Ortak bir üslupla şöyle de ifade edebiliriz bunu: Normal ihtiyaçlarımızı karşılayacak paramızdan ayrı olarak bekleyen fazla paramız varsa ondan
kurban parası ayırmalıyız... Ancak böyle boşta bekleyen fazla paramız yok da asli ihtiyaçlarımız için ayırdığımız paramızla kurban almayı düşünüyorsak böyle bir zorlamaya gerek görülmeyebilir. Çünkü asli ihtiyaçlarımız için bekleyen imkanımızı kurbana ayırma mecburiyeti yoktur.
Şöyle de bakabiliriz konuya.
Efendimiz (sas) Hazretleri, "Müftü sana
fetva verse de sen bir de bozulmamış kalbine sor!" buyurmuştur. Biz de bu hatırlatmaya uyarak kalbimize de sorabiliriz. Kalbi selim dediğimiz (aşırı arzu ve ihtiraslarla bozulmamış) kalbimizden gelecek bir ses diyebilir ki: "Senin asli ihtiyaçların var, henüz onları ancak karşılayabiliyorsun. Bu ihtiyaçlarının parasını alıp da kurbana vermen gerekmez!.." Yahut da gelen ses şöyle de diyebilir: "İhtiyaçlarını karşılayacak imkanların var. Onun dışında bekleyen imkanlarından ayıracağın parayla kolayca kurban alabilirsin. Nefsine uyup da cimrilik etme, Resulullah (sas)'ın hiç terk etmediği bu vacip derecesindeki
sünnetini sen de terk etme, kurban alma mutluluğunu yaşa!.."
Evet, bu gibi yardımcı sesleri dinleyerek de karar verebiliriz kurban alma konusunda.
***
Hanefi'de ziynet altınları 85 gramı bulanlarına kurban düştüğü malum. Ancak ziynet sahibi hanımların kurban almaya gücü yetmeyecek durumda olanları olursa, bunlar Şafii görüşüne göre hareket ederek, (ziynetlerini kurban gerektirmeyen asli ihtiyaçları olarak kabul edip) kurban almak için borçlanma ve zorlanma mecburiyeti duymayabilirler. Zorda kalınan konularda kolaylık sağlayan bir hak mezhebin görüşüyle de amel edilebilmektedir. Mecbur kalanlar için rahatlatan bir çare diye de düşünülebilir bu
tercih.
***
Adak kurbanı ile bayram kurbanı birleşmiş de ikisini birden alamayacaksa, adağı tehir, bayram kurbanını tacil eder. Çünkü bayram kurbanının kesim vakti Hanefi'de bayramın ilk üç günüdür. Şafii'de ise dördüncü günü akşama kadar sarkabilir. Adak böyle bir vakitle sınırlı olmadığından eline imkan geçtiği her zaman kesebilir.
***
Daha önce eline kurban alacak imkan geçmeyenlerin bayram günlerinde imkana kavuşmaları halinde (son gün de olsa) hemen kurbanlarını kesmeleri gerekir.
Bayram günlerinde kesmeyenler ise artık kurbanlarının varsa kendini, yoksa değerini bir yoksula sadaka olarak verirler, gelecek seneyi beklemeyi düşünmezler. Zira bayramda vacip olan kurbanını kesmemiş olan
zenginler, sonra fakir düşseler borçları düşmez, kurban borçlusu olarak kalmış olurlar... Bu sebeple imkan varken kurbanı mutlaka bayramda kesmeli, kesemeyenler de ya kurbanın kendisini ya da parasını yoksula vermeli, borçlu durumda kalmayı göze almamalılar.
***
Kurbanın sadece eti değil, tüm bedeni kurban olduğundan, etiyle, derisiyle, bütün sakatatıyla kurban sayılır. Bunlardan hiçbiri kesim, ayırım, dağıtım ücreti gibi yerlere karşılık olarak verilemez. Tümüyle hizmete ve himmete hibe edilir...
***
Kurbanın eti ortaklara dağıtılırken mümkün olduğu kadarıyla gönüllerde bir iz bırakmayacak eşitlik ve adalette dağıtılmalı, birinin hakkı öbürüne geçti düşüncesine meydan vermeyecek bir titizlikle paylaştırılmalıdır... Benim hakkım başkasına geçebilir; ama başkasının hakkı bana geçmemelidir, diyecek gönül tokluğunda olunmalıdır... Ortaklar sayısınca parçalara ayrılan hisselerin şahıslandırılması kur'a ile olmalı, en sonunda da samimi şekilde helalleşmeyi
ihmal etmemelidir.
Ahmed Şahin - Zaman