Olay bugün 'Emek nostaljisi' olarak gözükse de gerisinde 20 yıllık karışık bir hikaye var. Üstelik her şey '
kanuni' olmasına rağmen sorumluluğu üstlenen bir kişi ya da kurum yok.
Emek
Sineması ve beraberindeki Cercle D'orient binasının yıkılması için kanuni hiçbir 'engel' kalmadı. Yerine yapılacak
yenileme projesi hazırda bekliyor zaten.
Mimarlar Odası'nın 'Türk milleti adına' birkaç yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesi, 9. İdare Mahkemesi'nin 16 Kasım'daki yürütmeyi durdurma isteminin reddi kararıyla sona erdi. Bugün gelinen noktada,
Emek Sineması'nın yıkılması an meselesi. Yolu bir şekilde Emek'e uğramış sinemaseverler ise umudunu hâlâ koruyor. 'Emekbizim' platformunda bir araya gelen
gönüllüler, Emek'in önünde nöbete başladı. Mesele, bir grup sinemaseverin 'Emek nostaljisi' gibi algılanmaya da müsait.
Ancak sürece göz atınca mevzunun bu kadar basit olmadığı ortaya çıkıyor. Süreci 1991 yılına kadar götürebiliriz.
İstanbul 1 No'lu Koruma
Kurulu 29.08.1991 tarihli kararı ile Cercle D'orient binası ile Emek Sineması'nın "iç ve dış görünümlerini, karakter ve görünen malzeme ile süslemelerin ve plan özelliğini bozmayacak müdahalelerin yapılabileceği yapılardan olduğuna" hükmetti. Söz konusu iki bina
Emekli Sandığı tarafından 1993 yılında
Kamer İnşaat'a kiralandı. Ancak 1995'te yine kurul kararıyla ada,
Beyoğlu ilçesi 'Kentsel ve Tarihi Sit Alanı'nda kaldı. 1991'de Emek'in karakterini bozmayacak şekilde müdahalenin gerçekleştirilebileceği kararıyla hazırlanan proje ise 1999'da İstanbul 2. İdare Mahkemesi tarafından 'kamu yararı ve koruma ilkelerine uygunluk görülmediği' için iptal edildi. 2006'da bu kez
Bakanlar Kurulu kararı ile söz konusu ada yenileme alanı' olarak belirlendi. 27.06.2007'de, İstanbul 2 No'lu
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, adanın satışıyla ilgili bilgi bulunmadığını bildirdi.
MİMARLAR ODASI DİRENİYOR
2009'a gelindiğinde ise Cercle D'orient hariç, içinde Emek Sineması'nın da olduğu binaların yıkılarak bir
alışveriş merkezi yapılmasını öngören proje,
Beyoğlu Belediyesi tarafından Yenileme Kurulu'na sunulur. Kültür ve
Turizm Bakanlığı İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 9.10.2009 tarihli kararı ile yenileme projesi prensipte uygun bulunur. 12
Mart 2010 tarihinde Mimarlar Odası İstanbul Beykent Şubesi, Bakanlığa
dava açar. İki ay sonra da yürütmeyi durdurma kararı verilir. 27 Mayıs'ta ise adayı 25 yıllığına kiraladığı belirtilen Kamer İnşaat
Ticaret ve Limited Şirketi, davalı Kültür Bakanlığı'nın yanında davaya katılmak için
mahkemeye başvurur. Bu süreçte
Haliç Üniversitesi'nden Yard. Doç. Dr.
Suat Çakır, Mimar
Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nden Dr. Ömer Şükrü Deniz ve Doç. Dr. Özlem Eren'den oluşan bilirkişi heyeti mahkemeye
raporunu sunar. Deniz ve Eren, yenileme projesinin tarihi dokuya uygun olmadığı; Çakır ise yenileme projesinin uygun olduğu yönünde görüş bildirir. Yenileme kurulunun dayanaklarından biri de İstanbul Teknik Üniversitesi'nden alınan '
teknik rapor'. Ancak raporun kimler tarafından ve hangi gerekçelerle hazırlandığı bilinmiyor. Üstelik, rapor, İTÜ tarafından "... üniversitece bu tür işlemlerde
hizmetin içeriğini
denetleme yetkisi olmadığı gibi hizmet ile ilgili hukuki bir sorumluluğu da bulunmamaktadır." sözleriyle savunuluyor.
Yaklaşık 20 yıllık bir sürecin özetlendiği bu kısımdan sonra gelinen noktada 'kanuni' yönden hiçbir sorun yok. Mesele de burada düğümleniyor. Her şeyin kanunlara uygun, mahkemeler eliyle işlediği bu süreçte, Kamer İnşaat
Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'ne ulaşmaya çalıştık. Mahkeme dosyasında da adı geçen şirketin davadaki avukatı Tayfun Aktaş'a telefonla ulaşıp şirketten birileriyle görüşmek istediğimizi belirttik. Ancak 'şirketin
iletişim bilgilerinin kendisinde olmadığını' söyledi. Ardından da, "Telefonunuzu verin, şirket yöneticilerine sizi aratayım." ifadesini kullandı. Evet, bugün gelinen noktada âşikâr olan; her şey 'kanuni' olmasına rağmen, sürecin sorumluluğunu alacak kimsenin bulunmaması. Tabii bir de Emek'siz günlerin 'kalıcı' olacağı korkusu.