Birkaç aydır aralıklarla İzmir'e gelen Amerikalı gruplarla (üniversite
öğretim üyeleri, işadamları, papazlar, din adamları, doktorlar...) çok verimli ve güzel diyaloglarımız oldu. Arkadaşlar
Türkiye'nin turizm bölgelerini gezdirdikten sonra,
final programları kolejde ve hastanede yapıldı.
Ailece sohbetler, sufi
müzik ziyafetleri (bu konuda kolej öğrencilerine ne kadar dua etsek azdır), sinevizyon, hediyeleşmeler, duyguları gözyaşları ile dile getirmeler. Gelecek için güzellikler, güzellikler. Ne diyeyim vesile olanlardan, özellikle de Büyüğümüz'den
Allah razı olsun.
Bu arkadaşlardan bazıları ile yazışmalarımız devam ediyor. Bunlardan bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum:
Dünya dinleri
profesörü bir ziyaretçi şöyle demişti: "Siz dünya barışı adına bu yaptıklarınızla gelecekte gökteki şu
yıldızlar gibi olacaksınız."
İşadamı Gunther Bauback ise, "Otuz yıl önce geldiğimde gördüğüm Türkiye ile bugünkünün arasında müthiş bir fark var. Biz yerimizde sayıyoruz, yakında bizi geçeceksiniz." diye güzel günlerimize işaret etmişti.
İşadamı Michael Marcinelli gayet samimi bir şekilde, "Ben rüyadayım. Öyle güzel şeyler yaşıyorum ki, bu tablo buradaki 25 kişi ile sınırlı kalmayacak. Evime dönünce herkese burada yaşadığım güzellikleri ve sizi anlatacağım, hatta ömrümün sonuna kadar anlatacağım." diyor ve memnuniyetini ifade ediyordu.
Emekli bir
rektör profesör
itiraf edercesine şunları söylüyordu: "ABD'nin güneyinde yaşayan bizler misafirperverliğimizle ünlüyüzdür, bunu her zeminde söyleriz. Fakat şimdi her şey değişti. Burada beş gün geçirdim. Ülkeme dönünce Güneylilere diyeceğim ki, bizim misafirperverlikle hiç ilgimiz yokmuş, Türkiye'ye gidin görün, nasıl olduğunu."
Rahibe Prof. Gail Lope, "Keşke Hz. İbrahim ve eşi de aramızda olsaydı, bu güzellikleri onlar da görseydi." diyerek ziyarette şâhit olduğu uhrevî güzelliklere işaret ediyordu.
Keşiş Robert Lentz, "
Fethullah Gülen Allah'a yakın bir insan, onun yanında bulunmak bile benim için büyük bir lütuf olur. Onun elini saygıyla öperim, edebimle yanında otururum ve diyeceğim tek söz olabilir, yaptıklarına teşekkür etmek." diyerek, bir incelik göstermişti.
Felsefe profesörü bir ziyaretçi de, "Ben 25-30 yıllık iyi bir eğitimciyim. Fakat siz bize bir haftalık zaman diliminde insanlık dersi verdiniz." demişti.
İşadamı Andrew B. Alden, "Sizi bize öyle tanıttılar ki, burada bize anlatılandan çok farklı bir Türkiye ve çok candan insanlar ve dostlar buldum. İki ayrı dinden de olsa kardeş olabileceğimizi öğrettiniz." demişti.
Moritanyalı bir
işadamı, "Ve mimmâ razaknâhüm yunfikun; yani 'Onlar Allah'ın verdiklerinden infak ederler' ayetinin burada gerçekleştiğini gördük, bu başka hiçbir yerde yok." demişti.
Müslüman olan Joseph (Yusuf) Chojnacki, "Ben geçtiğimiz
Ramazan ayında kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldum. Bir haftadır gerçek Müslümanlık nasılmış onu öğrendim, bugünden itibaren gerçek bir Müslüman gibi yaşamak için çaba göstereceğim." diye insanlarımızın samimiyetini ifade etmişti.
Bir
rahip ise, "Bizde bir deyim vardır. Kilisenin çevresinde bir
nehir var, bazı insanlar o nehre dizlerine kadar girerler, onlar ancak dizine kadar
dindar deriz, bazıları beline kadar girer, onlara da beline kadar dindar deriz. Buradaki insanlar o suya öyle girmişler ki, suda kaybolmuşlar orada Allah'ı bulmuşlar." diyerek samimî dindarlarımızın fıtrî ve ihlaslı yaşayışlarına hayranlığını bu sözleriyle ifade etmişti.
Haham (Stephen S. Pearce), "Son olaylardan dolayı korkarak geldiğim ve her yerde horlanacağımı ve eleştirileceğimi sandığım ülkenizde öyle candan ve samimi bir hava ile karşılaştım ki, ne diyeceğimi bilemiyorum. Burada yaşadıklarımı, ülkeme gidince sinagogda tüm cemaata anlatacağım. Şuna inanıyorum, bayrağınızın üzerinde ay ve yıldızınız var, siz gelecekte dünyanın, o bayrağınızda taşıdığınız yıldız gibi yıldızı olacaksınız. Allah hepinizi korusun." diyerek ülkemizdeki samimiyet ve güveni dile getirmişti.
Evet yaşanan ve söylenenlerden bir demet güzellik sunan arkadaşımızdan ve bunlara vesile olanlardan Cenab-ı Hak râzı olsun.
ABDULLAH AYMAZ - ZAMAN