Mektup, her milletin edebiyatında önemli bir yere sahip olan edebi bir türdür. ‘Mektup' diye bir tür olmasaydı, geçmişin perdeleri kapalı, kişilere ve olaylara ait bilgilerimiz ise eksik ve yarım kalacaktı. Aslında her
mektup, bir anlamda, tarihi bir belgedir. Voltaire'in on sekiz bin mektubu olması, Goethe'nin Stein'e bin beş yüzü aşkın mektup ve not göndermesi, Mevlânâ, Gazali,
Bediüzzaman, Seyyid Kutub gibi düşünür ve âlimlerin yoğun bir şekilde mektup yazmış ve mektuplarıyla bir dünya inşa etmeye çalışmaları mektubun önem ve ehemmiyetini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
“Geç Kalınmış Bir Gün”; İbrahim Müşfik ve Musa Sadık'ın birbirlerine hitaben yazdıkları mektuplarla kurulan ve yeryüzünü gökyüzüne denk kılan ulvi bir dostluğun öze dönüş yolculuğunu anlatan bir
roman…
Seyit Nurfethi Erkal, güçlü kalemi ile gönüllerden kağıtlara aktarılan duyguları, ruh,düşünce ve okur üçgeninde ustalıkla buluşturuyor.
Yazar aynı zamanda gönderen ve bekleyen arasındaki kutsal mahkûmiyetin sırlarını da deşifre ediyor satır aralarında…Ve fark ediyoruz ki her mektup, iç vurumlarını gün yüzüne çıkaran bir itirafnâme aslında..
Bir kalbin zarflanıp diğer bir kalbe gidişinin romanı “Geç Kalınmış Bir Gün” Kaynak Yayınlarından çıktı.
“neden geliriz ve karşı dururuz bir ağaca,
çiçeklenen bir ağaca karşı durmak nedir ki
bir ağacın seni karşılamasından başka…”