Kerkük'te başlayıp
İstanbul'da biten film, yıllardır tartıştığımız "Türkiye'de petrol var mı?" sorusunun cevabını da veriyor.
"Komşumuz
Irak topraklarının altı petrol kaynarken nasıl oluyor da sınırın bu tarafında hiç petrol çıkmıyor?" Herkesin cevabını merak ettiği bir soru bu. Tam bir asır önce 2.
Abdülhamit de cevabını aramış bu sorunun. Bunun için büyük
sultan, dönemin ünlü
Alman Maden Mühendisi Paul Groskoph'u davet eder. O zaman
Osmanlı toprakları içinde bulunan bölgelerde petrol aratır. Sadece Musul ve Kerkük'ün değil,
Güneydoğu Anadolu'da da petrol bulunan yerlerin
haritası çıkarılır. Ülkenin geleceğiyle ilgili kaygılar taşıyan Sultan, haritada belirtilen toprakların bir kısmını şahsî parasıyla satın alır. 2. Meşrutiyet'in ilanıyla görevden alınacağını görünce harita ve tapuları kendi yaptığı özel şifreleri olan bir sandığa saklar. Sandık,
Yıldız Sarayı'nın yağmalanmasının ardından ortadan kaybolur. Bir asır sonra CIA
ajanı ABD'li bir
profesör, Kerkük'teki tarihî çarşıda tesadüfen hikâyeyi öğrenir ve sandığı bulmak için İstanbul'a gelir.
Ömer Erbil'in hem yapımcılığını üstlendiği hem de senaryosunu yazdığı, Hakan Şahin'in yönettiği Sultanın
Sırrı ajan profesör ve arkadaşı ile Türk istihbaratı arasında geçen ve nefes kesen sahnelerin olduğu bir macera-aksiyon filmi. Dövüş sahneleri
Hollywood filmlerini aratmazken, hikâyenin arka planına yerleştirilen duygusal sahneler hikâyeye ayrı bir zenginlik katıyor. Kurgudaki başarısıyla seyircinin ilgisini canlı tutan film "Yerli Da Vinci" isimlendirmesini haklı çıkaran bir içeriğe de sahip. CIA ajanı ve
gönüllü Türk istihbaratçılarının amansız mücadelesinin arasına bir de Opus Dei (
Sion tarikatı) giriyor çünkü. Çemberlitaş'ta olduğu söylenen Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği ahşap 'haç'ın peşine düşüyor onlar da. Farklı hikâyelerin birbirine geçişlerindeki zıtlıklarla zenginleşiyor film. Gönüllü istihbaratçıların merkez olarak kullandıkları Mevlevi dergâhındaki
sema gösterisinden Sion üyesi bir gönüllünün kendini kırbaçladığı sahneye yapılan geçiş mesela. Annesini kırmamak için müzedeki yardımcısıyla
Ermeni bir kadın arasında kalan Hakan'ın yaşadığı ikilem seyirciye hiç
yabancı değil. Ve hepsinin yolu İstanbul'un yer altındaki
Bizans döneminden kalma dehlizlerde birleşiyor. İstanbul 2010
Kültür Başkenti Ajansı tarafından da desteklenen ve 4 milyon TL bütçeye sahip olan filmde
Topkapı Sarayı, Yıldız Sarayı,
Arkeoloji Müzesi,
Ayasofya Müzesi gibi tarihî mekânlar da kullanılmış.