'İmamlar içki içmez dedim, kovuldum'

Elli yıl boyunca film setlerinde, bugün hâlâ gülebildiğimiz, ağlayabildiğimiz sahnelerin fotoğrafını çeken, Yeşilçam'ın hem en verimli hem de pejmürde günlerine tanık olan bir fotoğrafçı Güngör Özsoy.

'İmamlar içki içmez dedim, kovuldum'

Tarık Akan'lar, Ediz Hun'lar, Türkan Şoray'lar ve Hülya Koçyiğit'lerle beraber yaşlanmış, Yeşilçam'ın bütün hoşluklarını ve tuhaflıklarını görmüş bir adam... Çok sevdiğimiz Hababam Sınıfı'nın, artık istihza ile değil de nostaljik bir eğlenmeyle seyrettiğimiz Karaoğlan ve Tarkan filmlerinin set fotoğraflarını o çekmiş. Cüneyt Arkın nam-ı diğer Malkoçoğlu, sırf Güngör iyi fotoğraf çeksin diye beş kez havada uçmuş. Efsanevî isimlerin erdemleri, zaafları, daha ilk işinde kovulanlar, hep zengini oynayıp aslında fakir olanlar, Yeşilçam'ı batıranlar... Güngör Özsoy, hatıralarını ve fotoğraflarını 'Yeşilçam'da 50 Yıl' kitabında okurla paylaşıyor. 'İmamlar içki içmez dedim, setten kovuldum' Güngör Özsoy, Yeşilçam fotoğrafçısı... Yetmiş yılın bükemediği sırtında hâlâ bir fotoğraf çantası taşıdığına bakılırsa, mesleği elden bırakmamış en eski magazin fotoğrafçısı olduğuna inanmamız gerekiyor. Elli yıl boyunca film setlerinde, bugün bile gülebildiğimiz, ağlayabildiğimiz sahnelerin fotoğrafını çeken, Yeşilçam'ın hem en verimli hem de pejmürde günlerine tanık olan fotoğrafçıyla Erol Taş'ın Kahvesi'nde oturduk ve 'o' günleri konuştuk. Karşımızda, Tarık Akan'lar, Ediz Hun'lar, Türkan Şoray'lar ve Hülya Koçyiğit'lerle beraber yaşlanmış, Yeşilçam'ın bütün hoşluklarını ve tuhaflıklarını görmüş bir adam var. Çok sevdiğimiz Hababam Sınıfı'nın, artık istihza ile değil de nostaljik bir eğlenmeyle seyrettiğimiz Karaoğlan filmlerinin set fotoğraflarını o çekmiş. Cüneyt Arkın nam-ı diğer Malkoçoğlu, sırf 'Güngör iyi fotoğraf çeksin' diye beş kez havada uçmuş. Fotoğrafçının yaşayıp gördüğü, bu 'artistik' hatıralardan ibaret değil elbet, günlerini ve gecelerini film setlerinde geçirdiğinden, Yeşilçam'ın 'gerçek' yüzünü de görebilmiş. Efsanevî isimlerin zaafları, daha ilk işinde kovulanlar, hep zengini oynayıp aslında fakir olanlar, Yeşilçam'ı batıranlar... Sırasıyla anlatalım şimdi neymiş bu gerçekler... Tonton zengin Hulusi Kentmen Hulusi Kentmen, fabrika sahibi, otoriter ve müşfik bir babaydı hani, takım elbisesiyle bir konağın merdivenlerinde görünür ve bir zavallıyı müşkül durumdan kurtarırdı. O filmlerde nasılsa gözümüzden kaçmış, Hulusi Baba, yirmiyi aşkın filmde aynı takım elbiseyi giymiş meğer. Bir sohbet esnasında Güngör Özsoy'a, "Evlat, bu parayla başkasını alamıyorum." diye yakınmış üstelik. Bir başka gerçek daha; Türk sinemasının en iyi 'kötü' adamı Erol Taş'ın sokakta taşlandığı söylenirdi; ama sevgi gösterilerinden hiç bahsedilmezdi. Bir çekim sonrasında İstanbul yolunda arabasının tekeri patlıyor sanatçının, aşağı iniyor, tekere doğru yürüyor; ama değiştirmeye muvaffak olamıyor, neden? Onunla birlikte beş araba daha duruyor çünkü, hayranları bir koldan koşup tekeri değiştiriyor, işte durum budur. Bir de Ayhan Işık efsanesi var tabii, Güngör Özsoy, 1960 yılında 19 yaşında kendisini starların arasında bulduğunda Ayhan Işık zirvedeymiş; ama fotoğrafçımızın gönlüne girememiş: "Ayhan Işık sette emekçilerle dost gibi konuşur ve 'Bunlar sizi kullanıyor. Bakın ben fazla çalışıyor muyum? Fazla mesai almıyorsunuz, hakkınızı arayın' derdi. Aradan beş yıl geçti. Onun yönettiği bir filmde kamera asistanı olarak çalıştım. Keşke çalışmasaydım. Gece sabahlara kadar çalışan set ekibine hiç mesai ücreti vermedi." Yeşilçam'ın en parlak yılları... Öyle bir film trafiği var ki setten sete koştururken vakit bulup da kıyafet değiştiremeyen oyuncular filmlerde hep aynı giysiyle görünüyor. Giysiler gibi isimler de değişmiyor; Göksel Arsoy-Belgin Doruk, Ayhan Işık-Belgin Doruk, Türkan Şoray-Ayhan Işık... Fotoğrafçımız yerinde bir tespitle; "Sinemanın sönüş nedenlerinden biri de hep aynı kişilerin üzerlerine yapışmış aynı giysilerle hep aynı mekânlarda, üç aşağı, beş yukarı aynı konulu senaryolarda rol kesmeleriydi." diyor. O dönem senaristlerinin hâli başlı başına komedi zaten. Bir yabancı filmden üç senaryo çıkarabiliyor ve bu senaryoların orijinalinden daha iyi olduğunu savunabiliyorlar. Ama daha komiği, yönetmenlerin senaryo tamamlanmadan filmi çekmeye başlaması. Gecenin bir yarısı gelen senaryoya bakıyorlar ki şövalye yüzük lâzım. Prodüksiyon amiri dışarı fırlıyor, parmağındaki yüzüğü vermek istemeyen bir karpuzcuyla dönüyor, adam ikna ediliyor vs... Yeşilçam'ı bitiren hadiseler zinciri hep böyle şenlikli değil elbette, Özsoy'un hep muzdarip olduğumuz 'üçkâğıtçı imam' tiplemesiyle ilgili de bir hatırası var: "Bir Hollywood filmi olan 'İki Rahibin Hayatı' el çabukluğuyla 'İki İmam'a dönüştürülmüştü. Ali Şen ile Sadri Alışık iki imamı oynuyordu. Senaryoya 'sadık' kalındığı için filmdeki imamlar da tıpkı rahipler gibi içki içiyordu. Müslümanlığın 'M'sini bilmeyenlerin imamlar üzerine film kotarmasındaki birkaç yanlışı düzeltme çabam ters tepti ve ilk ve son kez bir setten kovulmuş oldum." ZAMAN PAZAR
<< Önceki Haber 'İmamlar içki içmez dedim, kovuldum' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER