Farklı bir güne uyandı
Siirt. Askerler köyü bastı, bütün ahaliyi topladı meydana. Rütbeli bir
komutan yüksek bir yere çıkıp bağırdı: "Arama var. Arama..." Artan uğultular eridi kısa bir süre sonra. Köylüler sebebini sor(a)madan evlerinin kapılarını eli silahlı misafirlere açtı.
Öğle vakitlerinde askerler yorulmuştu, dinlenmek için bir yer aradılar. Komutanın emriyle askerler köylülerin şaşkın bakışları arasında ayakkabılarıyla camiye girdi, köyün ibadethanesine...
İmam sesini çık
aramadı, dışarı çıkarılan cemaat, hayretler içinde olan biteni izledi. Askerlerin cami bahçesine bağladığı atların kişnemeleri
soğuk bir tokat gibi çarptı köylülerin suratına.
Topluluğun ileri gelenlerinden ilim irfan sahibi halıcı Mehmet Ali Efendi, bu duruma daha fazla tahammül edemedi, alçak sesle komutana seslendi: "Evim karşısı, isterseniz boşaltayım, orada kalın. Bahçesine atları bağlayın. Lütfen ama lütfen camiyi boşaltın." Komutan kızdı bu çıkışa, askerlere konuşanı tutuklamalarını emretti. Sessizlik derinleşti, bir
kelepçe takıldı Ali Efendi'nin koluna, düştü mahpus damına.
Birkaç gün sonra Ali Efendi,
Afyon'da cezaevinde açtı gözünü. Ailesinden habersiz aylarca yattı içeride.
Kuran okudu, namaz kıldı, dua etti. Bir gün gardiyanlardan biriyle sohbet ederken iki koğuş ilerisinde Üstad
Bediüzzaman Hazretleri'nin yattığını öğrendi. İnanamadı. Bitlis'te günlerce yanında bulunduğu, bildiği herşeyi kendisinden öğrendiği çile insanı yan tarafta mıydı! Sevindi, şaşırdı, üzüldü... Bir çok duyguyu yaşadı aynı anda. Üstad, '
Muhammet Ali' diye hitap etmiş, iki defa Siirt'teki evinde ziyaret etmişti. Sonraları günler birbirini eskisinden daha hızlı kovaladı.
Ali Efendi bir gün, gardiyanın yardımıyla cezaevinden kaçtı. Afyon'dan çıkarken evlerinin önünde kendi dokuduğu halıların serildiği bir ev gördü. İçeri girdi, borç para istedi. Ev sahibi kırmadı onu, 2,5 lira verdi. Ali Efendi yakalanma korkusuyla köyüne döndü. Dünyalar askerden gelip oğlunu göremeyen babanın oldu. Hasretler dindikten sonra Ali Efendi, yanına bir
battaniye alıp tekrar çıktı yola. Ailesi yakalanır diye engellemeye çalıştı ama nafile. O koymuş kafasına, gidecek Üstad'ın yanına.
Hapishanenin önüne gelince kalbi yerinden çıkacakmış gibi oldu. Besmele çekti, Bediüzzaman Hazretleri'nin öğrettiği bir duayı okuyup içeri girdi. Bir keramet gerçekleşti sanki... Kimse "Nereden geliyorsun, kimsin?" diye sormadı. Üstad'ın karşısında dili damağına yapıştı, "Buraya nasıl geldin?" sorusuna
cevap bile veremedi. Görüşmenin sonunda elindeki battaniyeyi Üstad'a uzattı. Üstad "
Hayır." dedi: "Ben
hediye almam. Al bunu sizin evde başını okşadığım turuncu kafalı çocuğun üzerine ört. Benden ona hediye olsun." Ali Efendi, kahverengi,
krem çizgili battaniyeyi evine dönünce
torunu Cevat'ın üzerine örttü.
***
Sandıkta saklı
Üstad
vefat etti, Cevat büyüdü zamanla. Akrabaları battaniyenin hikâyesini anlattı uzun uzadıya. İstanbul'a göç edince
sandık içine kondu battaniye, uzun süre çıkarılmadı dışarıya. Cevat
trafik kazası geçirdi bir gün. Kafatası iki yerinden kırıldı, 1.5 yıl kalkamadı ayağa. Hayata tutunmak için bir şeyler yapması gerekiyordu, düşündü taşındı tekvandoya başladı. Hocası B Takımı'na
kaptan yaptı onu. Yüzünü kara çıkarmadı, İstanbul'da yapılan ilk şampiyonada takımı finale çıkardı.
Federasyon kurulunca milli takıma alındı hemen. Bu sırada evlendi Cevat. Gözü gibi baktığı battaniyesi yer değiştirdi, eşinin sandığına girdi. Yıllar birbirini kovaladı, arada çıkarıp baktı, göz yaşı döktü. Hatta bir dönem evin duvarlarına astı, tüyleri döküldüğü için yeniden sandığın bir köşesine sakladı.
Ziyaretine gelenler oluyor
Cevat'ın altı çocuğu oldu. Hepsi de onun gibi karateyi seçti. Biri 90'lı yılların sonunda
Avrupa şampiyonu, biri geçtiğimiz yıl dünya şampiyonu oldu. Eve onlarca
madalya geldi, ama hiç biri battaniye kadar değerli olmadı Cevat için.
Başbakan Tayyip Erdoğan'a Kasımpaşa'da komşuluk yaptığı, Turgut
Özal döneminde Saadet Partisi'nden milletvekili
aday adayı olduğu yılları unutabilirdi belki ama 'Üstadın başımı okşayışını unutmam, unutamam.' dedi, eşe dosta. Avcılar'daki bir
terör saldırısında oğlunu kaybeden Cevat Hoca aynı semtte bir
spor kulübü çalıştırıyor şimdi. Battaniyeyi görmek isteyenler oluyor ama eşi beyaz nakışlı bir örtünün içinde saklıyor. Keçi kılından yapılan battaniye, naftalin kokuları içinde Üstadın izlerini ve bu hikayeyi fısıldıyor bakanlara, görenlere...