Yrd. Doç. Dr. Turgay Gündüz, ergenliğin dinî
öğretim için geç kalınmış bir dönem olmadığını söylerken, Yrd. Doç. Dr.
Süleyman Karacelil ise
gençlere çocukmuş gibi davranmadan dinî bilgilerin verilebileceğini belirtti.
Dinî eğitim vermek için ergenliğin geç kalınmış bir yaş olduğuna inanılır. Bazı ebeveynler, 'çocuğuma iman ve dinî değerleri öğretmekte geç kaldım, bu yaşından sonra da hiç öğretemem, zaten beni ne dinler ne de öğrenir' düşüncesiyle hareket edebiliyor ve ergen çocuğuna dinî eğitim vermekten vazgeçebiliyor. Ergenlik döneminin 'dinî uyanış çağı' olduğunu belirten ilahiyatçılar, yaşı büyük olsa da gence dinî değerlerin öğretilebileceğini ve eksikliklerin telafi edilebileceğini söylüyor.
Kişi,
akıl ve kavrama gücü dikkate alındığında
ergenlik döneminde sorumluluğu kabul edebilecek olgunluğa ulaşıyor.
Çocuk, özellikle din ve ahlak gelişimi itibarıyla 12 yaşlarında dini anlamaya ve ilgi göstermeye başlıyor.
Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Turgay Gündüz, ergenlik çağında kendini veya hayatı tanıma, anlamlandırma ihtiyacının genci dinî düşünce, anlayış ve pratiklerle buluşturduğunu ifade ediyor. Gündüz, "Din, ergenlik döneminde gencin içinde bulunduğu ideal arayışına en tatminkâr
cevap verebilen yegâne kaynaktır. Ergen, dine dayanan bir
yaşam felsefesinden büyük bir güç alır. Bu nedenle,
gençlik döneminde din ve ahlak eğitimi ayrı bir önem taşır." diyor. Gündüz, dinî ve ahlakî hayatın temelinin çocukluk çağında atıldığını; çocukluk döneminde bilinçsizce kabul edilen, içe atılan düşünme şekillerinin ve davranış kalıplarının, gençlik çağında herhangi bir bocalamaya düşmeden ve çaba sarf etmeden benzer şekilde davranmayı kolaylaştırdığını belirtti. Turgay Gündüz, dinî ve ahlakî bir davranışı 'kendine mal etme' sürecinin gençlik döneminde başladığına dikkat çekerek, "Bu sebeplerden dolayı ergenlik dönemi dinî eğitim için geç kalınmış bir yaş değildir." diye konuştu.
AÇIĞI KAPATMAYA ÖZEN GÖSTERİN
İlahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Süleyman Karacelil ise gence
küçük yaştan itibaren sağlıklı bir din eğitimi verilmemiş ya da çok az verilmişse, ilk işin bu açığı kapatmak olacağını belirtiyor. Karacelil, "Asıl olan, çocuğun duygu, düşünce ve
inanç dünyasının yüzde 80'lik kısmının oluştuğu okulöncesi dönemde, Hz. Peygamber'in ifadesiyle manevi eğitimin "taşa kazımak" kadar etkili olduğu süreçte çocuğa manevi değerleri ve
ibadetleri öğretmektir. Ancak her ne olursa olsun ümitsizliğe kapılmak İslami anlayışa aykırıdır. Ergenlik çağı da birtakım dinî bilgi ve ibadetleri öğretmek için çok geç bir yaş değildir. Unutmamak gerekir ki Hz. Peygamber'e (sas) tabi olan asrı saadetin oluşumunda yapı taşı mesabesindeki
sahabe, İslam'la gençlik veya yaşlılık dönemlerinde tanışmıştır." şeklinde konuşuyor. Karacelil'e göre anne-
baba veya uzman bir eğitimci tarafından dinî bilgiler gence
psikolojik durumu da göz önüne alınarak kazandırılabilir. Bu bilgileri özümsemesi sağlanabilir. Ayrıca gençten, birden ve tamamen değişmesini, dinî değerlerin hepsini birden uygulamasını istemek ve zorlamak yanlıştır. Sabır, irade ve ölçülü bir çalışmayla amaca ulaşılabilir.
Dinî meseleleri, öğretirken ona dikte etmeyin
Genç, var olmanın ve kendisine verilenlerin karşılığında; iman, kulluk ve ibadet görevlerinin olduğunu bilmeli. Bunları yerine getirmesi halinde elde edeceği
kazanç, getirmeme durumunda ise ödeyeceği ceza, uygun lisan ve üslupla anlatılmalı.
Gençlere küçük çocuk gibi davranmayın. Yetişkinin ergene karşı tavrı, bir çocuğa öğretir gibi dikte ile değil,
rehberlik yapma şeklinde olmalı.
Temel ilke 'Gence bir şey öğretmek değil, bir şeyler öğrenmesine
yardımcı olmak' olmalıdır.
Gencin sevdiği, saydığı, isteklerini reddedemeyecek kadar kendisine yakın gördüğü bir kişiden yardım alınmalı.
Sohbet ve konuşma tarzı bir üslup kullanılmalı.
Ebeveyn gence örnek olmalı. '
Namaz kıl' diyerek zor kullanmak ve
baskı uygulamak yerine onun göreceği şekilde hiçbir şey söylemeden namaz kılınmalı.
Kızlara duygularını harekete geçirecek, erkeklere ise 'delikanlıya yakışan tavırlar bunlardır' şeklinde yaklaşılmalı.
İbadetleri yerine getirmeme ve
alkol,
şans oyunları gibi kötü alışkanlıkların kısa zevk ve eğlence verdiği, ancak neticesinde
ahiret hayatı gibi ebedi huzur ve mutluluğun yok edildiği izah edilmeli.