“Sen kim,
umreye gitmek kim?” diye bir tepki alsaydı
telefondaki hanım, umreye gitme cesareti bulamayacaktı. Güzellikleri görüp hayatını değiştirme fırsatı da yakalayamayacaktı. Onun için tepkilerinize dikkat edin.
Telefonda bir hanım sesi: -Hocam ben semtimizin sosyetesinden bir konkenci kadınım. Günümüzün büyük kısmı konken masasında, sosyete toplantılarındaki eğlencelerde geçer. Bunu açıkça
itiraf etmeme kızmayın lütfen. Bununla beraber ben umreye gitmek istiyorum. Bazı kimseler, senin umren olmaz; çünkü sen başı kolu açık bir konkenci kadınsın, hayatın ortada, dediler. Bu durumda benim kutsal mekanları ziyarete gitmem uygun olmaz mı? Bazılarının dediği gibi, sadece turistik bir
seyahat mi sayılır benim umreye gidişim? Bir faydası olmaz mı?..
-Neden olmasın?.. Umre ayrı bir ibadet, tesettür de ayrı bir mükellefiyet... Hele sen git, mübarek yerleri bir ziyaret et, sonra Allah kalp ve gönlüne bir şeyler ilham edebilir, beklenmedik tecelliler olabilir?
-Zaten benim umreye gitme arzum da beklenmedik bir tecelliden sonra oldu.
-Ne gibi bir tecelli?
-Bir gece, Allah’ım beni bu hayattan kurtar! diye dua ederek yatmıştım. Rüyamda Peygamberimiz’i gördüm, ondan sonra kendimi tutamıyorum. Mutlaka gidip O’nu
Medine’deki özel mekânında ziyaret etmek istiyorum, işin aslı budur!..
-Mademki içinden günahsız bir hayata geçme niyeti geçirmiş, Peygamberimiz’i de rüyada görmüşsün, sana özel bir iltifatı olmuş, git O’nu bir de özel mekânında ziyaret et, bir hikmet ve hayır olabilir bu ziyaretin sonunda...
Teşekkür eden meçhul hanım telefonu kapatıp gitti. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra bir gün yine telefonda bir hanım sesi:
-Hocam ben size telefon eden o konkenci kadınım.
-Hatırladım, nasılsınız iyi misiniz?
-Hocam şu anda Allah’ın en mutlu kullarından biriyim gibi geliyor bana. Çünkü ben sizinle konuştuktan sonra cesaretlendim, umreye gittim. Kutsal yerleri ziyaret edip bir hayli değişerek geldim. Gelince de yine o sosyete arkadaşlarımın yanına bir uğramak istedim. Onlar beni gerici görmesinler de gördüğüm güzellikleri, düşündüğüm doğruları onlara rahatça anlatabileyim diye onların alıştıkları
kıyafetimle gittim yanlarına. Fakat onlar beni aynı
giyim kuşamla karşılarında görünce öyle bir ayıpladılar ki, bir yuh çekmedikleri kaldı.
-Ne dediler?
-Ayıp değil mi dediler bu kıyafetle yine konken masasında aramıza karışman? Sen Peygamber’i rüyada gördün, bununla da kalmayıp O’nun bastığı topraklara yüz göz sürdün. Şimdi de gelip yine aramıza girmek, eski günlerine geri dönmek sana yakışır mı?.. diye çıkıştılar.
-Eee sonra ne oldu?
-Sonra ne mi oldu?.. Tabii aralarından ayrılış o ayrılış!.. Şu anda Medine’den aldığım güzel bir abiye kıyafet içinde, kötü alışkanlıklarından kurtulmuş mutlu bir
dindar hanım olarak evimde ibadetimdeyim. Beş vaktimi kılıyorum,
kaza namazlarımı da kılmaya başlamış bulunuyorum. Fırsat buldukça dinî kitaplar okuyor, kendimi bilgilendirmeye gayret ediyorum. Meğer biz ne gafil, ne cahil bir hayat yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş.
Hayatımın konken masalarında geçen kısmını ateşte yaktığım seneler, aylar olarak görüyorum. Allah sizin gibi dini bilenlerden razı olsun. Siz beni
teşvik etmeseydiniz bu sonuç olmayacak, başkalarının dediği gibi konken masasından seccadeye dönüş gerçekleşmeyecekti. Bizleri baştan dışlamayan sizin gibi din adamlarına ihtiyacımız var. Bize dua edin, lütfen...
-Hanımefendi duası istenecek biri varsa o da sizsiniz. Siz bize dua edin. Çünkü baştan o hayattan kurtulma niyetine girmişsiniz, arkasından da Peygamberimiz’in davetine layık olmuşsunuz, konken masasından seccadeye dönmüşsünüz. Büyük bir zoru başarmışsınız. Siz bize dua edin... diyerek telefonu kapatıyor ve düşünüyorum.
-Arkadaşları konken masasında kalıyor, “Rabb’im beni bu hayattan kurtar” diye dua eden biri, ayrılıp seccadeye dönüyor.
Demek ki “Yağ mumu isteyene yağ mumu, bal mumu isteyene de bal mumu veriliyor bu âlemde!..” Yeter ki samimi olarak istensin, gönülden dilekte bulunulsun...
Ahmed Şahin - Zaman Ailem