mehmet Demirci'nin kaleme aldığı '40 Levha 40
Yorum' kitabı ise hat levhalarının nasıl anlanması gerektiği konusunda 40 güzel örnek sunuyor.
Eski dergâhlarda
Muharrem ayında aşure pişirilirken mablak denilen ahşap
kürek dervişler tarafından evrad ü ezkar okunarak karşılıklı iki vav
harfi meydana getirecek şekilde karıştırılırmış. Buna çifte vav çevirmek denilir. Vav harfi ebced hesabında 6 rakamına karşılık gelir. İki tanesi yan yana gelince 66'yı gösterir ki bu '
Allah' ism-i şerifinin ebced değeridir. Çifte vav çeviren dervişler bu sayede aşureyi, dillerinin yanı sıra elleriyle de Allah'ı zikrederek pişirirlermiş.
Vav, aynı zamanda Allah'ın Vahid isminin ilk harfidir ve vahdeti yani onun birliğini simgeler. Yanına 'he' harfi geldiğinde ise 'Hû' olur ki bu da esmâ-i hüsnadan bir isimdir. Vav bir başka görüşe göre ise imanın 6 şartını ifade eder. Hattatların elinde bir sanat eseri olarak ortaya çıkan vav ve çifte vav levhalarının arka planında bu bilgiler yer alır.
Sadece bir harf bile bu kadar anlam ifade ederse
ayet ve hadislerin, İlâhî isimlerin, kelâm-ı kibarların derinliğini siz
hesap edin. Geçmişte evlerin, camilerin duvarlarını, kitabeleri hatta
mezar taşlarını süsleyen levhaları yazanlar da, onları bulundukları yerlere asanlar da bu anlam derinliğinden uzak değildi. Başlarını her çevirdiklerinde adeta ciltler dolusu kitap okumuş oluyorlardı. Hattın çoğu kişi tarafından sadece bir 'görsel sanat' olarak algılandığı günümüzde Mehmet Demirci'nin kaleme aldığı '40 Levha 40 Yorum' kitabı hat levhalarının nasıl anlanması gerektiği konusunda güzel bir örnek, daha doğrusu 40 örnek veriyor.
Kubbealtı Neşriyatı tarafından yayımlanan '40 Levha 40 Yorum'da ele alınan levhaların 34 tanesi Uğur Derman'ın yardımıyla temin edilmiş. Besmele, ism-i celâl, kelime-i tevhid, "Eleysallahü bikâfin abdeh / Allah kuluna kâfidir", "Levlâke levlâke lemâ halaktü'l-eflâk / Sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım", "Men sabera zafera / Sabreden zafere ulaşır", "El-hamdü lillâhi alâ külli hal / Her halde Allah'a hamd olsun", "El-mü'minü mirâtü'l-mü'min", "İnne ekrameküm ındallâhi etkaküm / Allah katında en değerli olanınız en çok takva sahibi olanınızdır" levhaları ele alınan levhalardan birkaçı. Kitabın kapağına ise "Ve fevka zî külli ılmin alîm / Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır" ayeti yerleştirilmiş, bu konular ne kadar anlatılsa yazılsa da kim bilir daha ne anlamlar vardır dercesine...
Mehmet Demirci, levhaları izah ederken
tefsir ve hadis kitaplarına başvurmuş, yeri geldikçe tasavvufî yorumlara işaret etmiş. Sözgelimi "El-yedü'l-ulyâ hayrun min yedi's-süflâ / Veren el alan elden üstündür" hadis-i şerifinin yer aldığı levhayı izah ederken hadisin Buhari ve Müslim'de yer alan tam metnini aktarmış.
Hadis, Hakîm bin Hızam isimli sahabiden naklediliyor: "Hazreti Peygamber'den (sas) bir şey istedim, bana verdi. Sonra Kendisi'nden yine istedim, bana yine verdi. Sonra tekrar istedim, O bana yine verdi. Bundan sonra şöyle buyurdu: 'Şu mal yeşil ve
tatlı meyveler gibidir. Her kim bu malı nefis feragatıyla, hırs göstermeksizin alırsa o mal kendisi için bereketli olur, mübârek olsun. Her kim de bunu hırsla, açgözlülükle alırsa, bu mal ona hayır getirmez. O hırslı kimse, yiyen fakat doymayan bir obur gibidir. Veren el alan elden üstündür."
Hadisin Buhari'deki metninde bu konuşmanın devamı da veriliyor. Peygamberimiz'den bu ikâzı alan Hakîm şöyle diyor: "Ya Resûlallah! Seni
peygamber olarak gönderen Allah'a
yemin ederim ki bundan sonra ölünceye kadar kimseden hiçbir şey almayacağım." Hazreti Peygamber'in (sas) vefatından sonra Hazreti Ebûbekir bir şeyler vermek üzere Hakîm'i çağırır almaz,
Hazreti Ömer çağırır almaz. Hakîm ölünceye kadar kimseden bir şey almaz.
Vermek, yardımda bulunmak üzerine uzun uzun izahatta bulunan Demirci, hadisten yola çıkarak Peygamberî bir nezakete de dikkat çekiyor. Kendisinden bir şey isteyen ve bunu üç kez tekrar eden bir kişiyi her defasında boş çevirmeyen Allah Resûlü nazikçe bir hatırlatmada bulunuyor: "Üstteki el, veren el; alttaki elden, alan elden hayırlıdır."
Kitabın son levhası ise "Lâ taknetû min rahmetillâh / Allah'ın rahmetinden
ümit kesmeyiniz." Mehmet Demirci, bu âyetin inişi sebebi hakkındaki birkaç rivayeti aktarıyor. Bunlardan birisi ayetin Vahşi hakkında nazil olduğu. Uhud'da Hazreti Hamza'yı şehit eden Vahşi, daha sonra
Müslüman olup
sahabe arasına girmiş, Hazreti Ebûbekir zamanında yalancı peygamber Müseyleme'yi öldürerek İslâmiyet'e büyük
hizmet etmişti. Ayetin Hazreti Vahşi'nin hayatında zahir olan müjdesinden kâfirler topluluğundan başka kim ümidini kesebilir ki?