Metro, şehirde hareketliliğin en fazla yaşandığı yerlerden biridir. Bu hareket, şehre farklı bir heyecan getirmektedir. İşine yetişmeye çalışan
genç, havaalanına yetişmek isteyen adam, memleketine gitmek için terminale giden
yaşlı teyze... Herkesin yüzünde bambaşka bir ifade. Herkes aynı yolda, metroda. Geldikleri yerler ve gidecekleri yerler farklı belki ama, yol boyunca paylaştıkları şey aynı: Metro kültürü.
Sınıflar üstü platform
Metro kültürü, metropollerimizde yeni gelişen farklı bir kültür. En belirgin özelliği, şehrin farklı sınıflarını temsil etmesi. Çünkü metro, şehrin farklı sınıflara ait sakinlerini buluştururken bir araya getirerek yeni bir platform oluşturuyor. Şehrin merkezine daha önce
dolmuşla gelen
yoksul Ahmet Amca, otobüsle gelen orta sınıftan Ayşe Teyze, özel arabasıyla gelen zengin Fahri Bey, ulaşmak istedikleri yere daha rahat ulaşmak için artık metroyu
tercih ediyor.
Bir arada bulunma pratiği
Bu insanlar, kısa bir süreliğine de olsa aynı havayı solurken aynı zamanda farkında olmadan hayat pratiklerini de birbirlerine göre yeniden biçimlendirme çabasına giriyor.
Metro, hayatımıza o kadar çabuk girdi ve yerleşti ki, artık randevuların yeni mekanı, güzergah tariflerinin vazgeçilmez ok işareti oldu. Bir de işin içine derinliklerin kuytu köşelerinde karşımıza çıkan resim, fotoğraf sergileri, müzisyenler, bedava kitaplar eklenince… Metronun kültürü şehrin damarlarında kol gezmeye başladı.
Dolmuş kültürünün yerini aldı
Metro kültürü,
Arabesk müziğin çalındığı ve “Ya benimsin ya da kara toprağın” mesajlarının boy gösterdiği dolmuş kültürünün de yerini almak için hazırlıklarını da neredeyse tamamladı. Ama metroda sanki hala bir şeyler eksik. İnsana dair. Ruhlara dair. Metro
modern dünyanın bir aracı olabilir ama onu insanların kullandığını sanki biraz daha hissettirmeliyiz… Yerin metrelerce altında, insanların gülümsediği başka bir dünya elbette mümkün.
Yeni
Şafak