Üstad hazretleri,
Allah yolunda yapılan
hizmetin ihsan-ı İlahî olarak omzumuza yüklenmiş olduğunu söyler. Evet, bütün bütün her şeyin şirazeden çıktığı bu dönemde, çok kıymetli bir vazife ile tavzif edilen Müslümanlar, bu hizmetlerini canları pahasına mutlaka ihya etmelidirler.
Bu vazife Allah'tan bize, dünyada eşi menendi olmayan bir mazhariyet ve lütuftur. Haddizatında şu çok zor zamandaki vazife, niyabeten Efendimiz'in vazifesini yüklenme manasına gelmektedir. Şâh-ı Geylânî'nin kendi ifadesiyle ehl-i hizmete zahîr olması, Hz. Ali'nin ta on dört asır öncesinden Kur'an'a hizmet edenlere arka çıkması, pek çok rüyada Hz. Pîr-i Muğan'ın hizmet erlerini hiç yalnız bırakmamaları, günümüzde yapılan hizmetlerin çok önemli olduğunu göstermektedir.
Tabii bu iltifatlar, sadece görüldüğü şekilde ele alınmamalı, bilakis bu zamanda iman ve Kur'an hizmetine yeni bir şekil ve metot kazandıran müminlerin, bu gayretlerin içine daha akıllıca ve mantıklı olarak girmeleri gerektiği açısından ele alınmalıdır. Dahası,
Anadolu insanına bir fikir vermesi, "es-Sebebu ke'l-fâil - Sebep olan yapan gibidir" fehvâsına mâsadak olması, bu mevzuda yapılacak bütün hayırlara delâlet etmesi açısından da ayrı bir ehemmiyet taşımaktadır. Binaenaleyh hak yolunda hizmet veren kimseler bu iltifat ve ihsanlara her zaman mazhar olabilirler. Bu iltifatlar, dünyanın çeşitli yerlerinde hizmet eden müminlerin misyonlarının ne kadar şerefli olduğunu, bu zatların bu misyonu sahiplendiklerini ve bu mücadelede onların ve bizlerin arkasında olduklarını gösterir. Zaten biz, ruhanilerin bizden çok uzak olduğu kanaatini de taşımıyoruz. Nerede oturursak oturalım, oradan mana âleminin büyüklerinin ruhaniyetlerine birer pencere açıldığına / açılacağına ve bizim halimizi müşahede ettiklerine / edeceklerine inancımız tamdır.
Bu bakımdan zamanımızda, O'nun yolunda olmanın neticesi hizmet veren müminler, çok büyük ve önemli bir hizmetin altında bulunduklarının şuurunda olmalıdırlar. Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden niyaz ederiz ki yolunda koşturan kardeşlerimizin iştiyakını -daha önceki yıllardaki gibi- coştursun, onları ve bizleri Efendimiz'in davasına, daire-i kudsiyesine yeni hizmetler etme imkânı ve şerefiyle bizleri şerefyâb kılsın. Zira O'nun yolunda olmanın aşk, şevk ve coşkusu kazanılıp belli bir seviyeye geldikten sonra, ihlâs ve samimiyet aynı coşku ve heyecan içinde korunamaz ve aynı tempoda hareket edilemezse, en azından mevcut muhafaza edilemediğinden bu emanet alınıp bir başkasına verilebilir. Bu, Allah'ın değişmez kanunudur. Evet, âdet-i İlâhî hep böyle cereyan etmiştir. O yüzden koşturmanın yanı başında refüze olmamak ve dışarıya itilmemek için her zaman O'nun dergâh-ı ulûhiyetine teveccüh edip dua dua yalvarmak gerekir.
Ben -ihtimal- kendi hesabıma biraz konuşacağım; fakir, cami kürsüsünde yaptığım mev'izelerde benden beklenen fonksiyonu eda edemediğimden, kürsünün elimden alındığı kanaatini taşıyorum. Bu hususta tek tesellim de, Cenab-ı Hakk'ın bana daha
küçük dairelerde, daha değişik şekillerde kardeşlerimle, belki daha hızlı yeni hizmet imkânları verip beni bir kez daha
imtihan etmiş olmasıdır. Bu imtihanı da, takdir,
teklif ve ihsan buyrulan lütufları değerlendirdiğimiz nispette kazanabileceğimizi
ümit ediyoruz. Ancak her zaman böyle olursa, Cenab-ı Hakk'ın bizi refüze etmeyeceğini O'nun engin rahmetinden bekleyebiliriz...
Burada değinmek istediğim bir başka mevzu daha var. Bu hizmete başlayan ilk kimseler arasında öyle bir uhuvvet vardı ki dıştan gelip bu mümin kardeşlerimizin arasındaki kardeşliği görenler hayretlerini saklayamaz ve şöyle derlerdi: "Aman Allah'ım! Bu ne uhuvvet, bu ne kardeşlik!"
Evet, kardeşlerimizin derin bir iştiyak ve tahassür içinde birbirlerine sarmaş dolaş olmaları, Allah'a giden yolda hizmet edip koşmaları, hemen her gün belki evine uğradığı kadar bu din kardeşlerinin yanına uğramaları, onlarda çok ciddi bir coşku ve heyecanın ifadesiydi. Bu kardeşlerimize Cenab-ı Hak bir hamlede çok büyük işler yaptırdı. O kadar ki bizden evvelki Kur'an talebelerinin otuz seneye sığıştırmayacakları şeyleri, Rabb'im bu hizmette koşturan müminlerin sa'yine -imtihan da olabilir- bir hamlede lütfetti. Ancak unutulmaması gereken bir husus var ki o da bu ihsan ve lütufların birer imtihan ve armağan olduğudur. Ayrıca bu gayretler daha ciddi, daha çalımlı ve daha sistemli bir şekilde çoğaltılmalı ve belli bir hedefe ulaştırılmalıdır ki devam etsin. Aksi takdirde -tekrar ifade edeyim- refüze olma ihtimali vardır. Zira Cenab-ı
Hak iştiyakla kendi yolunda koşanları korursa da, bu mevzuda hizmet içinde hep aynı canlılığı taşımayan kimseleri koruyacağına dair bir teminatın olduğunu söylemek mümkün değildir.
1 - Allah yolunda yaptığımız hizmetler bizim kabiliyet ve istidatlarımıza göre verilmiş değil; bir ihsan-ı ilahî olarak omzumuza yüklenmiştir.
2 - Allah, günümüzün hizmet erlerine daha öncekilere nasip olmayan bir
nimet olarak kısa bir zamanda birçok iş yapmayı bahşetti.
3 - Hizmet edebilmeyi bir nimet olarak değerlendiren insan, bu nimetin kesilmemesi için hizmetlerinde hep aynı canlılığı korumaya gayret etmelidir.