İnsandaki Zaaflar ve Şeytan'ın Hücum Noktaları- 3
Irkçılık veya Kavmiyetçilik- 2
Her insanda fıtri olarak illa ki bir yere ait olma veya aidiyet duygusu vardır.
Allah'ın hidayeti nasip ettiği müminler bu duygularını
İman dairesine ait olmakla tatmin ederken bu seviyede imanı yakalayamamış olanlar ise bir ideolojiye, partiye,
takıma ve hatta Satanistliğe varıncaya kadar, bir guruba aidiyet duygusu ile içlerindeki bu boşluğu doldurmaya çalışırlar. Allah, “dikkat edin! Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur” fermanı doğrultusunda, hepimize, fıtri bir ihtiyaç olan aidiyet duygusunu hidayet dairesi içerisinde tatmin etmemizi nasip eylesin. Âmin…
Partizanlık, takım, cemaat, ideoloji, fikir ve metot şartlanmışlığının veya taassubunun da
ırkçılık ya da kavmiyetçilikten bir farkı yoktur. Aslında her türlü taassup ve önyargı içeren davranışlar ve sözler bir nevi ırkçılık manasına gelir.
Körü körüne bir partiye, takıma, cemaate ve ideolojiye
destek olmak, her ne olursa olsun, herhangi bir hakkaniyet ölçüsüne vurmadan, onları savunmak, doğruların üzerini örter ve otomatik olarak bir karşı veya hasım cephe meydana getirir. Bu ise, hem toplumda kamplaşmalara yol açar, hem de,
dindar kesimler arasında bile kıskançlığa varan bir
rekabet meydana getireceğinden dolayı, İslam'ın gerektirdiği uhuvvet ruhunu sarsar. Tefrikaların ve çatlakların oluşmasına sebebiyet verir. Bununla birlikte bölünmeler başlar.
İstiklal Şairimiz Merhum Mehmet Akif ne güzel söyler:
Girmeden bir millete tefrika düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez
2011-2012 Sezonu Galatasaray'ın
Fenerbahçe ile oynadığı son
şampiyonluk maçı sonrası yaşananlar, takım taassubunun ya da bir başka deyişle takım ırkçılığının veya kabileciliğinin bir sonucudur. Sayın
Başbakan, “biz bir kabile devleti değiliz” diyerek her ne kadar vurgulamaya çalışsa da, ne yazık ki bizler, neredeyse tüm bir millet olarak, kabilecilik anlayışından hala daha kendimizi soyutlayamadık ve muasır
medeniyet seviyesindeki milletler gibi, başarı ya da doğru her ne kesimden gelirse gelsin, başarıyı alkışlamayı ve doğruyu kabul etmeyi öğrenemedik.
Hatta bu ırkçılık ve kabilecilik hastalığı o kadar bünyemizi sarmış durumda ki,
aile içerisinde karı-koca arasında tartışmalara ve bunun sonucunda boşanmalara kadar sebebiyet vermektedir. Evet, ayrılıkların birçoğunun sebebini; aile içi, ‘senin ailen, benim ailem' tartışması veya kavgaları oluşturmaktadır. Yani kavmiyetçilik hastalığı buraya kadar hepimizi en temelden sarsmaya devam etmektedir. Maalesef günümüzde aileden başlayan bu taassup, daha ileride belki de şekil değiştirerek, oradan çocuklara ve tüm topluma daha büyük kamplaşmalar halinde sıçramakta ve tüm milleti bir virüs gibi sinsice çürütmektedir. Hâlbuki hak ve güzellik nereden gelirse gelsin kabul edilse ve alkışlansa, yani böyle bir medeniyet seviyesine ulaşabilsek, bu tür sıkıntılardan da kurtulmuş olacağız.
Bediüzzaman Said
Nursi Hazretleri, 22. Mektup 1. Mebhas'ta, bu konudaki toplumsal kıstası ne güzel ortaya koyar:
“Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin
vakit, "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. Fakat "Yalnız hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur. "Rıza gözü, ayıplara karşı kördür, Kem göz ise kusurları araştırır" (Ali Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s.10; Dîvânü'ş-Şâfiî, s.91.) sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin
hakem olamaz, başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez.
Mehmet
Ünal
Araştırmacı
Yazar
[email protected]