Rüşvet, “Bir memura, haklı veya haksız bir işi gördürmek için verilen
ücret veya
hediye” olarak tanımlanıyor. 1 Yüce
Allah “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin” emriyle, rüşveti reddediyor. Rüşveti alanın da, verenin de Allah’ın rahmetinden uzak olacağını bildiren Peygamberimiz de rüşvete açılan bütün kapıları kapatıyor.2
Bir keresinde zekât toplamaktan dönen bir memurun kendisine hediye olanları ayırdığını fark eden Peygamberimiz şöyle diyordu: “Tuhaf şey! Bu adam (bir zekât memuru olmayıp da) babasının veya anasının evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi, verilmez miydi, o zaman görürdü.”3 Bu sözlerinden sonra Peygamberimiz, böyle kimselerin âhirette de büyük bir azaba uğrayacaklarını bildiriyor.
Bir gün Halife Ömer bin Abdülaziz’i, çocuklar ellerinde
elma dolu tabaklarla karşılarlar. Etrafındakiler, Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in verilen hediyeleri kabul ettiklerini hatırlatarak Halife’nin de sunulan hediyeyi kabul etmesini söylerler. Halife Ömer şu cevabı verir: “Hediye onlar için hediye idi, fakat onlardan sonraki memurlar için hediye bir rüşvettir.”4
Rüşvet olarak hediye alan memurun durumunun yanında, bir de rüşvet vermek zorunda kalan kişinin durumu vardır. Fıkıh kitaplarımızda, bazı durumlarda verilen rüşvetin veren için rüşvet sayılmayacağı ifade edilir. Çünkü bazen insan, şahsına yapılan büyük bir haksızlıklardan kurtulmak için, işin başındaki memura, ısrarla istediği şeyi vermek zorunda kalabiliyor. Bu yüzden uğradığı haksızlığı veya zulmü, normal yollarla halledemeyen bir insan mecburi olarak böyle bir yola girebiliyor. Gasp edilmiş malını veya kendi öz hakkını alamama durumuyla karşı karşıya gelebiliyor. Bu konuda İbn ¬bidin şu kuralı hatırlatır:
“Zalim bir idarecinin zulmünü, kendisinden ve malından gidermek veya kendi hakkını almak için verdiği bir şey, veren kişi hakkında rüşvet sayılmaz.” 5 Böyle bir şeyi vermek, veren için rüşvet sayılmasa da, alan memur için tam bir rüşvettir. Ayrıca bu bir yolla iş gördüren kişi, başkasını da
mağdur etmemeli, bir başka kişinin hakkına
tecavüz etmemelidir.
Bu arada, rüşvetle hediyeyi birbirinden ayırmak lazımdır. Rüşvet sayılan hediye, henüz iş görülmeden verilir. Haklı veya haksız işini gördürürken hediyeyi bir aracı olarak kullanır. Rüşvet sayılmayan hediye ise, maddî ve manevî hiçbir karşılık beklemeden verilen bir hediyedir.
Hediyeyi veren kimse, bunun karşılığında ne bir iş gördürme niyetini taşır, ne de verdiği kimseyi bir minnet altında bırakır. Tamamen içinden gelerek, gönlünden doğarak çıkarır, verir. Mesela; bir
posta memuru, vatandaşa bir
mektup getirecek olsa, vatandaş da aldığı müjdeli bir haber karşısında memura içinden koparak bir bahşiş verir. Zaten o para verilse de, verilmese de, postacı o mektubu getirecektir.
Bunun için, bu para rüşvete girmez. Diğer yandan, iş görüldükten sonra memura verilen hediye de rüşvet sayılmaz. Bu konuda İbn ¬bidin şu hükmü dile getirir: “Bir adam, sultanla bitecek bir işini, onun bir yakını vasıtasıyla görür de, işi bittikten sonra aracı olan bu adama hediye kabilinden bir şey verirse bu hediye rüşvet sayılmaz. Ancak daha işi görülmeden bir hediye istenirse, bu hediye rüşvet sayılır.”
MEHMET PAKSU/BUGÜN