İşte Cem Yılmaz'ın en büyük korkusu

Yaşadığı olayları içine atarak sindirdiğini söyleyen ünlü komedyen Cem Yılmaz, bugüne kadar psikoloğa gitmemiş. Peki neden?

İşte Cem Yılmaz'ın en büyük korkusu

Prof. Dr. Bengi Semerci’nin pazar günleri TRT 1 ekranlarından canlı olarak yayınlanacak Yaşam Sohbetleri isimli programının ilk konuğu ünlü komedyen Cem Yılmaz’dı. İlerleyen haftalarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılmasının beklendiği programda konuklar, yaşadıkları olayların ruhsal anlamda ne gibi sorunlara yol açtığını anlatıyor. Saat 12.00’de ekrana gelecek programın yarınki konuğu ise ikiz çocuk sahibi gazeteci-yazar Balçiçek Pamir ve Ahmet Hakan Coşkun. İlk konuğun Cem Yılmaz olduğunu öğrenince çekimlerin yapıldığı Karaköy Liman Lokantası’na gidiyoruz. Reklam arasında bize zaman ayırıp ayıramayacağını soruyoruz Cem Yılmaz’a. “Bir yere yetişmem lazım 5 dakikan var.” diyor. Program bitiminde başlıyoruz sohbete. Yarım saat konuşuyor. İlkin kimselere anlatmadığı 35 yıllık oyuncağından bahsediyor. Ardından olayları ciddiye alsa da almıyormuş gibi bir imaja sahip olmaktan huzursuz olduğunu söylüyor. Ağladığı tek günü de anlatıyor Cem Yılmaz ve en büyük korkusunu açıklıyor: “Bende akıl sağlığını kaybetme korkusu var!” Yaşantınızda öfke ve sinir yok. Filmlerinizdeki karakterleri niçin tam tersi kurguluyorsunuz? İnsan filmlerde bazen olmak istediği gibi, bazen de hiç olmak istemediği gibi karakterler canlandırıyor. Şu ana kadar yaptığım kaybeden adam filmlerindeki (Hokkabaz’daki ya da Her Şey Çok Güzel Olacak’taki gibi, GORA’daki karakter de birazcık öyle) karakterler, hep kusurları olan karakterler ve finalde de derslerini alıyorlar. Olaylar karşısındaki tepkileriniz nasıl oluyor? İçime atıyorum. Yalnız derdi değil, sevinci de insanın biriktirmesi lazım, bunda bir beis yok. İçine atmayı olumlu bir şey olarak görüyorum. Hiç psikoloğa gittiniz mi? Hayır; ama ihtiyacım olduğunu düşündüğüm çok oldu. Benim kimselere anlatmadığım, tuhaf bir oyuncağım vardır. Ve bir eşine daha rastlamadım. Acayip bir hadise. Çocukluğunuza dönün ve bize o oyuncağı anlatın desek... (Kahkaha atıyor!) İki yaşından beri yaptığım kâğıt bir oyuncak bu. 35 senedir falan onunla çok ciddi vakit geçiriyorum. Teknolojik bir sürü oyuncağım olsa da, onların hepsinin üzerinde haz veren kâğıt bir oyuncak. Çok garip, hâlâ da bırakamadım (gülüyor!). Kötü bir alışkanlık değil, ama 13-14 yaşında bir kenara çekilip kâğıtla oynuyor olmam garip görünüyordu. Bir nevi psikolog... Beni tedavi ettiğini zannetmiyorum ama tarifi çok garip, mistik bir şey. Psikoloğa gitmeyi düşündüğüm anlar oldu dediniz... Sorunlar yaşadığım için değil. Şöhret hayatımla ilgili bir konu da değil bu. Her insanın danışma ihtiyacı kadar gerçekleşen bir şey. Olayları ciddiye alıp da ciddiye almıyormuş hissi uyandırma korkusuyla bu diyaloglardan kaçıyorum genellikle. Ben şimdi hocama söylediği bir sözle ilgili şaka yapmak ya da ne bileyim beni yanlış anlayacağı düşüncesiyle kontrollü olmak gibi bir şeyi yaşamak istemiyorum. Bu nedenle, öyle psikiyatrik bir sorunum olmadığını söyleyemeyiz! Peki, sizin hiç ruh sağlığınızı kaybedip mizahtan uzak durduğunuz dönemler oluyor mu? Akıl sağlığını kaybetme korkusu var bende. Vallahi bu benim en çok korktuğum şey; çünkü her şeye farklı bir bakış açısıyla belli bir mesafeden bakmak insanı yoruyor. Ve bu bazen yeteneklerinizin de üstüne çıkıyor. O nedenle bu durumun bazen böyle bir zihin yorgunluğu, peşi sıra böyle bir akıl yoksunluğu getirip getirmeyeceğini düşünmeden edemiyorum. GORA’ya değindiniz, AROG ne durumda? Yapım aşamasında. 2008’in Aralık ayında vizyona girecek. AROG’un fragmanlarıyla ilgili eleştirilerin şimdiden başlamasına ne diyorsunuz? Evet, bir Hıncal Uluç kampanyasıyla karşı karşıya kaldık! Fragmanda çocukları korkutacak bir-iki unsur var. Özellikle çocuk filmlerinin öncesinde gösterilmiş olması bir kusur. O kusur tespit edildiğinde fragmanın gösterimi birkaç gün sürmüş oldu. Aylarca çocuklara gösterildi diye bir şey yok. Film yaş sınırı uyarısı almasını olağan karşılarım. Bunu bir promosyon malzemesi gibi kullanıyormuşum pozisyonuna gelmekten rahatsızım. ‘Çocukları korkutacak bir film değil’ demek gibi bir şeyin peşinde değilim; ama çok fazla abarttılar. AROG’un senaryosu da ‘çalıntı’ mı? (Kahkaha atıyor!) Çok olağandır o, devamlı senaryo çalarım, beni bilirsiniz! Artık onlara alıştık. Onlar bizim memleketimizin gülleri! Yapacak bir şey yok. Böylesi durumlarda hasıl olan duygu, üzülmek oluyor. Üzüntünüzden ağladığınız bir gün var. Neydi sizi o kadar üzen? Karikatür çizmek istiyordum üniversiteye başladığım 1990 senesinde. Bunun için bir dergiyi aradım, ‘Derginizde çalışabilir miyim?’ dedim. (Tabii bu yöntem çok saçma bir yöntem, böyle başlanmaz karikatüre.) Dediler ki, ‘Dergilerin hafta sonları iadeleri geliyor, onları stadyumlarda minder olarak dağıtmak için bir ekibe ihtiyacımız var, gelir misiniz?’ Telefonu kapattım ve okulun (Boğaziçi Üniversitesi) önünde hüngür hüngür ağladım. İnsan o zamanlarda kendisinin çok büyük bir potansiyelinin olduğunu düşünüyor. Diyorsunuz ki, ‘İmkân verilse neler yaparım.’ Bizim insanımızın önemli bir özelliğidir bu. Tabii imkân verilmiyor. İmkân, verilen bir şey değildir ki, imkân yaratılır. Peki o günden kaç yıl sonra karikatüre başladınız? Bir sene sonra Leman dergisiyle kontak kurdum ve gidip gelmeye başladım. Böyle dersler insanı birazcık geri götürüyor. Şöyle ki; siz mükemmel karikatür çizdiğinizi zannediyorsunuz, biri size böyle olmadığını söylüyor, kabul ediyorsunuz ve öğrenmeye başlıyorsunuz. Ama sahneye çıkmakla ilgili böyle bir şey olmadı, o aniden oluverdi. Hâlâ karikatür çiziyor musunuz? Çizebilirim! (Gülüyor!) Kabiliyet olarak çizebilirim ama rutin olarak çizmiyorum. Bazen filmler için karakter tasarımında çiziyorum, bazen de kıyafet, görünüm için. Çok iyi karikatürist değilim, onun da etkisi olmuş olabilir çizmeye devam etmemekte. Anlatacaklarım için başka mecra bulduğum için oraya kanalize oldum. Sahne çok vaktimi alıyor, sinemaya daha fazla vakit ayırmak istiyorum. ZAMAN - CUMAERTESİ
<< Önceki Haber İşte Cem Yılmaz'ın en büyük korkusu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER