Kur'an'ı iyi okumanın üç şartı-DİNLE

[Kürsü] 'Kur'an'ı, Rabb'ine arz ediyor gibi oku'

Kur'an'ı iyi okumanın üç şartı-DİNLE

Hüzün ve Kur'an adeta birbirini tamamlayan iki kelime. Kur'an hüzünle inmiştir. Allah Resulü (sallallâhu aleyhi vesellem) bir hadislerinde buna işaretle buyurur ki: "Kur'an-ı Kerim'in en güzel tilaveti ciddi bir hüzün içinde okunanıdır." Şahsen ben, ruhsuz Kur'an okumanın insanımızı duygusuz hale getireceğine inanıyorum. Kur'an'ı anlamak, Kur'an ile dirilmek onun özünde derinleşmeye bağlıdır. Kur'an'ın sadece ibare ve lafızları ile ilgilenenler sevap kazansalar bile sevaba açık bir topluluk haline gelemezler. Bir başka tabirle Kur'an'ı muhtevasına uygun şekilde anlayıp hayatlarına hayat kılamazlar. Evet, Kur'an'la münasebetimiz açısından asıl mesele kalb, şuur, irade, idrak ve hislerimizle ona yönelebilmek ve benliğimizin bütün buutlarıyla O'nu duyabilmektir. İşte böyle bir yöneliş ve duyuş sayesinde Allah'ın (celle celâluhu) bize seslendiğini hisseder, suya ve ziyaya ulaşmış rüşeymler gibi birden bire yeşeririz. Kanaatimce bugünkü nesiller arasında Kur'an okuma tam manasıyla bilinmiyor. Onun için bu meselenin çok ciddi olarak ele alınması gerekir. Çünkü Kur'an'ı kaide ve kurallarına uygun şekilde okuma, onu içte duyma, mana ve muhtevasına vâkıf olma, derinliklerine nüfuz edebilme kadar önemlidir. Lafızlar, ibareler, mana ve muhtevanın kalıbıdır. Kalıp bozuk olunca mana sıkışıp kalıyor ve derinliklerine nüfuz edilemiyor. Kur'an'ı iyi okumanın üç şartı Kur'an'ı doğru okumak için üç şeyin çok önemli olduğunu söyleyebilirim. Birincisi; bir fem-i muhsinin (okuyuşu düzgün bir hoca) rahle-i tedrisine oturma. Yani mutlaka işin uzmanından ders alma. Çünkü Kur'an okumak sadece harfleri bilmek değildir. İkincisi; talim esnasında doğru telaffuz için insanın kendini zorlaması. Mesela harflerin mahreçlerini çalışırken bizim kıraat hocamız kendisini ve bizleri çok zorlardı. Ve üçüncüsü, kulak dolgunluğu. Bu da Kur'an'ı tekellüfsüz okuyan hafızları çok dinlemekle olur. Bu faslı Hafız Münâvi'den nakledilen bir vak'a ile kapatalım: "Bir genç, hafızlığını ikmal ederken hemen her gün sabahlara kadar uyumayıp Kur'an-ı Kerim'i hatmediyor. Ertesi gün de tabii olarak hocasının karşısına rengi solmuş, benzi sararmış olarak çıkıyor. Hem maddî hem de mânevî açıdan kendisine mürşid olabilecek kapasitede olan hocası bu durumun sebebini onun ders arkadaşlarına soruyor. Onlar cevaben: 'Üstadımız, bu talebeniz hemen her gün sabahlara kadar uyumayıp, Kur'an-ı Kerim'i hatmedip duruyor.' diyorlar. Üstad, talebesinin Kur'an-ı Kerim'i böyle okumasını arzu etmediği için bir gün onu karşısına alıyor ve: 'Evlâdım! Kur'an indiği gibi okunmalıdır. Bugünden itibaren sen Kur'an'ı, şu ana kadar okuduğun gibi değil de beni karşında farz ederek, dersini bana takrir ediyormuşsun gibi oku.' tavsiyesinde bulunur. Genç gider, hocasının tavsiyeleri çerçevesinde o gece Kur'an-ı Kerim'i okur ve sabah hocasının huzuruna geldiğinde, 'Efendim bu gece ancak Kur'an-ı Kerim'i yarısına kadar okuyabildim' der. Üstad, 'Pekâlâ, bu gece de Kur'an-ı Kerim'i doğrudan doğruya Resûl-i Ekrem'in (sallallâhu aleyhi vesellem) huzurunda okuyor gibi oku!' emrini verir. Talebe "Kendisine Kur'an nazil olan Zât'ın huzurundayım, doğru okumalıyım" düşüncesiyle o gece Kur'an'ı daha dikkatli tilavet eder. Ertesi gün üstadına Kur'an-ı Kerim'in ancak dörtte birini okuyabildiğini belirtir. Üstadı talebesindeki terakkiyi görünce, bir mürşidin müridinin dersinin artırması gibi, 'Bugün o emin melek, Cibril'in Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi vesellem)'e tebliğ ettiği anda dinliyor gibi oku!' der. Talebe ertesi gün: 'Vallâhi üstadım, bugün ancak bir sûre okuyabildim.' der. Üstad son adımı atar: 'Evlâdım! Şimdi de onu, binlerce hicabın verasında bulunan Mevlâ-yı Müteal'in huzurunda okuyor gibi oku! Düşün ki, okuduğunu Allah (c.c.) dinliyor, senin için indirdiği kelamını senin ile mukâbele ediyor.' Talebesi ertesi gün ağlayarak üstadının karşısına gelir: 'Üstadım, "Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Errahmânirrahîm. Mâliki yevmi'd-dîn" dedim. Ama "İyyake na'büdü" demeye bir türlü dilim varmadı. Çünkü "Sadece Sana kulluk yaparım" diyeceğim; diyeceğim ama ben o kadar çok şeye kulluk yapıyorum ve o kadar çok şey karşısında serfürû ediyorum ki, O'nun karşımda hazır ve nazır olduğunu mülahazaya alınca 'iyyake na'büdü'yü aşamadım.' der." Hafız Münâvi, bu gencin fazla yaşamadığını bir-iki gün sonra vefat ettiğini kaydeder. Onu bu seviyeye getiren o bilge ve mânâ eri üstad, gencin mezarının başında onun ahvalini müşahede ederken, delikanlı hocasının duyabileceği bir sesle, "Üstadım, ben hayyim (hayattayım). Hayy u Kayyum olan Sultanlar Sultanı'nın huzuruna vardım ve hiç hesap görmedim." diye konuşur. Bu menkıbeyi nakletmekle "Bu ölçüler içinde Kur'an'ı okumuyor veya okuyamıyorsanız onu okumayın!" demek istemiyorum. Fakat şu da unutulmaması gereken bir hakikat ki ruhumuzda inkılâplar meydana getirmeyen Kur'an'ın ferdî ve içtimaî hayatımızda müessir olacağı düşünülemez. Biz Kur'an'la değişebilmeli, O'nun ufkuna yönelebilmeli, O'nu kendi derinlikleriyle duymalıyız ki O da sırlarını sinelerimize boşaltsın. Keşke çeşitli vesilelerle bir araya gelindiğinde çok değil bir on dakika bu işe ayrılsa; ağzı düzgün bir kişi talimde bulunsa; bilenler bilmeyenlere talim etse; birebir mukabele şeklinde Kur'an okunsa. ÖZETLE 1- Kur'an hüzünle inmiştir. Allah Resulü bir hadislerinde buna işaretle, "Kur'an-ı Kerim'in en güzel tilaveti ciddi bir hüzün içinde okunanıdır." buyurur. 2- Günümüzde Kur'an okuma tam manasıyla bilinmiyor. Kur'an'ı kaide ve kurallarına uygun şekilde okuma, onu içte duyma, mana ve muhtevasına vakıf olma kadar önemlidir. 3- Kur'an'ı doğru okumak için üç şey çok önemlidir: 1- Okuyuşu düzgün uzman bir hocadan ders alma. 2- Doğru telaffuz için kendini zorlama. 3- Kulak dolgunluğu. Bu da Kur'an'ı tekellüfsüz okuyan hafızları çok dinlemekle olur. Kur'an ve İslam bir doktrin değildir Doktrin, daha ziyade, Latince'de kullanıldığı yer itibariyle, beşer karihasından çıkan, toplumda karşılık bulsun bulmasın hayatın belli yönlerine ait oluşturulan bir kısım sistemler bütünü demektir ki, Durkheim'in nasyonal sosyalizmi bir içtimai doktrin olduğu gibi, içtimailiğin yanında iktisadı da ele alan Marksizm de başka bir doktrindir. Bunlar, insan aklında çıkan, insanoğluna ait pek çok yönden tek bir tanesini ele alan ve sonra belki bazı şeylere de haşiyeler, derkenarlar olarak el atmaya çalışan tamamen beşeri sistemlerdir. Bunlar, zamanla yaşlanınca rafa kaldırılırlar ve yerlerine başkaları gelir oturur. Yani doktrinlerde daima bir değişme ve başkalaşma söz konusudur. Nitekim komünistler bir dönemde, revizyoncu olanlar ve olmayanlar diye birbirlerine düşmüşlerdi. Aslında insan aklından çıkan her şey ihtiyarlamaya mahkûmdur. Mesele böyle ele alınınca, Kur'an-ı Kerim'e ve İslam dinine doktrin denmesi katiyen doğru değildir. Çünkü Kur'an, İslam dininin ifadesi olarak, ezelden gelmiş ve ebede namzettir. Allah, maziyi ve müstakbeli, hal (şimdiki zaman) gibi görür ve bilir. Bunun için de vaz' ettiği ahkâm, daima ter ü taze kalmıştır ve kalacaktır. Onu, ne zaman ele alırsanız alın, herhangi bir değiştirmeye ihtiyaç hissetmeden prensiplerini rahatlıkla yaşayabilirsiniz. Böyle olması zaruri ve bedihidir. Çünkü o, bütün kevn ü mekânı elinde tutan Allah'ın ifade ve beyanıdır. Her doktrin, insanoğlunun ancak bir-iki veya üç yönünü ele alır ve aksettirir. İnsanın letâifine, kalbî melekelerine ve beyin fakültelerine kadar bütün vücudunun maddi-manevi ihtiyaçlarına cevap verecek şey ancak dindir. Bu doktrinlerin hiçbiri, insan olarak benim ezel ve ebedle alakamı; ruhumdaki meyilleri, tûl-i emelimi; kanat çırpıp semalara doğru uçuşumu, bütün kevn ü fesada bir tekme vurup itişimi; ebedden ve ebedî Zat'tan başka bir şeye razı olmadığımı ve tabii ki insanın ebedi hayattaki durumunu hiç mi hiç anlatmıyorlar. Din ise, bütün bunların hepsini kâmilen anlatıyor ve hepsini kucaklıyor. Bu noktada da doktrin ve din birbirinden ayrılıyor. Hâsılı, din başka, doktrin başkadır. [HAFTANIN DUASI] Ey Merhametlilerin En Merhametlisi Celâl ve İkram Sahibi olan Mevlâ'mız! Yüce Zatı için uyku gibi ârızî şeyler asla söz konusu olamayacak ve himayesine aldıklarına katiyen dokunulamayacak Azametli Sultanımız! Ne olur, bizleri hep hıfz u inayetinle koruyup kolla! Ey gizli ve sürpriz lütufları pek bol olan Allah'ımız! Bizi endişe ettiğimiz tehlikelerden de, nereden geleceği belli olmayan her türlü bela ve musibetlerden de muhafaza buyur! [SÖZÜN ÖZÜ] Kur'an; insanoğlunun kıymet ve değeri ölçüsünde, onun kalb-ruh-akıl ve cismaniyetini nazar-ı itibâra alarak Yüksekler Yükseği'nden nüzûl ile insanlık ufkunda tülû' etmiş, en mükemmel mesajlarıyla İlâhî kanunlar mecmuasıdır. O, gönüllerde billûrlaşan bir nur, rûhlara ışık tutan bir aydınlık kaynağıdır. O'nu, gerçek çehresiyle ancak, bir çiçekte kâinattaki bütün güzellikleri sezebilen inanmış ruhlar tanıyıp anlayabilir.
<< Önceki Haber Kur'an'ı iyi okumanın üç şartı-DİNLE Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER