Türk
Hollanda İlişkilerinin 400. Yıldönümü nedeniyle bu yıl boyunca devam edecek olan etkinlikler hakkında bilgi alışverişi yapabilmek ve Hollandalı yayıncılarla
Türkiyeli yayıncıların biraraya gelmesi için Hollanda
Edebiyat Vakfı bir davet gönderdi. Türkiye’den yayıncılar ve gazeteciler dört gün boyunca toplantılara katılarak, özellikle yayıncılık alanında “nasıl bir ilişki kurabiliriz” sorusunun yanıtını aradı.
Dans,
tasarım,
müzik, edebiyat
Yayıncılık meselesine geçmeden önce sanat etkinliklerinden bahsetmekte fayda var. Hollanda menşeili birçok sanat topluluğu bu sene Türkiye’de olacak. Sözkonusu olan etkinlikleri Türkiye Enstitüsü (SICA) ve Uluslararası
Kültürel
Etkinlikler Vakfı organize ediyor. SICA’dan görüştüğümüz yetkililer bu proje için 200’ün üstünde başvuru olduğunu bunlardan 40’nın fonla
desteklenip hayata geçirildiğini söylüyor. Biz de
Amsterdam’da proje sahipleriyle biraraya gelme fırsatı bulduk. Bunlardan ilki Ish Youth Theater oldu. Yaklaşık 10 yıl önce kurulan topluluk, oldukça kozmopolit bir yapıya sahip; Hollanda’da yaşayan birçok milletten
genç biraraya gelerek oluşturmuş bu grubu. Sokak kültürünü farklı kombinasyonlarla sahneliyorlar. Topluluk nisan ayında gerçekleşecek olan Holland
İstanbul Festival’a katılacak. Diğer bir konuğumuz ise bu yıl ilk kez yapılacak olan İKSV Tasarım Bienali’ne katılacak olan Salon. (İKSV Salon’la Hollandalı Salon’un hiçbir ilgisi yok hemen belirtelim.) Gijs Stork, Manon Schaap ve Cathal McKee’nin başında olduğu Salon, aslında bir tasarım projesi. Amaçları 19. yüzyıl salonlarını bugüne sanatla birlikte taşımak. SALT
Beyoğlu, İstanbul Modern, Hollanda Konsolosluğu gibi kurumlarda Türkiyeli tasarımcılarla ortaklaşa çalışacaklar. Amsterdam’da bir
akşam prömiyerini izlediğimiz Dutch National Balet ise muhteşem dans gösterileriyle birlikte 13 temmuzda Uluslararası
İzmir Festivali’ne Giselle (2009) ile konuk olacak. Diğer bir etkileyici proje ise Ricciotti Ensemble Orchestra. Bu
orkestra bir çeşit demokratik hareket. 1970’te kurulan bu topluluk konservatuar öğrencilerinden oluşuyor. Müziğe ulaşamayan insanlara müzik ulaştırma gibi bir amaçları var. Mesela cezaevleri, taşra, dağ köyleri gibi... Tabii Türkiye’de cezaevlerine girebilirler mi bilmiyoruz, ama bir
Karadeniz turu yapacakları kesin. Karadeniz kültürünü ise şimdiden araştırmışlar. Bu arada onlara Hollanda’da yaşayan genç
sanatçı Karsu Dönmez eşlik edecek. Kalem Ajans’ın düzenlediği, İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali (ITEF) kapsamında düzenlenecek “Amsterdam Cafe” de bu etkinliklerin edebiyat ayağından biri. Bu etkinlikte Hollandaca yazan yazarlar Türkiyeli okurlarla buluşacak. Tabii bu kadarla sınırlı değil etkinlikler, daha çok
sürpriz ve 40’a yakın proje var. Hepsini yavaş yavaş göreceğiz.
Haftalar boyunca kitap ve edebiyat Biz üç gün boyunca provaları ve sanat galerilerini gezerken, Türkiyeli yayıncılar da Hollandalı yayıncıların nasıl bir sistemde çalıştığına dair izlenimler edindi, yayıncılık ve edebiyat dünyası üzerine sohbet ettiler. Türkiye’ye dönüşte konuştuğumuz yayıncılar gibi bizi de en çok etkileyen tek bir şey vardı: Foundation for Collective Promotion of Books (CPNB). 1930’dan bu yana ayakta olan bu
vakıf,
okuma alışkanlığının kazandırılmasına yönelik birçok çalışma yaparak yayıncılara destek oluyor; kitaplarla ve okumakla ilgili birçok etkinlik düzenliyor. Bir de şu var: Mesela siz bir yazarsınız ve kitabınız bir kütüphanede. Biri de okumak için sizin kitabınızı kütüphaneden kiraladı.
Yazar olarak o kiralanan kitabınızdan
telif alıyorsunuz. Sanırım söyleyecek başka şey yok. Sözü Hollandalı yayıncılarla dolu dolu geçiren Türkiyeli yayıncılara bırakıyoruz...
Evrim Öncül (İthaki Yayınları)
Hollanda yayıncılığında dikkatimi çeken noktalardan biri, bu işe yaklaşımlarının profesyonelliğiydi. Hollandalı meslektaşlarımızın daha iyi koşullar altında, verimli bir şekilde çalıştıkları izlenimine kapıldım. Her tür için ayrı editörlerin görevlendirilmiş olmasının hem kitap kalitesinin artmasına hem de verimliliğe katkısı ortadaydı. Diğer
ülkeler gibi
ekonomik krizden nasibini alan Hollandalı yayıncılar düşen satışlara çare olarak ilk etapta kitap sayılarını azaltmışlar, ancak bu kesinlikle yapılan işlerin kalitesini düşürmemiş, hatta daha da artırmış. Bir diğer önemli noktaysa, yayınevleri, kitabevleri ve kütüphanelerin ortaklığıyla CPNB tarafından yılın belli zamanlarında düzenlenen kitap haftaları meselesiydi. Hem Hollandalıları okumaya
teşvik etmek hem de yayıncılığın her aşamasına katılan kurumlara destek olmak açısından takdire şayan bir organizasyon olduğunu belirtmeliyim.
Cüneyt Dalgakıran (Timaş Yayınları)
Kapaklar, katalog tasarımları harika. Dünya piyasalarıyla başa baş
rekabet edebilecek kalitede. Hollanda’daki okurlar için kütüphaneler çok önemli. Satın alınan her bir çocuk kitabına karşı 12, her bir yetişkin kitabına karşı beş kitap kütüphanelerden ödünç alınıyor. Ödünç alınan kitabın yazarına telif ödeniyor. Devlet yayın dünyasını canlandırmak için doğrudan destekte bulunmama gayreti içerisinde. Bunun yerine yayıncılar, kitapçılar, kütüphaneler ve sponsorlar
işbirliği halindeler.
Gökçe Ateş Aytuğ (Hayy
Kitap)
Yayıncılarla sohbetlerimiz sırasında, şu günlerde ekonomik krizle baş etmenin yollarını arayan yayınevleri arasında ciddi bir rekabet olduğu izlenimi edindim. Bu rekabet niceliği azaltmış, ama niteliği azaltmaktan çok artırmış görünüyor. Bir yandan kitaplarını birer pazarlama ürünü olarak ele alan, bir yandan da yayımladığı her kitaptan emin olup
kutlama yapan yayınevleri ile karşılaştık. Türkiye’deki yayıncılardan daha iyi koşullarda çalıştıklarını söyleyebilirim. En etkilendiğim şeylerden biri ise, yılda bir kez düzenlenen kitap haftası ve çocuk kitapları haftası oldu.
Kütüphanelere de değinmeden edemeyeceğim. Kütüphanelerin yaygınlığını ve ödünç alınan her kitap için yazara belirli bir telif ödendiğini duyunca, keşke Türkiye’de de böyle olsa diye iç çektiğimi söylemeliyim.
Eda Çaça (Kalem Ajans)
Beni en çok etkileyen, CPNB’nin (Foundation for Collective Promotion of Books) varlığı. 1930’larda kurulmuş bu vakfı tesis eden amaç; yayıncılara destek olmak ve okur sayısını arttırmak. Hollanda’daki tüm yayıncıların dağıtımları “eşitlik ilkesi uyarınca” tek elden bu vakıf tarafından yürütülüyor. Bu, başlı başına çok büyük bir destek, ama bunun yanısıra çocuk kitapları haftası,
roman haftası, şiir haftası gibi organizasyonlar düzenleniyor, yazarlar davet ediliyor.
Şiir haftasında örneğin kitaplar her biri birer
avro gibi her zamankinin çok altında fiyatlara satılıyor. Bu nedenle de kimse enseyi karartmıyor, köşesine hiç çekilmiyor. Eldeki yayıncı sayısı bizimkine çok yakın ve doğası gereği rekabet oldukça yoğun, ama bu durum iyiye
temayül etmenin önünde bir engel oluşturmamış. Ajans sayısı yalnızca iki. Bu durum, hem yayıncılar arasındaki ilişkinin çok kuvvetli olmasından hem de yayıncıların her birinin birer ajans gibi uzmanlaşmış alt birimlerinin varlığından kaynaklanıyor olabilir.