Hemşire arkasına dönüp bakmadı bile. Bir süre sonra sesim çığlıklara karıştı. Bir keresinde kolumda uzun demir serum çubuğuyla, sürüne sürüne tuvalete gittim. Dönerken serum çıkmış, kanım yerlere akmıştı. Hemşireden fırça yedim. Bunu sineye çekemeyip ağlama krizine tutuldum. O ilk gece nasıl geçti, inanamıyorum. Korkunçtu.”
Bu sözler, Türk sinemasının unutulmaz
yıldızlarından Belgin Doruk’a ait. Doruk,
alkol tedavisi için götürüldüğü
Fransız Lape Hastanesi’ndeki ilk gününü böyle anlatıyor. Alkolün varlığı gibi, tedavisinin de bir esaret süreci olduğunu söyleyen Doruk’un, tedavinin sonlanışını bir uyanış gibi algılaması çok manidar: “Ertesi gün beni özel şok odasına aldılar. Narkoz verip şoku uygulamalarından sonra kayabalığı gibi yalpaladım. Şok tedaviyi dört kez uyguladılar. Esaretimin bitmesini dört gözle bekliyordum. Sonunda o an geldi. Çıkışta, kardeşim Oya ve yeni gelin olmuş bebeğim Gül bekliyordu. Onlara ayrılmamacasına sarıldım.”
Alkolle içli dışlı olan sanat dünyası, alkolizmin
topluma en kolay empoze edildiği bir ‘
araç’ haline geldi. Alkole düşkün
sanatçılar, hayran kitlelerini de tüketmeye başlıyor.
İÇKİYLE TÜKENEN YILDIZ: CAHİDE SONKU
Alkolün, sanat camiasıyla iç içe olduğu şüphe götürmez bir gerçek.
Müjdat Gezen, sanatçı olmanın şartlarını “disiplinli olmak, paranın egemenliğine izin vermemek” diye sayarken, en önemlisinin “
içkiden uzak durmak” olduğunu vurgulamıştı. Verdiği örnek trajikti: “
Yıldırım Önal, büyük aktördü. Alkolik oldu, içki içerken şişeyi kırdı. Kırık camlar gözüne battı ve kör oldu.”
Yıldırım Önal, alkolle tanışıklığının bedelini gözüyle ödemişti; ama alkolün bitirdiği efsaneler arasında Cahide Sonku’yu es geçmek olmaz. Türk tiyatrosu ve sinemasının önemli aktrisleri arasındaki Sonku, tiyatro çalışmalarının yanı sıra sinemada da kısa zamanda zirveye tırmanır. Ne yazık ki, şahikada esen sert rüzgârlara dayanabilmesi pek de mümkün olmayacaktır. Kurduğu film şirketinin yanması sonucu servetinden olan Cahide Sonku, ‘çareyi’ alkolde bulur.
Alkolizmin çemberinde olduğu bilinse de, o Türk sinemasının ilk kadın yıldızı, Cahidesi’dir ve bu titri kredisini yüksek tutar. Bu krediyi ona verenlerden biri de yönetmen
Ülkü Erakalın’dır: “1963’te ‘Ayşecik Sokak Kızı’ filminin çekimine başladım. Cahide Hanım bana, ‘Kızım yurtdışından gelecek. Bir daire tuttum, birkaç aylık kirayı peşin istediler. Bana ancak sizin yardımcı olabileceğinizi söylediler. Bana bir rol verin.’ dedi. Kendisine bayağı iyi bir para verildi. Sonra duydum ki, ne kat tutulmuş, ne başka bir şey. Alkole kaptırmıştı kendini. Dünya tarihinde ilk defa bir sinema yönetmeni, her sabah
akıl hastanesine gidip, başhekimden izin almıştır sanırım. Her gün Cahide Hanım’ı başhekimden teslim alıyordum,
akşam 5’te de teslim ediyordum.”
16 yıl sonra Erakalın, bir meyhanede karşılaşacağı Sonku’dan bir
röportaj isteyecektir. Sonku için bunun bir karşılığı olmalıdır: Meyhane
masası. Sonku çırpınışını şu sözlerle ele verir, röportajın sonunda: “Yaşarken bütün sanatçıları alkışlarlar. Benim son arzum, öldükten sonra alkışlamaları.” Bu röportajdan sonra ancak iki yıl daha yaşayabilen, 62 yaşında ölen Sonku’yu alkol ve onun sebep olduğu
yoksulluk tüketir.
Kaderin bir cilvesi midir bilinmez; geçtiğimiz yıllarda ‘Cahide’
müzikalinde Sonku’yu canlandıran
Nurseli İdiz, uzunca süredir benzer bir kaderi yaşıyor. Alkol yüzünden bilincini kaybetmiş haliyle defalarca kadrajlanan İdiz’in en unutulmaz ‘sahnelerinden’ biri de 18 yaşındaki kızı yanında olduğu halde körkütük
sarhoş olmasıydı. Kızının ‘Artık yeter anne’ diye bağırarak Nurseli İdiz’i yerine oturtmaya çalışması, içine düştüğü karanlığı gösteren hazin bir sahne olarak hafızalara kazındı.
ARABESK, ALKOLÜ FAZLA KAÇIRIYOR
Ülkemizdeki ‘sanatçı’ topluluğunun önemli bir kısmının alkol kullandığı biliniyor. Hatta arabesk ve fantezi müzik yorumcularının birçoğu daha sahneye çıkmadan alkol alıyor. Bu sanatçıların ‘hayran’ kitlesinin esaslı bir kesimi de alkolle arasını iyi tutuyor. Gam ve kedere içiliyormuş gibi bir görüntü yansıtılsa da, bazen yalnızca içmek bile o gamla yaşamayı ‘mutluluk yolu’ olarak seçenler için bir sebep olabiliyor. Oysaki magazin muhabirlerini davet ettiği
kebap partilerinde, ya da konser öncesinde rakı ile poz veren İbrahim
Tatlıses, bir ‘keyfi’ dillendirirken;
Müslüm Gürses ve
Orhan Gencebay gibi isimlerin bazan içkiyi bir çeşit ‘var oluş aracı’ gibi sunduklarını dahi görebiliyoruz. Müslüm Baba, mutluyken bile onsuz olmayacağını, “Vefalı bir arkadaşım/İçki dolu masam olsun/Öyle bir yar isterim ki/Derdime derman olsun” diye anlatırken; Orhan Baba’nın aşkını anlatacak bir kişi vardır: “Bir gün içki dolu vücudum/Musalla taşına konursa/Sen bilirsin meyhaneci/O’nu nasıl sevdiğimi”. Tatlıses ise rakı ve şarap içip sallanmayı
tercih edecektir!
Şimdilerde Bülent Ortaçgil,
Teoman ve Duman’ın parçalarını söyleyen Müslüm Gürses’in ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ albümünün
sponsoru ise Yeni Rakı idi. Görüntüde ise tabii ki rakı kadehiyle, gözleri kapalı, masa başında oturan Müslüm Baba.
Müslüm Gürses’in vârisi olarak gösterilen Hakan Taşıyan da geçtiğimiz yıl
Kanal 7’de konuk olduğu bir programda önce saz heyetini fırçalamış,
şarkı söylemekte zorlanınca alkollü olduğu ortaya çıkmıştı. Yaşanan ilginçliklerden biri de, reklâm arasında canlı yayından gönderilen Taşıyan için
İbrahim Tatlıses’in “Bu adamı niye konuk ettiniz, her programa içkili katıldığını bilmiyor muydunuz?” demesiydi. İçki içilirdi; ama kendini kaybedecek kadar değil!..
SARHOŞ ‘OLAROCK’ KARDEŞLİK!
Alkolü ‘empoze şiddetini’ gün geçtikçe artıran medya, bu illeti dolaylı bir ‘kültürlenme aracı’ olarak sunuyor âdeta. Alkolün, ‘sponsorluk’ görünümüyle şirin gösterildiği de bir gerçek. Sürekli yenilenen bu imajın yılmaz destekçilerinden biri de
Efes. 1992’den bu yana Türk tiyatrosunda, 300’e yakın oyuna sponsor olan bira markası, 17. yaşına girecek ‘
Efes Pilsen Blues Festival’ çerçevesinde de tüketimini empoze ediyor. Bunun yanı sıra ‘Rock’n Dark’ konserleriyle, alkol tüketiminin çok yoğun olduğu
rock ve alternatif müzik dinleyicisine de hitap eden Efes’in kulvarında, ‘Modern Rock Festivali’ ve ‘Alive’ projeleriyle Tuborg da yer alıyor.
Alkollü içecek şirketlerinin üniversitelerin bahar şenliklerinde açtığı stantlar, bu kapsamdaki konserlere verdikleri sponsorluk destekleri, alkol tüketimini artırırken, istenmeyen olaylara da yol açıyor. Nitekim,
Ege Üniversitesi ve
ODTÜ gibi üniversitelerde, amacından saptığı için bu ‘şenliklere’ önemli kısıtlamalar getirilmişti.
İstanbul Valiliği de 2006 başında üniversitelerdeki bahar şenliklerini yasaklamıştı. Bu kararın arkasında yasadışı
örgüt sempatizanlığı çalışmalarının yanı sıra aşırı alkolün beraberinde getirdiği üzücü olaylar da bulunuyordu.
Sözde eğlence hayatının vazgeçilmez objesi alkolün en yoğun tüketildiği alanlardan biri de rock müzik
festivalleri. Bira firmalarının sponsor olduğu festivallerin yanında,
sivil toplum örgütlerinin katılımıyla yapılan organizasyonlarda da bu yaşanıyor. Rock’n Coke’u düzenleyen
Coca Cola’yı, dolayısıyla da
İsrail ve ABD politikalarını eleştirmeyi amaçlarından biri olarak sunan ‘Barışa Rock’ festivalinde bile aşırı alkolün etkisiyle ahlak dışı görüntülere sıkça rastlanıyor. Kısacası, Coca Cola,
Amerika ve İsrail eleştirilirken, aşırı tüketimle alkol yüceltiliyor.
KENDİNDEN UTANAN SANATÇILAR
Aklımıza gelmeyen daha nice örnekte olduğu gibi alkolle ilişkisini sıkılaştırdıkça, sanatın ve sanatçının toplumun gözündeki itibarı da sarsılıyor. Teoman da bunlardan biri… Bir hikmet ola ki, kendisiyle yaptığımız söyleşinin
Aksiyon’da yayımlandığı gün ünlü şarkıcı, aşırı alkol sebebiyle
Beyoğlu’nun
sokaklarında külçe gibi yığılmamak için kendisini tutacak bir el aramıştı. Sonraki gün ise o hale düşmekten duyduğu üzüntüyle hayranlarından özür dilemişti: “
Annem ve amcama zaten söz verdim. Alkolü bırakacağım.”
Teoman’ın sözünü tuttuğunu söyleyemesek de, dünyaca ünlü birçok sanatçının bu akıbeti yaşadığını unutmayalım.
Hollywood’un usta
oyuncularından Nicole Kidman’ın eşi,
Grammy ödüllü Avustralyalı şarkıcı Keith Urban, bir türlü yenemediği alkol bağımlılığını aşmak üzere bir klinikte tedavi görüyor. Oscarlı oyuncu Robin Williams da 20 yıl sonra yeniden başladığı alkolden kurtulmak için yattığı bir klinikte sevdiklerine kavuşacağı günü bekliyor. ‘Braveheart’taki oyunculuğuyla milyonlarca insanın gönlünü fetheden
Mel Gibson’ın alkollü olarak
araba sürerken yakalanmasıyla birlikte bir kliniğe yatması, bu belanın Hollywood’un üzerine nasıl çöktüğünü de gösteren birkaç örnekten biriydi. Gibson’ın televizyonda dile getirmekten çekinmediği itirafını, yeryüzünde milyonlarca insan paylaşıyor: Kendimden utanıyorum!
Fatih
Vural - Aksiyon