Önce
sarhoş ağızla yaptığı
Yahudi karşıtı konuşma, ardından da 'İsa'nın Çilesi' ile bazı çevrelerin tepkisini çeken ünlü
oyuncu Mel Gibson'un son filmi 'Apokalipto' bugünden itibaren
Türkiye sinemalarında.
Gösterime girmeden aylar önce ülkemizde korsan tezgahlarına düşen filmin konusunu, seyredenler, seyretmeyenlere çoktan anlattı bile; ancak Apokalipto'nun bir kez daha o büyük beyazperdede izlenmesi gerektiğini belirtmekte fayda var. Neredeyse 'su gibi' akıp giden
senaryoya, ses ve görüntü de eklenince ortaya görsel bir şölenin çıktığı kesin. Belki bazılarımız çok kan döküldüğünü, şiddeti özendirdiğini söyleyecek; ama şu bir gerçek ki, Mel Gibson sinemanın dilini iyi çözmüş ve 'aşmış' bir yönetmen tavrı sergiliyor artık. Her filminde sıradan bir insanı kahraman yapmayı seven Gibson, senaryosunu İranlı bir göçmen olan Farhad Safinia ile birlikte yazdığı 'Apokalipto'da da aynı yolu izliyor, eleştirilerini bu kez seyirciyi yüzyıllar ötesine götürerek, Maya uygarlığı üzerinden yapıyor. Her şey o dönemde olup bitiyor; ama film adına baştan sona yaptığınız fikrî
yolculuk bugünün dünyasına, günümüz insanına yönetmenin bir şeyler anlatmak istediğini de gösteriyor.
O gün için Mayalar dünyanın sayılı
medeniyetlerinden biri. Kolomb ve beyaz adamın o toprakları keşfetmediği dönemde Mayalar bir yılın 365 gün olduğunu, uzayı filan keşfetmişler, bütün kararlarını, dinî ritüellerini yıldızlara göre verecek kadar da ilerlemişler hatta. Böyle bir medeniyet nasıl olur da kendi kendini yer bitirir, içten çürür, anlamak mümkün değil. Mel Gibson o uygarlıktan birini;
Jaguar Pençesi adlı genci alıp seyircinin önüne getiriveriyor.
Yağmur ormanlarının ortasında kabilesi ile birlikte yaşamaktadır Jaguar. Küçük bir oğlu vardır ve karısı yakında
doğum yapacaktır. Jaguar'ın huzuru, korkuyu tanıdığında bozulur.
Saldırıya uğramış bir kabile, onların ormanından geçmek istemektedir. Artık içlerine bir korku ateşi düşmüştür bu cesur insanların. Ve ardından daha büyük kentten gelen bir başka saldırı olur. Jaguar ve bütün kabile esirdir, Maya tanrılarına
kurban edilmek üzere eziyetli bir yolculuğa çıkılır. Şans eseri oğlunu ve karısını yakında bir kuyuya gizleyen Jaguar'ın hayatta kalmak için tek bir sebep vardır; dönüp eşini ve çocuğunu kurtarmak... Eziyetlerle geçen yolculuğun dönüşü de bir insan avına dönüşecektir.
Bush'a ince ve karışık mesajlar
Apokalipto'nun bazı sahneleri midenizdekini dışarı çıkaracak kadar gerçekçi ve kanlı. Herhangi bir türe koyamayacağımız filmde tarih ve aksiyon iç içe. Ama tüm bunların ötesinde Mel Gibson'ın, daha filmin başında kullandığı ABD'li tarihçi ve filozof Will Durant'ın 'Kendi içinden yıkılmadan büyük bir uygarlık zaptedilemez.' sözünün altını doldurmaya çabaladığını görüyorsunuz. Belki
Irak'a sesleniyor belki de pek sevmediği Bush yönetimine. Ülkelerin kendi içinde yaşadıkları ayrılıklar, onları düşmana karşı zayıf düşürüyor ve ardından beklenen işgal, istila geliyor. Tıpkı bugün ABD'nin Irak'a yaptığı gibi. Güçlü bir politik dili olmasa da Mel Gibson, istilacı beyaz adama karşı Mayaları, başkaları tarafından ezilmeye mahkum edilmiş ülkelere benzetiyor. Diğer taraftan başka bir çelişki ise gerçekte huzuru bozanın kim olduğu sorusuna aranan
cevap. Burada yönetmenin kafası daha bir karışık, Mayalara 'huzurunuzu biz bozmadık, siz kendi içinizde çöktünüz.' derken, ABD'nin Irak'ta bulunuş sebebini de sanki kutsuyor. Ama Ortadoğu'daki huzurun petrolle birlikte bozulduğu ve ortaya çıkan durumdan oradaki ülkelerin sorumlu olduğu fikrini çıkarırsak Mel Gibson'un da ters köşeye yattığını söyleyebiliriz. O zaman da Gibson'un, Irak politikalarından dolayı pek sevmediği Bush yönetimine filmiyle
destek verdiğini görürsünüz.
APOKALİPTO / APOCALYPTO
Yönetmen: Mel Gibson
Senaryo: Mel Gibson, Farhad Safinia
Oyuncular: Rudy Youngblood, Dalia Hernandez, Jonathan Brewer, Morris Birdyellowhead
Zaman