TARİHTE RAMAZAN
Bir
Ramazan’a daha kavuştuk. Bugünlerde 11 ay din ve dindarla sorunlu olan çoğul medya dinî ilaveler verecek, imsakiyeler yayınlayacak. Bu arada “oruç tutmayana dayak (!)” yollu haberler ısıtılacak, Ramazan ilavelerinde Ramazan’ın dinî yönü üzerinde çok durulmayıp yemek tarifleri verilecek, uzmanlardan “kimler oruç tutmamalı (!)” yollu görüşler alınacak. Eski Ramazanlar denilerek bir iki gravür yanında bir
takım eğlencelerden bahsedilecek ki bunların çoğu da gayrimüslimlerin faaliyet gösterdiği Şehzadebaşı eğlenceleri ile çocukların gittiği
Karagöz Hacivat oyunları olacak.
Bazı kesimler dinî sorumluluklarının maksadından çıkarılmasına ve içinin boşaltılmasına yönelik özellikle bazı çalışmaların yapıyorlar. Bu durum hususiyetle Ramazanda daha çok görülüyor.
Oruç tutmayı perhize benzeten, eski Ramazanlar denince sadece tiyatral eğlenceleri ve abartılı
iftar sofralarını anlatan, Ramazanı dini boyutundan tamamen soyutlayıp folklor haline getirmeyi amaçlayan ve bu gelenek (!) bitince de “Şeker bayramı”nı kutlayan bir anlayıştan bahsediyoruz. Olabildiğince içi boşaltılmış maksadından saptırılmış ve dinî vecibeden, içi boş gelenekler türetmeye çabalayan bir anlayış bu. Sanırız bu cahilliği sergilemek için okumuş olmak gerekiyor.
Yitik
Hazine Yayınları tarafından piyasaya sürülen ve editörlüğünü
Ertuğrul Tarık Kara’nın yaptığı Tarihte Ramazan isimli kitap birilerinin Ramazan’ın manasını boşaltma çabalarına inat köklü Ramazan kültürümüze ışık tutuyor. Bu topraklarda yüzlerce yıldır Ramazanın nasıl yaşandığını, hangi dinî vecibelerin hangi hassasiyetlerle yerine getirildiğini,
Osmanlı’dan Asr-ı Saadet’e uzanan bir zaman diliminde anlatıyor.
On dokuz farklı yazar ve on dokuz farklı konudan oluşan kitapta, işlenen konular Ramazan kültürümüzün kodlarını,
Anadolu’da dinin hayata nasıl hayat kattığının ipuçlarını içeriyor.
Kitap köklü Ramazan kültürümüzü çok farklı yönlerden incelemesi ile farklılık gösteriyor. Kitapta muhteşem iftar sofralarının tasvirlerine, yemeklerin tariflerine, davetlilerin kıyafetlerine yer vermek yerine Ramazanın içtimaî dayanışmada nasıl bir
harç olduğunu, Ramazanlarda yapılan ilmî çalışmaları,
hilal gözetlemelerini,
toplumda
İslam’ın hangi prensiplerinin hangi incelikle yaşandığını ve dinin emirlerini yerine getirmede gösterilen hassasiyeti göstermeye çaba sarf ediyor. Hz. Peygambere duyulan sevginin ve tarifsiz saygının devlet ve toplum hayatına nasıl aksettiği gösterilmeye çalışılıyor. Hz. Peygamber döneminde O’nun yaşadığı Ramazanları anlatmaya çalışıyor.
Eser Orhan
Okay Hoca’nın “Eski Ramazanlar Derken” yazısı ile başlıyor. Ardından tarihçi Prof. Dr. Mehmet İpşirli Ramazanın bilim yönüne dikkati çeken “Osmanlı Asırlarında Ramazanda İlmi Faaliyetler” yazısı ile Cer Mollalarını ve Osmanlı padişahlarının huzur derslerini anlatıyor.
Dr. Hüseyin
Özdemir ise ülkemizde pek araştırılmayan bir konuya dikkat çekerek Osmanlı padişahlarının halkın dinî yönden eğitilmesi ve dinde
yasak olan fiillerin yapılmasına mani olunması için aldıkları tedbirleri anlatan “Osmanlı’nın Manevi Surları” yazısı ile dikkati çekiyor.
Tarihçi Mehmet Bahadır Dördüncü, “Topkapı’da Ramazan” yazısında
Topkapı Sarayı’nda yaşanan Ramazanları
Hırka-i Şerif merasimlerini, Baklava Alayı’nı, Topkapı İftarlarını ve padişahların ibadetlerini anlatıyor. Yrd. Doç Dr. Erdoğan Keskinkılıç ise “Osmanlı
İstanbul’unda Ramazan” yazısında devletin başkentinde yaşanan Ramazanları irdeliyor. İstanbul’un sosyal hayatında, kahvehane kiralamalarından,
tekne ile gidilen iftarlara, mahalle sohbetlerinden,
teravih namazlarına Osmanlı İstanbul’unun Ramazan âdetlerinden bahsediyor.
Tarihçi yazar Galip
Oğuz “Gökyüzüne Ateşle Yazı Yazmak” yazısında köklü mahya geleneğimizden bahsediyor. Yazıda Ramazanın bu en
estetik geleneğinin kökenlerinden uygulamasına kadar ilginç teferruatlarına yer veriliyor. Yrd. Doç. Dr. Abdülmecit Mutaf ise “On Dört Asırlık Bir Gelenek: RÜ’YET-İ HİLAL” başlıklı yazısında bugün tamamen unutulan bir Ramazan geleneğimizden, Ramazan hilalinin gözetlenmesinden bahsediyor. Osmanlı toplumunda bu büyük heyecanın nasıl yaşandığını yazının satır aralarında hissediyorsunuz.
“Osmanlı Toplumunun Ramazan Kültürü Bugün Hilal Göründü” yazısında tarihçi Ertuğrul Tarık Kara Osmanlı coğrafyasının değişik noktalarında Ramazanın nasıl karşılanıp nasıl idrak edildiğini anlatıyor. Osmanlı topraklarında üç buçuk saat
akşam ezanının susmadığını anlatan yazar, Osmanlı’yı Osmanlı yapan sırlara da göndermelerde bulunuyor. Genç akademisyenlerden Yrd. Doç. Dr. Şakir Batmaz, Ülkemizde ilk defa yayınlanacak olan II.
Abdülhamid devri bahriye zabitlerinden
Emin Yüce’nin hatıraları ışığında II. Abdülhamid’in
Yıldız Sarayı’nda verdiği iftarları anlatıyor.
Yıldız’da yaşanan iftar heyecanını satır aralarında görmek mümkün.
İlahiyatçı yazar Zühtü Mercan, Osmanlı tarihinin en büyük alimlerinden Şeyhülislam Ebussuûd Efendi’nin Ramazan ile ilgili verdiği fetvaları inceliyor. Fetvalarda sorulan sorular bir manada Kanuni döneminin sosyal hayatından da kesitler sunuyor. Tarihçi yazar
Salih Gülen “İmaretlerden İftar Çadırlarına” isimli yazısında millet olarak en büyük hasletlerimizden birini, paylaşma kültürümüzü irdeliyor. İmaretlerde yapılan iftarlardan iftar çadırlarında açılan oruçlara kadar bizi biz yapan günümüzde unutturulmaya çalışılsa da canlılığını sürdüren değerlerimiz mercek
altına alınıyor.
Yrd. Doç. Dr. Ali Yenice “Parlak
Bakır Ay” isimli yazısında İslam medeniyetinde Ramazana yer veriyor. Ramazanın her günü
hatim indiren halifelerden, Ramazanın her günü binlerce altın sadaka dağıtan sultanlara kadar İslam tarihinin çeşitli parlak tabloları yazıda çiziliyor.
Doç. Dr.
Ali Çelik ise “Peygamberimizin Ramazan
Hayatı” konulu yazısında bambaşka bir konuyu işliyor. O’nun (s.a.s.) Ramazan günleri nasıl geçer, iftarları, sahurları, Ramazandaki ibadetleri nasıldır merak edenler bu yazıyı kaçırmamalı.
Edebiyatçı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, edebiyatımızda Ramazanı irdelediği “Ramazaniyyelerin Anlattıkları” başlıklı yazısında Ramazan konulu kasideleri inceleyerek bazı sosyal saptamalar yapıyor. Kimi
şairlerin Ramazanı nasıl beklediklerini görürken bir yandan da Ramazanın gelmesinden rahatsızlık duyan şairlerin olduğunu görüyoruz.
Şiir süsü içinde saklanmaya çalışılan bu duygular bize bir koca devletin çatırtı sesleri gibi geliyor.
Şair Kalender Yıldız “Mani ile Uyanmak” isimli yazısında sahurlarımızı şenlendiren davulcuları ve onların söylediği birbirinden güzel manileri örnekler vererek anlatıyor. Bugün pek çoğu unutulan bu manileri okurken sahura uyandıran davulun sesinin mani ile nasıl estetik hale getirildiğini görüyorsunuz. Mustafa Akagündüz “Bir
İngiliz Seyyahın Gözünde Dinî Merasimler” isimli yazısında 1842-1844 yılları arasında İstanbul’da yaşamış ve bu sırada İstanbul hayatının çok farklı yönlerini derinlemesine gözlemlemiş olan Charles White’ın yazılarında Osmanlı dinî merasimlerini anlatıyor.
Kitabın son iki yazısı ise tarihî kaynaklardan değil bizzat yaşayanların hatıralarından oluşan yazılara ayrılmış. Bir dönemler Osmanlı hakimiyetinde bulunan ülkelerden
Sudan’da yaşanan Ramazanları Sudanlı Dr. Tarıq Nour anlatıyor. Yazı okuyucuda Ramazanın hangi İslam coğrafyasında yaşanırsa yaşansın kıymetinden bir şey yitirmediğini gösteriyor. Komünizm’in zulüm dönemlerinde Orta
Asya’da yaşanan Ramazanları ise Özbek Doç. Dr. Kutlukhan Şakirov anlatıyor. Cümleler arasında hüznün, acının, hasretin sindiği bu yazı ile kitap sona eriyor. Herkese iyi okumlar ve hayırlı Ramazanlar.
Ülkemizde ilk defa yapılan böyle bir çalışmanın Ramazan günlerinizde size çok anlamlı mesajlar getireceğini umuyorum. Bütün okuyucularımıza hayırlı Ramazanlar dileğiyle…
YİTİK HAZİNE YAYINLARI