Miraç Kandili'nin önemi!

İlahiyatçı yazar Hüseyin Yağmur, Kur’ân-ı Kerim'in ışığında Peygamber Efendimiz(S.A.S)’in Miracını anlattı.

Miraç Kandili'nin önemi!

Mİ’RAC Kur’ân’ı Kerim, mevzuyla alâkalı şöyle buyurur: “Sübhânellezî esrâ biabdihî...=Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”[1][1] Evvelâ şunu belirtelim ki, Kur’ân-ı Kerim’de geçen her tesbih sözü, esbâp yolu ile şirke girmeye karşı bir tavrın ifâdesidir. Burada da sûre tesbih lafızlarıyla başlamakta ve ilk plânda açık-kapalı şirke karşı bir tavır belirlenerek sebeplerin birer perde olduğu vurgulanmaktadır. Evet, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mi’raçı, hatta Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya seyahatı (isrâ) dahi tamamen sebepler üstüdür. Dolayısıyla onun hızı, hayalin, ışığın ve ruhun süratiyle kıyas edilmeyecek ölçüdedir.. evet o hızın keyfiyeti, ancak Allah’ın bilebileceği bir husustur. Dolayısıyla o gece Allah Rasulü (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Sebepleri esvâb gibi sırtından attı Müsebbibü’l-esbâbla mi’raç yaptı.” mısralarıyla ifade edildiği gibi tamamen sebepler üstü bir yolculuk yapmıştır. Ayrıca Cenâb-ı Hak, İsra sûresine “Sübhânellezî” beyanıyla kullarına bir tembihde de bulunmakta ve âdeta “Her şeyden önce şirki kafanızdan atın ve iyi bilin ki, bunu şu âlemlerin nizam ve intizamını her an elinde tutan Allah (celle celâluhu), sebebleri, tabiatı ve eşyayı aşan bir güçle gerçekleştirmiştir.” denmektedir. İkinci husus, Allah Rasulü (sallallâhu aleyhi ve sellem), böylesine gökler ötesi, aşkın bir yolculuğa çıktığında, O’nun bütün iç buud ve derinlikleri harekete geçirilmiş ve O’na zaman ve mekân üstü bir yolculuk yaptırtılmıştır. Kâdı İyaz, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mekânsızlıkla alâkalı hayretlerinden bir tanesini ifade ederken, O’nun “Ayağımı nereye koyayım?” sorusuna, “Bir ayağını diğer ayağının üzerine koy.” denildiğini nakleder ki, bu da Kur’ân-ı Kerim’deki “Kâbe kavseyni ev ednâ”(Necm, 53/9) hakikatiyle alâkalı tevcihlerden biri sayılan imkanla vücup arası mertebe demektir. Bunun mânâsı şudur: Hz. Muhammed Mustafa’nın (sallallâhu aleyhi ve sellem) ilâh olması mümkün değildir. Zira O, Allah’ın yüce bir kulu ve şerefli bir peygamberi olmakla beraber netice itibarıyla yiyen, içen, uyuyan, yürüyen bir insandır. Ne var ki bu Ufuk İnsan, Buseyrî’nin de ifadeleriyle “Bir beşerdir, ama herhangi bir beşer gibi değildir; O, taşlar arasında tıpkı yakut gibidir.” Evet, sıradan bir insan olmayıp, insanlık değerlerini aşan Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), şayet yüzbinlerce buudu ile açılmışsa, yani beyninin bütün fakülteleri ile her yere ulaşıp her konuşmayı bir anda dinleyebilecek bir mertebeye ulaşmış ya da nûrâniyetiyle bin makamda birden bulunmuşsa, O’nun mi’raça çıkıp geriye dönmesi için bir lâhza bile yetecektir. İşte bu açıdan bakıldığında O’nun mi’raçtan dönüp yatağını sıcak bulması da gayet normaldir. HÜSEYİN YAĞMUR
<< Önceki Haber Miraç Kandili'nin önemi! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER