Hatta Çin topraklarının yüzde 18’inde bile Türkler yaşıyor. Peki tarihte büyük devletler kuran, köklü bir
medeniyet geleneği oluşturan Türklerin kullandığı lisan dünya üzerinde neden yeterince tanınmıyor?
Araştırmalara göre şu anda 6 milyarlık dünya nüfusu içinde her 100 kişiden en az 3’ünün anadili
Türkçe. Bunların da üçte biri
Türkiye’de, üçte ikisi Türkiye dışında yaşıyor. Bütün bu veriler ortadayken Türk dilinin içler acısı durumu hayli düşündürücü.
Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr.
Hamit Dikmen’e göre ülkemizde
yabancı kelimelerin istilasına uğrayan Türkçe, sadeleştirmeye
kurban ediliyor. Dilimizin içine düştüğü vahim durumu Dikmen, “Türkçe, kültürsüz ve medeniyetsiz bir kabile dili olma yolunda hızla ilerliyor.” sözleriyle özetliyor.
Türkçenin zenginliğinden, anlatım kolaylığından ve inceliğinden yararlanılmadığını belirten Hamit Dikmen, sezgiye dayalı bir
anlaşma yolu
tercih edildiği için, günlük kullanımdaki kelimelerin sayısında bir azalma görüldüğünü kaydediyor. Dikmen, dilde yaşanan olumsuz gelişmeleri günlük yaşamda kaba ve argo sözlerin artmasına, basın-yayın organlarında anadile gereken önemin verilmemesine ve bu alandaki kontrolsüzlüğe bağlıyor. Dikmen’in tüm bu olumsuzlukların önüne geçecek teklifi ise Türkçeyi Koruma Kanunu’nun çıkarılması. Üstelik bu
kanun hemen hayata geçirilmeli.
Sözlüklere bakmıyoruz bile!
Türkiye Türkçesi, güncel birtakım sorunlar yaşamasına karşılık kültür, sanat, edebiyat ve bilim dili olarak kabul ediliyor. Türkçedeki kelime sayısı 75 bine ulaşmış durumda. Ancak bu zenginlikten yeterince yararlanılmıyor. Her
toplumda gündelik hayatta kullanılan kelime sayısı, o dilin genel söz varlığına göre değişiyor. Ancak, ülkemizde bu oran çok düşük. En fazla beş yüz kelime ile haber programları; hatta diziler çekiliyor. Bu noktada Dikmen,
sözlük kullanma alışkanlığımızın da tam olarak gelişmediğine dikkat çekerek “Kelimelere kendimize göre anlamlar yükleyip kullanıyoruz. Sözlükten yararlanma alışkanlığımız tam olarak gelişmemiş. Türkçe kökenli kelimeleri, yabancılarla karıştırıyoruz. Söz gelişi ‘gözaltına almak’ ile ‘gözlem altına almak’ sözleri
yerli yerine kullanılmıyor. Bu yanlışı kitle
iletişim araçları yapınca, toplum içinde hızla yayılıyor. Kelime kullanımı eğitimi ilkokuldan başlanmalı.” diyor.
Peki Türkçeyi doğru ve güzel olarak kullanabiliyor muyuz? Ne yazık ki bu konuda da çok gerideyiz. Türkçenin kullanımıyla ilgili yaşanan sıkıntıların başında söyleyiş bozuklukları geliyor. Özellikle yabancı kaynaklı alıntı kelimelerde bu problem göze çarpıyor. Türkçenin doğru kullanımı konusunda duyarlılığın artması gerektiğinin altını çizen Dikmen, dilimizin daha çok İngilizceden etkilendiğini hatırlatıyor. Fransızların dillerini korumak için
yasa bile çıkardığını hatırlatan Dikmen, çocukların birkaç dil öğrenmesini istiyor; ama yabancı dille eğitimi de yanlış buluyor.
Yabancı kelime kullanma özentisi
Matematik, fizik,
kimya gibi derslerin anadille öğretilmesinden yana olan Dikmen, Türkçenin biraz da özentiden zarar gördüğünü vurguluyor. Yabancı dillerin Türkçedeki söz varlığı dizimini de vurduğunu ifade eden Dikmen şu örnekleri veriyor: “Divan Oteli demek dururken ‘Hotel Divan’, ‘The
Marmara’ demek Türkçenin söz dizimi ve özelliklerini zorlamaktadır. Yeni bulunan ve üretilen
eşya ve aletler, ülkemize adıyla geliyor. Mesela air-conditioner,
disket,
faks,
kamera, kompakt disk, monitör, printer, tubeless gibi. Yeni bulunan ve üretilen aletlerin adları girmekle kalmadı, bu cihazların çeşitli özellikleri, parçaları kullanıcıları ile ilgili kelimeler de dilimize girmeye başladı. Hatta bu kelimelerden fiiller türedildi: Air-conditioned
araba,
kaset, diskjokey, videojokey, hardware, software, zapping, zoomlamak. Kısa süre içerisinde yabancı kaynaklı kelime kullanmak bir özenti halini aldı.”
Türkçeye giren yabancı kaynaklı kelimelere karşılıklar bulunmasını gündeme getiren Dikmen, toplumlar arasında mesafenin kalktığı günümüzde etkilenmenin daha büyük boyutlara ulaştığını düşünüyor.
Efendy, Kitapchi, Kebabchi, Yemish...
İşyerlerine verilen yabancı isimlerin dildeki bozulmanın bir başka boyutunu oluşturduğunun altını çizen Yard. Doç. Dr. Hamit Dikmen, sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Bu eğilim ne yazık ki gittikçe yaygınlaştı. Sokak ve caddelerin görüntüleri bozuldu. Sokaklarımız artık bize tanıdık gelmiyor; Rainbow Kasabı, Groseri
Market gibi… Bir kasabın dükkanına ‘Rainbow’ adını vermesi kadar gülünç bir şey olamaz. İşyerlerinde gelenekselleşmiş Türk imlası yerine yabancı imlasıyla yazma eğilimi dikkat çekiyor: Efendy, Hotel Taxim, Laila, Vishne Bar, Neshe, Eskidji, Kitapchi, Yemish, Kebabchi, Derichi şeklindeki isimler
Osmanlı Devleti’nin son günlerindeki işgal dönemi İstanbul’unu hatırlatıyor.”
ZAMAN