Kazım Güleçyüz'ün bugünkü yazısında aktardığı konuda çok ilginç bilgiler var. Güleçyüz'ün yazısından öğreniyoruz ki, AKP'lilerin Bediüzzaman'ın nesebi varislerinin başında gelen Saadet Ünlükul Hanımefendi'yi eleştirmesinin sebebi, 'Başbakan'ın bizzat görüşme talebini geri çevirmiş olması' olabilir. Güleçyüz'ün yazısında çok önemli bir iddia daha var. O da bazı grupların, risaleleri neşir hakkının devlet tekeli üzerinden kendilerine devredileceğinin hayalini kuruyor olması.
***
İşte o yazı
Saadet Ünlükul’a neden kızıyorlar?
Risale-i Nur’a devlet tekeli getiren korsan maddenin iktidar dayatmasıyla ve hükümetin kurşun askeri gibi hareket eden AKP’li üyelerin oylarıyla kabul edildiği Meclis Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde iktidar temsilcileri, Kültür Bakanlığının üç buçuk ay önce durduk yere başlattığı hukuksuz bandrol uygulaması ile ortaya çıkan tıkanıklığı açacağını iddia ettikleri maddeyi savunmaya çalışırken, Abdülmecid Nursî’nin kızı Saadet Ünlükul Hanımı eleştiren konuşmalar yapmışlar.
Sebep, nesebi varislerin en başındaki isim olarak, risalelerin neşir hakkına ilişkin bir irade beyanında bulunmaktan ısrarla kaçınması; hatta aldığımız duyumlara göre bizzat Başbakanın bu konudaki görüşme talebini dahi kabul etmeyip geri çevirmesi.
Acaba Erdoğan’ı, onca işi arasında bu konuyu da gündemine alıp devreye girmeye iten saik ne? Ve Saadet Hanımla görüşebilseydi, ondan, risalelerin neşir hakkıyla ilgili muvafakatnamesini doğrudan devlete vermesini mi talep edecek ve böylece korsan maddeye gerek kalmadan hedefe ulaşılmış mı olunacaktı?
Anlaşılan o ki, Saadet Hanımın duruşu, birilerinin tekerine çomak sokmuş ve hesaplarını bozmuş.
Aslında onun bu tavrı yeni değil. Yeğeni Seyda Ünlükul’un da söylediğine göre başından beri böyle. Diyor ki: ‘Risaleler bütün Nur camiasının ortak malı. Eserleri basarak ve neşrederek hizmet etmek isteyen herkes, hiçbir engelle karşılaşmadan bunu yapabilmeli.’ Yeni Asya olarak karşılaştığımız bandrol engelini aşmak için muvafakatını istediğimizde bize de aynı cevabı vermişti.
Esasen Risale-i Nur’un Latin harfleriyle matbaalarda basılmaya başlandığı 1956’dan bu yana eserlerin neşir serencamı böyle gelişmiş. 1975’e kadar gizli yapılan basımlar o sene, önce Yeni Asya, sonra Sözler Yayınevi damgasıyla devam etmiş. Takip eden yıllarda başka yayınevleri de bu hizmete talip ve dahil olmuş. 1999’da getirilen bandrol zorunluluğu sonrasında da herhangi bir sıkıntı olmadan milyonlarca risale basılmış.
Ama gelinen noktada ‘sadeleştirmeyi önleme’ gerekçesiyle bütün Risale-i Nur basımları kamulaştırılmak, devletleştirilmek, devlet tekeline alınmak isteniyor; birileri de risaleleri neşir hakkının o tekel üzerinden kendilerine devredileceğinin hayalini kuruyor ve hesabını yapıyorlar.
Ağır bir ameliyattan yakınlarda çıkmış olan 80 küsur yaşındaki Saadet Hanıma, duruşuyla bu planı bozduğu için kızıyorlar.