Gülen'in medeniyet ve sanat tasavvuru

Ali Osman Dönmez'in imzasını taşıyan Bir Medeniyet Tasavvuru Çerçevesinde Fethullah Gülen Hocaefendi ve Edebiyat adlı kitap, medeniyet düşüncesi bağlamında Hocaefendi'nin sanat, estetik ve edebiyat perspektifini ortaya koyuyor.

Gülen'in medeniyet ve sanat tasavvuru

1900'lerin başında, Selçuklu-Osmanlı diye görünüp hayata ve coğrafyalara giden/sinen ‘şey' toprağına çekilir. Balkanlardan ve Ortadoğu'dan yırtılan/kopan bir ‘şey'dir bu; Anadolu'ya, ‘ev'ine dönen… Olanı karşılayamadığı için yenilmişlik duygusu içinde kabuğuna çekilen… Sonra… Sonra evinde, olup biteni kendine fatura ettiğinden yenildiğine öykünen bir Anadolu'nun hikâyesi başlar. Gittiği coğrafyalardan çekildiği gibi kendinden de çekilir; hikâyesinden ve hafızasından özerk yönelimiyle yeni bir kendilik inşa eder. Olan ne ise, ‘Misak-ı Milli' sınırlarına özgü kalır; zaman, kapı ve pencerelerin sokağa/hayata kapandığı bir aralıkta geçer. ‘Dünyada bir yer' değil, ‘bir yerde dünya' kurulur; Türkiye dünyada değil, dünya Türkiye'de yaşanır. Bu sebeple, 1900'lerin başından bu yana Türkiye'nin dışarıya açılmasından bahsedemiyoruz. 1970'lerde Anadolu köylüsünün yurtdışına işçi olarak gitmesinden gayri ne söyleyebiliriz? Ha bir de, sporda, “yenildik, ama ezilmedik” manşetlerimiz var. Türkiye'nin dünyaya açılışı: Hizmet hareketi Türkiye bu hal ve şerait içinde ama büsbütün kendine özgü haldeyken, kalbinde kımıldanıveren ‘bir şey' olur. Anadolu'nun hafızasına ve müktesebatına sırtını veren bir dil gelişir: Yeni dünyayı kuran pozitivist/materyalist dile karşılık Risale-i Nur Külliyatı başka türlü bir insana ve yola işaret eder. Fethullah Gülen, Erzurum'dan İzmir'e yolu düşmüş bir ‘Hocaefendi'dir. Medrese ve tekke terbiyesinden geçmekle kalmamış, yolu adına ‘modern bilim' denen okumalardan da geçmiştir. Verdiği vaazlarda ve yazdığı metinlerde klasik İslam kaynaklarına ‘zaman'ın okumaları da eşlik eder; Risale-i Nur Külliyatı perspektifinde bir ‘bütün' okuması yapar. İşaret ettiği yerde ‘yeni insan' durur. “Geçen zamanda ne yaşandı?” sorusunu geçelim. 1990'ların başlarına geldiğimizde otuz yıllık birikim dallarını yurtdışına uzattı. Misak-ı Milli'nin dışına, dünyaya… Anadolu'da bir hayatın sahibi olarak değil, hayatın (dünyanın) bütününde Anadolu gibi yaşamanın yolları açıldı. Zaman öylece aktı; her kıta, her ülke, her coğrafya gidilen yer oldu. İnsanın yaşadığı yerlerin tümü Anadolu'dan insanlara ‘vatan' haline geldi. Anadolu'dan dünyaya gitme farklıydı; almak için değil, vermek üzere gidiliyordu. Gün geldi; bu gitme, şahsi hayatlarda görünürlüğüyle kalmadı, dünyanın da gördüğü bir şey oldu. Şimdi temel soru şu: 1900'lerin başından beri kendinde tutuklu Türkiye'nin dünyaya açılışı, dünyada var oluşu “Hizmet Hareketi” Türkiye'de nasıl karşılandı? Ülkenin aydınları, sözü geçen aktörleri ‘hareket'in nesiyle ilgilendi? Ne yazık ki, sadece “değirmenin suyu” merak edildi. “Değirmenin suyu”nu merak edip kaynağına gitmek elbette ki önemli. “Bu suyun çıktığı yer neresi ve nasıl bir sudur bu?” demek değerlidir. Ama hayır, ‘hareket'in tasavvuru anlamında kaynağıyla ve ne söylediğiyle ilgili bir merak değildi bu, daha çok ‘maddi' bir meraktı. Dert nitelik değil, nicelikti. Kriminal bir eyleme işaret eder gibi, “bu kadar para nereden bulunuyor, amaç nedir?” gibi sorular soruldu. Ah keşke, ‘hareket'in çıktığı kaynakla (mesela Risale-i Nur perspektifi) ve ne söylediği (insan, hayat ve gelecek tasavvuru) ile ilgili bir merak olsaydı bu. Öyle olmadı; sığ bir ezberin korku, kaygı ve suçlamalarıyla yetinildi. Türkiye dünyaya giden insanlarını şüpheyle karşılarken dünya üniversiteleri hakikatli soruların cevaplarıyla ilgilendi. Böyle olduğu için biz bugün Anadolu merkezli ‘Hizmet Hareketi'nin referanslarını, nasıl bir insan ve gelecek öngördüğünü tercümelerden okuyabiliyoruz. Dışarıdan okumalar önemli, ancak içeriden okumaların değeri ve kıymeti başkadır. Şimdi benzeri az olan bir okumanın sonuçları var elimizde: Ali Osman Dönmez imzalı Bir Medeniyet Tasavvuru Çerçevesinde Fethullah Gülen Hocaefendi ve Edebiyat isimli kitap… “Medeniyet”, “Dil-Beyan”, “Sanat”, “Estetik, “Edebiyat”, “Şiir”, “Roman ve Hikâye” gibi bölüm başlıklarından oluşan çalışma, muhtevası ve çerçevesiyle dikkati çekiyor. Özetle, ‘bir medeniyet tasavvuru' bağlamında Hocaefendi'nin sanat, estetik ve edebiyat perspektifini ortaya koyuyor. Yetkinliği açısından değil, işaret ettiği husus bakımından özellikli bir çalışma. Başlığa çıkardığı meselede son sözü söylemeyen fakat söylenecek olanı belirleyecek malzemeyi ortaya koyan bir çalışma... Dönmez, bir akademisyen hassasiyetiyle konulara önce kavramsal bir çerçeve çiziyor, sonra bu çerçevede Gülen'in yaklaşımlarını aktarıyor. Medeniyet ve kültür nedir? Medeniyet ve modernleşme arasındaki ilişki nasıldır? Gülen'in medeniyet tarifi ve modernleşmeye dair yaklaşımları, bu bağlamda “Yeryüzü Mirasçıları”nın vasıfları… Medeniyet ve dil arasındaki münasebet, Bediüzzaman ve Gülen'in dil/beyan/söz yaklaşımları… Ontolojik ve kültürel olarak insanı kuran ‘söz'ün Kur'an merkezli okumaları, Gülen'in ‘söz erleri' olarak işaret ettiği insanlar… Türkçenin serüveni, Gülen'in dil konusundaki hassasiyeti… Sanatın ne olduğu meselesi, inanç ve sanat arasında okumalar, İslam sanatının kaynakları, sanatta ‘tecrit' (soyutlama) meselesi… Rönesans ve sanat, sanatımızda Rönesans… Estetik nedir, Güzel nedir? İslam'ın ‘Güzel'e dair okumaları… Estetik'in tarifi ve ölçüsü evrensel midir? Bediüzzaman ve Gülen'in Estetik'e dair yorumları… Medeniyet kriziyle gelişen edebiyatımızın serüveni… Kur'an ve şiir… Tasavvuf ve şiir… İrfanın şiir/divan kaynakları… Mümin, roman ve hikâye… Nasıl bir roman, nasıl bir hikâye, dahası nasıl bir kurgu? Gülen'in medeniyet tasavvuru Arka arkaya sıralanan bu konular Hizmet Hareketi'nin, Gülen'in, dahası ‘değirmenin suyu'nun nereden çıkıp aktığını gösteriyor. Bakın, Ali Osman Dönmez ne diyor: “Hocaefendi'nin, hayatın bütün müspet ünitelerini içine alan, ‘ruhumuzun heykelini ikame edecek' mahiyetteki medeniyet tasavvurunun şifreleri çözülmeden, herhangi bir konudaki düşünceleri tam olarak anlaşılamaz. Çünkü onun ortaya koyduğu bütün kavramlar, teşvik ettiği bütün faaliyetler, yazdığı ve konuştuğu bütün konular işaret ettiği medeniyet tasarımı/tasavvuru ile bağlantılıdır ve onunla bağı nispetinde önem kazanmaktadır. Dolayısıyla Hocaefendi'nin dil, edebiyat, san'at, estetik, şiir.. gibi konularda beyan ettiği fikirler de, bu medeniyet tasarımının/tasavvurunun birer unsuru olduklarından, birer alt dal konumundadırlar. Kök ve gövdenin ne olduğu bilinmeden/anlaşılmadan, dallar üzerine söylenecek sözler bir derinlik ifade etmeyecek, kök ve gövdenin niteliğine dair yol göstericilikten uzak kalacaklardır.” Evet, kitap Bediüzzaman ile Hoca-efendi'nin etrafında hayat bulan tasavvurun estetik, sanat ve edebiyat formuna dikkat çekmesi açısından önemli. Hizmetin sonraki aşamalarının meselesine dikkati çektiği için de bugünden çok yarınla ilgili. Dönmez, yarın mutlaka konuşulacak mevzuların kalkış noktasını belirlemek adına dokümanter bir çalışma koymuş ortaya. ‘Hizmet'in estetik, sanat ve edebiyatının nereye yaslanacağı ve nasıl olacağı konusunda bir harita sunuyor. Nihat Dağlı
<< Önceki Haber Gülen'in medeniyet ve sanat tasavvuru Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER