Türkiye edebiyatının en önemli yapıtlarını beyazperdede görmek hem edebiyat hem de sinemaseverler için büyük keyif.
Peki hangi kitabın karakterine, hangi yönetmenin sineması uygun.
Radikal Sinema yazarımız Şenay Aydemir, hepsi birer başyapıt sayılan on kitabı günümüzün en iyi yönetmenleriyle eşleştirdi.
***
İnce Memed
Nuri Bilge Ceylan
‘İnce Memed’in yoğun tasvirlerini, epik dilini sinemaya aktarmak gerçekten zor. Bu nedenle bu işi Türkiye’de en iyi beceren kişiyi yönetmen koltuğuna oturttuk. Nuri Bilge Ceylan, taşra ve
kasaba duygusuna fazlasıyla hâkim bir isim. Ercan Kesal’ın
senaryo desteği ve Gökhan Tiryaki’nin görüntüleriyle ‘İnce Memed’i perdede de ölümsüzleştirebilir. İhtiyacı olan tek şey biraz
isyan duygusu.
Huzur
Semih Kaplanoğlu
‘Huzur’,
Osmanlı ile
Cumhuriyet arasına sıkışmış; bir yandan yüzlerce yıllık Osmanlı geleneğinden kopuşun öte yandan da yeni cumhuriyetin getirdiklerinin ikilemini yaşayan insanların hikâyesini anlatır. Semih Kaplanoğlu sinemasının görsel gücüyle birleştiğinde ise, bu muhteşem eseri, aynı kalitede beyazperdeye aktaracak tek isim olarak onun adı öne çıkıyor.
Benim Adım Kırmızı
Derviş Zaim
Derviş Zaim’in Orhan Pamuk’un ‘Benim Adım Kırmızı’
romanı için biçilmiş kaftan olduğu kesin. Çünkü roman 16. yüzyıl İstanbul’unda saray hattatları ve nakkaşlarının padişahın emriyle resimler yapışının öyküsünü anlatır. Pamuk’un betimleme zenginliği ile Zaim’in görsel dünyasının birleşiminden ortaya çıkacak filmin seyrine doyum olmayacağını söyleyebiliriz.
Tutunamayanlar
Reha
Erdem
Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’da Türkiye romanında yepyeni bir dilin kapılarını araladığını, hem içerik hem de biçimsel olarak yeni bir yol açtığını söylemek ne kadar doğru ise Reha Erdem sineması için de aynı şeyleri söylemeliyiz. Erdem, zorlayıcı kelime oyunlarıyla dolu; fizik,
kimya, matematik gibi bilim dallarına, felsefi disiplinlere saygı duruşunda bulunan bu zor hikâyenin altından kalkabilecek sayılı isimlerden birisi.
Aylak Adam
Onur Ünlü
Yusuf Atılgan’ın kült kitabı ‘Aylak Adam’ın kahramanının bir isminin dahi olmaması, yalnızca C. olarak anılması bile onu tek başına
Onur Ünlü karakteri yapmaya yetmez mi? Baba parası yiyen, gezen, tozan, ‘sinemadan çıkmış insan’ olmaktan son derece memnun bu karakterin hayattaki her şeye teğet geçmiş olmasında
komik bir yan da var üstelik.
Suskunlar
Tayfun Pirselimoğlu
İhsan Oktay Anar’ın ‘Suskunlar’ının yönetmen koltuğuna Tayfun Pirselimoğlu’nu oturtmamızın son üçlemesi ‘Rıza’, ‘Pus’ ve ‘Saç’taki karakterlerin suskunluklarıyla bir ilgisi yok. Ama susarken anlattıklarıyla çok ilgili. Üstelik, iyi bir yönetmen olmanın yanında iyi bir
ressam olması ‘Suskunlar’ın dünyasını daha iyi anlatmak için büyük avantajlar sunuyor.
Memleketimden İnsan Manzaraları
Nâzım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ kitabının sorumluluğunu bir yönetmene bırakmak insafsızlık olurdu. Yaklaşık 40 yıllık bir zaman dilimini onlarca insanın öyküsüyle harmanlayan bu devasa yapıtın altından ancak kolektif bir çabayla kalkmak mümkün olabilir.
Seren Yüce, İnan Temelkuran,
Seyfi Teoman, Orhan Eskiköy, Pelin Esmer, Hüseyin Karabey, Selim
Güneş, Sedat Yılmaz,
Atalay Taşdiken, Mahmut
Fazıl Çoşkun ve Aslı Özge gibi günümüzün
genç ve yetenekli yönetmenlerinin seçtikleri birer hikâyeyi anlattıkları filmin, kitabın hakkını fazlasıyla vereceğinden hiç şüphemiz yok.
Kürk Mantolu
Madonna
Zeki Demirkubuz
Bir kadının aşkıyla helak olmuş adamların hikâyesi söz konusu olduğunda aklımıza Zeki Demirkubuz’dan başka kimse gelmiyor nedense? Demirkubuz, ‘Masumiyet’, ‘Kader’ ve ‘İtiraf’ta ‘aşk’ın etrafında örmüştü hikâyelerini. Sabahattin Ali’nin başyapıtı ‘Kürk Mantolu Madonna’nın kahramanı Raif Efendi’nin Maria’ya duyduğu ‘masumiyet’ dolu aşkını, o aşkın ve hayatının dayattığı ‘kader’i sessizce kabullenişini ve günlüğünden saçılan dokunaklı ‘itiraf’larını en iyi Demirkubuz anlatabilir. Üstelik, romanın bugüne de rahatlıkla uyarlanabilecek evrensel bir öyküsü var.
Acımak
Çağan Irmak
Reşat Nuri Güntekin’in ‘Acımak’ı, acıma duygusunu kaybetmiş Zehra’nın
babasının ölümü üzerine hayatına yön veren gerçeklerle tanışması ve yeniden ‘acıma’ duygusunu kazanmasını anlatır. ‘Acımak’ı sinemaya aktarmak söz konusu olduğunda en dikkat
çekici özelliğinin
Yeşilçam filmlerini aratmayan melodramı olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Hal böyle olunca Çağdaş sinema unsurlarıyla Yeşilçam duygusunu birleştirmeyi başaran en başarılı isim olarak Çağan Irmak bu kitap için biçilmiş kaftan gibi duruyor. ‘Acımak’ın Irmak tarafından çekilen çağdaş bir yorumunun ‘acıma’ duygusu dışında, işin içine vicdanı da katacağından tabii ki şüphemiz yok.
Güven
Özcan Alper
Vedat Türkali deyince akla ilk önce ‘Bir Gün Tek Başına’ gelir belki ama ‘Güven’in de ondan aşağı kalır yanı yoktur. Üstelik oğlu Barış Pirhasan ve torunu Yusuf, ‘Bir Gün Tek Başına’yı sinemaya aktarmak için yakında ‘
motor’ diyecekler. Türkiye sosyalist hareketinin en önemli figürlerinden birisi olan Türkiye Komünist Partisi’ne üye bir grup anti-faşist gencin
İkinci Dünya Savaşı yılları İstanbul’unda yaşadıklarını anlatan ‘Güven’ için en iyi isim ‘içeriden’ birisi olurdu hiç kuşku yok ki. ‘
Sonbahar’ ve ‘Gelecek Uzun Sürer’ ile ‘politik sinema’da rüştünü ispatlayan Özcan Alper’in sıkı bir
ekip çalışmasıyla kendisine ‘Güven’enleri mahçup etmeyeceğini söyleyebiliriz.