Yasadışı yollardan
yurtdışına kaçırılan tarihî eserlerin geri getirilmesi
Türkiye'ye milyon dolarlara mal oluyor. Bu uğurda
yabancı hukuk şirketleriyle anlaşan
Kültür ve
Turizm Bakanlığı,
davaları takip eden firmalara fahiş
fiyat ödenmesinden dertli. Geçtiğimiz hafta
Cumhuriyet Halk Partisi (
CHP)
İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın konuyla ilgili
soru önergesi meselenin resmî ağızlardan cevaplanmasını sağladı. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla Koç, kaçırılan tarihî eserlerin iadesi davasını Türkiye adına takip eden avukatların çok pahalıya mal olduğunu belirtti. ABD'deki eserlerin saptanması ve dava aşamaları için Herrick Feinstein avukatlık firmasıyla 1987-1999 yıllarını kapsayan
anlaşma yapıldığını söyleyen Koç, şirkete Karun Hazineleriyle alakalı 20 milyon doların 5 senede ancak ödenebildiğini kaydetti. Son dönemdeyse bu tür konular
Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yürütülüyor.
Türkiye yurtdışına çıkarılmış, değişik müzelerde sergilenen,
müzayedelerde satışa sunulan veya özel şahısların elindeki
Anadolu kökenli tarihî eserleri geri getirmek için yarım asrı aşkın süredir mücadele veriyor. Ancak bu konuda başarılı olduğu pek söylenemez. Tarihî eserlere yönelik ilk resmî girişim müzeciliğin oluşturulmasıyla başlıyor. 1884'te yürürlüğe giren "Asar-ı Atika Nizamnamesi" geçmişten gelen eserleri tarihî eser olarak tanımlamış. Ancak 1956'da çıkarılan 'tarihî eserlerin bulundukları yerden bir başka yere taşınmaması' kanunu tarihî eserler konusundaki ilk resmî adım oldu. Nitekim aynı kanunda yurtdışına çıkarılan eserlerin geri getirilmesi de öngörülüyordu. Türkiye bu kanunla yurtdışındaki mücadelesinde başarılı olamayacağını anlamış ki 1973'te 'Eski
Eserler Kanunu' ile 1983'te Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nu yürürlüğe koydu. Bu kanunlarla eserlerin yurtdışından getirilmesi ve yurtdışına çıkarılması bir çerçeveye oturtulmuştu. En azından artık Türkiye, kaçırılan tarihî eserleri için
Interpol ve uluslararası müzelerle
işbirliği yapacaktı.
Ancak
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 26 yıllık
kayıtlarına göre milyon dolarlar harcanmasına rağmen (rakam verilmiyor) son 26 yılda sadece altısı Interpol aracılığıyla olmak üzere 36 eser geri getirilebildi. 10 kadar eser de şahıslar tarafından Türkiye'ye
hediye edildi. Oysa Kültür ve Turizm Bakanlığı "gizli kayıt" vasfıyla Interpol'e gönderdiği uyarı yazısında, Türkiye'den 4 bin tarihî eserin kaçırıldığını belirtiyor. Şüphesiz bu rakam sadece kayıt altına alınmış ve yurtdışına kaçırılmış eserleri içeriyor. Türkiye'de hemen her gün yaşanan irili ufaklı kayıtsız tarihî eser kaçakçılığı sayısı ise on binlerle ifade ediliyor.
GİDEN NEREDEN ÇIKAR?
Türkiye'den kaçırılan tarihî eserler başta ABD olmak üzere daha çok
Almanya,
İngiltere,
Danimarka,
Avusturya,
Rusya ve
Kıbrıs gibi ülkelerde ortaya çıkıyor. Özellikle ABD ve Almanya, Anadolu'dan giden eserlerin deposu niteliğinde. Kültür ve Turizm Bakanlığı yurtdışına çıkarılan eserleri getirmek için envanter bilgilerini Dışişleri ve İçişleri bakanlıklar aracılığıyla Interpol'e iletiyor. Söz konusu eserlerin bilgileri dünyadaki bütün müzelere gönderiliyor. Ancak bu eserler kısa süre sonra bir müzede veya müzayede salonunda ortaya çıkabiliyor. Tarihî eser Türkiye'ye ait olmasına rağmen hemen geri getirilmesi söz konusu olmuyor. Bunun için yıllar süren hukukî mücadele başlıyor. Davaların mutlu sonla bitmesi de çok önemli.
Türkiye kayıtlı tarihî eserini geri getirmek için yabancı avukatlarla anlaşıyor.
Dışişleri Bakanlığı'nın bulduğu avukatlara ödenen miktarlar bazen geri getirilen bir parça eserin hem tarihî hem de maddî değerini hayli aşabiliyor.
İsviçre'den getirilen
Antalya Elmalı Hazinesi'nden birkaç parça eser ve
Amerika'dan büyük uğraşlar verilerek iadesi sağlanan
Osmanlı giysileri koleksiyonu ile gemici feneri sanıldığı gibi maddi ve manevi olarak çok değerli değildi. Arkeologlar Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Tırpan yabancı avukatların daha çok para kazanmak için davaları uzattığı görüşünde. Tırpan'a göre davaları Türk avukatların takip etmesi daha sağlıklı: "Avukatlar ve harcanan paralar kamuoyundan saklanıyor. Kimlerin ne yaptığı bilinmiyor. Bunların şeffaf olması gerekir."
Bir tarihî eserin geri getirilmesi için hukukî sürecin başarılı olması yetmiyor. O eserin Anadolu kökenli olduğunun fotoğrafla veya başka
belgelerle ispatlanması şart. Ancak bazen bu da yeterli olmayabiliyor.
Adana Müzesi'nde bir süre önce yaşanan olay bunun göstergesi.
Avrupalı bir eski eser meraklısı elindeki
boğa heykelinin Türkiye'ye aidiyet durumunu sormuş, belge ya da fotoğrafla ispatlanabilirse iade edebileceğini söylemişti. Ancak müzeden çalınan bu heykelin fotoğrafı ne tuhaftır ki bulunamamıştı.
Türkiye'ye getirilen eserlerden bazıları şunlar: Tunç Vazo, Osmanlı Tombak'ı, Osmanlı giysileri koleksiyonu,
Kurşun mühür,
Konya Beyşehir Eşrefoğlu Camii giriş kapısı panoları, Atatürk'ün
gümüş sigara tabakası, Mermer Kabartma Levha.
Trakya Üniversitesi
Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Engin Beksaç, devletin asıl kayıpların peşine düşmesi gerektiğini belirtiyor: "Yıllardır büyük paralar harcanarak eserlerin geri getirilmesine çalışılıyor. Ancak bu süre zarfında müzeler soyulduğu gibi, Türkiye'nin her tarafından çıkarılan büyük önemi haiz eserler de ortadan kayboluyor. Bunların çoğu incelenmemiş ve belki de tarihin seyrine yardımcı olacak nitelikte. Ama bize ulaşmadan dışarı çıkıyor. Hiç görmediğim eseri geri istemem de çok zor oluyor. İspatı o kadar kolay olmuyor."
KAÇAKÇILIK İÇİN PROFESYONEL SOYGUN
Tarihî eserlerinin büyük bir bölümünü koruma altındaki müzelerden çaldıran Türkiye'de tarihî eser
soygunculuğu eskiye dayanıyor. 19. yüzyılın başından itibaren Anadolu'ya gelen arkeologlar çıkardıkları tarihî eserleri kendi ülkelerine taşıdı. Osmanlı Devleti'nin zayıfladığı bu dönemlerde Ephesos (
Efes), Pergamon (
Bergama), Troia (Truva), Miletos (Milet) ve Xanthos (Kınık) gibi antik kentlerde başlayan soygunlar Avrupa ve Amerika müzelerinin Anadolu kökenli eserlerle zenginleşmesine sebep oldu. Kaçırılan eserler müzayedelerde yüksek fiyata alıcı bulunca tarihî eser kaçakçıları yerel soyguncularla birleşerek büyük talan yaptı.
Anadolu tarihî eserler yönüyle oldukça zengin. Sadece
Marmara Bölgesi'nde ortalama 3 binden fazla tarihî alan olduğu, bunların henüz daha kazılmadığı belirtiliyor. Türkiye'nin kapsamlı bir tarihî alan tespitinin yapılabilmesi için 15 yıla ihtiyaç olduğu tahmin ediliyor. Bilinen alanlarda kazıların yapılıp eserlerin tek tek tespit edilmesi için hesaplanan bir süre yok. Türkiye'deki tarihî eserlerin yüzde 70’inin yurtdışı şirketlerin desteğini alan yabancılar tarafından ortaya çıkarılıyor olması da manidar. Yerel arkeologların imkânsızlıktan yüzey araştırması dahi yapmakta zorlandığı bir dönemde yabancıların elde ettiği bulgulara göre tarihimizi tespit etmelerinin ne derece objektif olacağı tartışılıyor. Türkiye yurtdışından sadece hukuki
zafer olsun diye getirmeye çalıştığı tarihî eserler için yapılan yatırımın
küçük bir kısmını yerel araştırmacılara aktarsa eserlerin dışarıya çıkması önemli ölçüde engellenebilir.
TÜRKİYE’NİN DAVA YOLU İLE GERİ GETİRMEYE ÇALIŞTIĞI BAZI ÖNEMLİ ESERLER
Boğazköy Sfenksi (
Berlin Devlet Müzesi)
Bergama
Zeus Sunağı (Berlin Pergamon Müzesi)
Konya Beyhekim Camii Mihrabı (Berlin Pergamon Müzesi)
Troya Eserleri ( Almanya)
Hacı İbrahim
Veli Türbesi (Berlin Doğu
Asya ve
İslam Sanatları Müzesi)
Herakles Heykeli (ABD
Boston Müzesi)
Kumluca Eserleri (ABD
Washington-Dumbarton Oaka Müzesi)
Diyarbakır Müzesi Sfenks Figürü (Danimarka
Kopenhag David Samling Müzesi)
Cizre Ulu Camii Kapı Tokmağı (Danimarka Kopenhag David Samling Müzesi)
Lidya Eserleri (İsviçre
Cenevre Müzesi)
AKSİYON