Herkul.org internet sitesinden yayınlanan ve Herkul_nagme isimli twitter adresinden duyrulan Hocaefendi'nin 'Sulh Hayırdır, Hayır Sulhtadır' isimli son görüntülü sohbetinde milli meselelerle ilgili önemli değerlendirmelerde bulunuluyor. Sohbette son günlerin tartışılan konusu, terör örgütüne silah bıraktırma sürecine atfen yorumlar yer alırken bu konuda Hudeybiye Barışı örnek gösteriliyor. İşte Herkul.org'da yayınlanan sohbet ve detayları...
***
Bildiğiniz gibi, “sulh” kelimesi, ıslah etmek, onarmak, anlaşmak, barışmak ve fesadı ortadan kaldırmak mânâlarına geliyor. Herhangi bir anlaşmazlığı gidermek için iki kişi veya iki taraf arasında yapılan sözleşmeye de “sulh” deniyor.
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, sohbetlerinde dün ve bugün sulh mevzuu üzerinde durdu. "Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden ve kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, bazı fedakârlıklarda bulunarak sulh olmak için gayret göstermelerinde mahzur yoktur. Sulh hayırdır (elbette daha hayırlıdır.)” mealindeki (Nisâ, 4/128) ayet-i kerimenin her zaman için sulh yolunu gösterdiğini; ayetin belli bir hadise ile alâkalı olmasının, onun manâ ve kapsamının da hususi kalmasını gerektirmeyeceğini; İslam’da sulhun esas ve “Sulh mahza hayırdır” ilkesinin umûmî olduğunu vurguladı:
...''Bu meseleyi günümüzdeki hadiseler açısından da ele alabiliriz. Birileri şu doğru diyor onlar bir yönüyle bizim dışımızda olduğundan -çerçeveleri farklı olduğundan- dolayı doğru dedikleri şeye başta eğri diyoruz. Dolayısıyla o mevzuda doğruluk adına da bir stratejimiz yok, bir planımız yok. Sadece müdafaa silahımız: 'Siz yanlış düşünüyorsunuz, yanlış, doğru değil, kat'iyen'...
Belki diyalektik yaparak bazı uydurmalarda bulunuyoruz, demogojilere girerek bazı uydurmalarda bulunuyoruz… Doğru değil esasen kendimiz bile inanmıyoruz. Bu açıdan da tehlikeli yani günümüzde hususiyle küreselleşen bir dünyada bu tarzı telakki, bu anlayış böyle yürür giderse işin doğrusu ne ailede huzur kalır, ne küçük dairedeki toplumlarda, ne de büyük dairedeki bir millette, ne de milletler arası münasebetlerde sağlıklı sıhhatli bir noktaya varılabilir… Oysa ki Kur'an vessulh-u hayr buyuruyor... Vessulh-u hayr. Sulh, hayır sulhtadır diyor anlaşmada uzlaşmada başkalarının dediği şeyde bile bir hakikat payı olduğunu kabul etmekte şöyle böyle diyor...
En küçük daire olan molekül dairesi diyelim.. Atom dairesi, fert dairesi, molekül dairesi, aile dairesi (ama peder şahi, ama cedi şahi) aile dairesi, molekül dairesi… Oradaki kadın-erkek münasebetleri açısından Kur'an-ı Kerim'de huzursuzluklar karşısında ayrılalım mı, kalalım mı? Yuvayı devam ettirelim mi, ettirmeyelim mi talaka bi hakkı hayat tanıyalım mı, tanımayalım mı? İşte Kur'an-ı Kerim orada hükmünü veriyor… Vessulh-u hayr diyor... Toplumun molekülüyse şayet, ailedeki yıkılma o toplumda da bir sarsıntı meydana getirir. Düşünün ki bir aile, iki aile, birkaç aile, efendim bir oymak bu mevzuda hep aynı sergerdanlığa girdi, çok ciddi toplumda bir sarsıntı yaşanır burada''..
“Kur’an meseleyi en küçük daire olan aileden başlatarak orada sulhun hayırlı olduğunu söylemiştir. Demek ki, sulh kasaba dairesinde evleviyetle, şehir dairesinde evleviyetle, devlet dairesinde evleviyetle ve cihan dairesinde evleviyetle hayırlıdır. Hangi dairede olursa olsun sulh-u umumîyi temin etmeye çalışmak ve barış içinde beraberce yaşanabileceğini ortaya koymak lazımdır.” diyen Hocaefendi, Alevî Sünnî, Kürt Türk, Laz Çerkez… şeklinde bölünüp parçalanmak istenen insanımız arasında sulh temin etmek için de elden gelen her şeyin yapılması, gerekirse kan kusulması ama “kızılcık şerbeti içmiştim” denilmesi gerektiğini ifade etti:
...''O istikamette stratejiler ortaya koymak lazım, ne var ki günümüzde meseleler daha ziyade bunların dışında cereyan ediyor... Mesela Alevi, Sünni, mesela Kürt, Türk, Laz, Çerkez… Şimdi bunlar arasında da esasen bir sulh temin etme mevzuu -yani şöyle davranılırsa acaba- bir sulh temin edilebilir mi? Bir sulh temin etmek için insan bazen hakikaten kan kusabilir ve kusarken de onu ketmeder, ‘kızılcık şerbeti içmiştim’ der kan kusabilir... Heyet-i İslamiye, heyet-i milliye arasında huzurun temini adına bence o mevzuda katlanabilecek her şeye katlanmak lazım. Vessulh-u hayr. Hayır sulhtadır. Sulh her zaman hayırlıdır...''
“Milli onur, milli gurur ayaklar altına alınmama kaydıyla, o mefkureye saygı devam ettiği müddetçe -bence- el de öpülebilir, etek de öpülebilir. Heyet-i İslamiye, heyet-i milliye arasında huzurun temini adına katlanılabilecek her şeye katlanmak lazım. Hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır.” tespitinde bulunan muhterem Hocamız Hudeybiye Anlaşması’nı anlatarak meseleyi misallendiriyor. Öncesi, sonrası ve müminlere çok ağır gelen şartlarıyla Hudeybiye’yi özetleyerek, bu tarihi musalahayı siyer felsefesi açısından değerlendirip günümüze bakan yanlarını ve bizim ondan almamız gereken ibretleri dile getiriyor.
ÜLKENİN PARÇALANMASINA MEYDAN VERMEMEK LAZIM
...''Günümüzde buna çok ihtiyaç var zannediyorum. Herhalde bize ters gelen bazı şeyler olabilir. Keşke şu görüşme olmasa, şu anlaşma olmasa, şu uzlaşma olmasa, 'biz Türk milleti şöyle onurumuz var, böyle gururumuz var filan... Boyun eğmesek, bazı şeylere evet demesek muhtemel o türlü şeylerle bazı problemler çözülecekse -bence işte o Hudeybiye sulhunun mülahazası, Hudeybiye Sulhu'ndaki mantık ve muhakemeyle yapılması gerekli olan şey - onu yapmak lazım. Güzergah emniyetini tehlikeye atmamak lazım. Ülkenin parçalanmasına meydan vermemek lazım. Devletimizin bir devleti aliyye olması istikametinde yoluna devam etmesini sağlamak lazım. Devletler muvazenesinde, muvazene unsuru olmasını sağlamak lazım. Şimdi bu kadar getirisi, varidatı olan bir şey karşısında bazen çok kafamıza uymayan şeyler olur, onlara da katlanabiliriz.''