Allah'a kullukla gönlü coşan bir insan, ruhen doygunluğa erişir. İç dünyasında derin bir huzur ve tarifi imkansız hazlar yaşar. Böyle bir insan, almış olduğu manevi lezzetler sayesinde günlük hayatında önüne çıkan her türlü zorluklar karşısında sarsılmadan durabilir.
İnsan, ibadet sayesinde huzur bulur
İnsanın kendisi ibâdet etmeye muhtaçtır. İnsan hastalandığı zaman doktora gider. Doktor da o insanın hastalığını teşhis ettikten sonra tedavisi için bir
takım ilaçlar verir. Ardından ilaçları kullanması için ısrar eder. Aynen bunun gibi ibâdetler de insanın manevî yara ve hastalıklarını tedavisi için Allah tarafından yazılmış reçete gibidir. İnsanoğlunun huzur ve mutluğu ibadetlerini yerine getirmesiyle mümkündür.
Allah'a kullukla gönlü coşan bir insan, ruhen doygunluğa erişir. Allah'ın razı olacağı bir kulluk performansına yükseldiği müddetçe de o, iç dünyasında en derin mutluluk ve tarifi imkânsız hazlar yaşar. Böyle bir insan, almış olduğu manevi lezzetler sayesinde günlük hayatında önünü kesen her türlü zorluklar karşısında sarsılmadan durabilir.
Çünkü o,
eşya ve hadiselerin tek yaratıcısı Yüce Allah'a dayanmış ve O'na güvenmiştir. Bu güven elbette ki onu yalnız bırakmayacaktır. Bir kul olarak bizim için en büyük
nimet, Rabb'imize karşı kulluk vazifemizi yerine getirebilme gayretimizdir. Böyle bir gayret, neticede hem kişinin kendisine, hem de çevresine huzur getirir.
ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ BAĞ
Bir Hak dostunun ifadesiyle insan, cismen
küçük, zayıf ve âciz olmakla beraber, hayvanlardan sayıldığı halde, pek yüksek bir ruhu taşır. Pek büyük bir kabiliyete mâliktir.
Sınırlandırılamayacak derecede meyilleri vardır. Sonsuz emel ve arzular sahibidir. Sayılamayacak kadar çok fikirleri vardır. Sınır kabul etmez şehevî ve gazabî hisleri vardır ve öyle harika bir yaratılışı vardır ki, sanki bütün nevilere ve âlemlere fihrist olarak yaratılmıştır.
İbadet insanın ruhuna genişlik verir. Kabiliyetlerini inkişaf ettirir. Meyil ve arzularını kötü olanlarından ayırıp seçer, ter
temiz hale getirir.
Emel ve isteklerini gerçekleştirir. Fikirlerini genişletip intizam altına alır. Şehevî ve gazabî duygularını
kontrol altına alıp taşkınlık ve kötülüklerden korur. Kemâl ve olgunluğun zirvesine yükseltir. Kul ile Allah arasında en yüksek ve güzel alâka ve bağ ibadettir.
CENNET BİZİ BEKLİYOR
Cennet, Allah'ın âhirette müminlere, bu dünyada iken iman edip salih amel işlemelerine karşılık lütfundan bahşettiği saadet diyarının adıdır. Cennet, bu dünyaya
imtihan edilmek üzere gönderilen insanların,
kıyamet kopup, hesaplar görüldükten sonra, içlerinden bu dünyada iken Allah'a,
ahiret gününe ve Allah'ın elçileri vasıtasıyla gönderdiği bütün mesajlara inanan, elinden geldiği kadar kulluk ve tâatte bulunan müttakî ve temiz olanlarının gideceği ebedî huzur ve saadet yurdudur.
İbadet edenlerin
cennete kavuşacağını anlatan pek çok
ayet bulunmaktadır: "
İman edip makbul ve güzel işler yapanları müjdele: Onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır." (Bakara, 2/25) "Rabbiniz tarafından mağfirete, genişliği göklerle yer kadar ve müttakiler için hazırlanmış bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun!" (Âl-i İmrân, 3/133)
Görüldüğü üzere ayetlerde cennete hep takva sahiplerinin ve salih amel işleyenlerin gireceği belirtilmektedir. O halde cennete ehil hale gelebilmek için de ibadet etmeliyiz.
Bu dünyada kulluk görevlerini yerine getiren insan yapmış olduğu amellerle kendi cennetini inşa etmektedir. Kulluk görevlerini yerine getirmeyen insanı ise ahirette çok zor bir hayat beklemektedir.
BİR SORU-BİR CEVAP
Kur'an-ı Kerim hangi konulardan bahseder?
Kur'an-ı Kerim temel itibariyle şu konulardan bahseder:
1. İtikad: Allah'a,
peygamberlere, meleklere, kitaplara,
kaza ve kadere, âhiret inancına ait çeşitli konular.
2. İbâdetler:
Namaz, oruç, hac, zekât vb. ibadetlere ait konular.
3. Muâmelât: İnsanlar arası ilişkilerin esasları,
alışveriş, emanet,
bağış, vasiyet,
miras, âile hayatı, nikâh ve boşanma gibi kişiyi ve toplumu ilgilendiren konular.
4. Ukubât, cezâlar: Toplumun düzenini bozan,
insan hakları ve yasakları çiğneyen kişilere verilecek cezalarla ilgili konular.
5. Adâb ve ahlâk: Dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayan, anne ve babaya hürmet, insanlarla iyi geçinme, iyiliği emretme, kötülüğü sakındırma,
adalet, doğruluk, alçak gönüllülük, merhamet, sevgi... gibi ahlâki konular.
6. Tavsiyeler ve
nasihatler: Buranın imtihan dünyası olduğunu, asıl dünyanın âhiret olduğunu, ona göre hareket edilmesini, çeşitli tehlikelerden uyarıcı tavsiyeler içeren konular.
7. Va'd ve vaid: Emirlere uyup yasaklarından kaçınanların karşılığının cennet olduğu, uymayanların ise
cehennem olduğunu anlatan konular.
8. Kıssalar ve ibretli olaylar: Kur'an Hz. Eyyub, Hz. Yunus, Hz. İbrahim gibi pek çok kıssa ve bunlardan çıkarılacak dersler.
9. Duâlar: İnsanın yapacağı işlerde Allah'a nasıl yalvarması, ne şekilde istemesi gerektiğini anlatan duâ örnekleri.
10. İlmî hakikatler: İnsanları düşünmeye, okuyup ilmî araştırmalar yapmaya
teşvik eden ayetler.
Kur'an anlaşılması için indirilmiştir. Ne var ki hayatımızı şekillendirmek için nazil olan Kur'anı, bugün insanımız gerektiği gibi bilemiyor, hatta bilme gayreti de göstermiyor. Onu, sadece namazda ve namaz sureleri olarak okunan kadarıyla biliyor. Hâlbuki Kur'an okunurken o insanın içine sinmeli, okuyan düşünmeli ve onu, hayatına hayat kılmalıdır.
TEFEKKÜR ATLASI
Her sanat, bir sanatkârı gösterir
Bir binanın yapısındaki taşların, tuğlaların tesadüfen bir araya gelerek kendi kendilerine o güzel nizam ve intizamı sağlayıp omuz omuza vererek düzgün bir
duvar meydana getirmelerini kabul etmek mi, yoksa bir usta ve sanatkâr tarafından o taşların ve tuğlaların bir araya getirilip duvar örüldüğünü kabul etmek mi daha mantıklıdır? Bir usta tarafından duvarın örüldüğü kabul edilmediği takdirde her bir tuğlanın hem yöneten hem yönetilen hem de maharetli bir sanatkâr olduğunu kabul etmek gerekir.
İşte insan, bütün şartlanmışlıklarını bir kenara bırakıp kalb/
akıl gözüyle kâinata bakabilirse, ondaki muhteşem sanatı ve o sanat arkasındaki
Sanatkârı görür/görmelidir.
BİR DUA
Yemeklerden sonra hangi duayı okuyayım?
Peygamber
Efendimiz'in yemekten sonra yaptığı dualardan birisi şuydu: "Elhamdülillahillezi et'amenî hazâ ve rezekanîhi min ğayri havlin minnî ve lâ kuvvetin - Benden bir güç ve kuvvet olmaksızın, bu yemeği bana yeme fırsatı verip yediren ve onu bana rızık olarak ihsan eden Allah'a sonsuz hamd ve sena olsun."
ÖRNEK HAYATLAR
Malına, mülküne, tahtına, tacına güvenme!
Halife
Harun Reşit, dönemin Allah dostlarından Şakik-i Belhi Hazretlerini zaman zaman ziyaret ederek duasını alır ve nasihat isterdi.
Yine bir gün ziyaretine gittiğinde Şakik-i Belhi, Harun Reşid'e şöyle der:
- Düşün ki çölün ortasında kaldın. Susuzlundan ölmek üzeresin. Bir
bardak su, sizi ölümden kurtaracak. Birisi gelip bir bardak su satsa, bu suyu kaça alırsın?
- Ne isterse veririm. Bu halde paranın değerini düşünmem.
- O kimse bu suya karşılık senden servetinin yarısını istese verir misin?
- Elbette veririm.
SERVETİNLE ÖVÜNME!
- Düşün ki servetin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman geçince bu suyu dışarı atma ihtiyacı duydun, fakat
idrar yapamadın. Öyle ki ölecek duruma geldin. Mahiyetindeki adamların, hekimler sana bir çare bulamadılar. Tam bu sırada birisi çıkıp dese ki, "Seni bu sıkıntıdan kurtarırım fakat mülkünün yarısını isterim" dese ne yaparsın?
- Bu sıkıntıdan kurtulmak için malımın hepsini veririm. Yeter ki sağlığım yerinde olsun. Ben o sıkıntıda iken saltanatım, servetim, malım, mülküm olmuş ne kıymeti var ki!
- O halde önce içtiğin, sonra idrar yoluyla dışarı attığın bir bardak su kıymetinde bile olmayan şu servetine, tahtına, tacına güvenme. Hiç kimseye karşı onunla övünme.
HAZIRLAYAN: Ali
İhsan ER