Çelişkiler yumağı siyasî bir festival

48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde basına malzeme olan, üçer beşer dağıtılan 'onur' ödülleri ya da törenin sunucusu değil, Rutkay Aziz'in artık bir 'hitabet sanatı' sayılan öfke dolu konuşması.

Çelişkiler yumağı siyasî bir festival

Festival açılışlarında 'sanatçı'ların siyasi içerikli konuşmaları artık âdiyattan oldu. Şaşırtıcı olan, bu manzaranın hâlâ başlı başına bir gündem olması. Altın Portakal'ın dördüncü günü geride kaldı. Henüz erken olsa da, şimdiye kadar sinema anlamında festivali hareketlendirip gündem oluşturabilen tek film 'Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm' oldu. İş yapacak bir gişe filmi kıvamındaki yapım, aynı adlı dizinin sinema için çekilmiş uzunca versiyonu gibi. Gündem oluşturmada ise ilk akşam yapılan açılış töreni, reytinglerde birinciliği kimselere kaptırmış değil. Basına malzeme olan, üçer beşer dağıtılan 'onur' ödülleri ya da törenin sunucusu değil, Rutkay Aziz'in artık bir 'hitabet sanatı' sayılan öfke dolu konuşması. Yadırganacak bir şey yok aslında, sinema adına konuşacak fazla bir şey olmayınca geriye bunlar kalıyor. Halbuki festival açılışlarında içindeki hınç ve öfkeyi dışa vuran 'sanatçı'ların siyasi içerikli konuşmaları artık âdiyattan oldu. Şaşırtıcı olan, yılda birkaç festivali takip eden gazetecilerin bile 'şerbetli' olduğu bu manzaranın başlı başına bir gündem olması. Önceki yıl, eskimiş mizah anlayışıyla Müjdat Gezen'e düşen rolü, bu festivalde Rutkay Aziz üstlendi. Çok değil nisan ayında İstanbul Film Festivali'nin 30. yıl töreninde Zeki Alasya'yı izlemiştik aynı rolde. Bazen toplumun önemli bir kesimini öcü gösteren hatta yok sayan bir zihniyetin tezahürü şeklinde ortaya çıkıyor bu manzara. Kimi zaman da 'sosyal sorumluluk sahibi sanatçı' kisvesi altında, halihazırdaki hukuki süreçlere müdahale eden siyasi söylevlere dönüşüyor. İşin ilginç yanı, 'sinema' adına yapılan etkinliklerde söylev çeken isimlerin uzun yıllardır esaslı hiçbir sinema filminde yer almamış olması. İçindeki ideolojik tortuyu bazen eski usul bir mizah anlayışıyla bazen de öfkeyle dillendiren 'sanatçılar'ı, ne Türk sinemasını dünyaya taşıyan ödüllü yapımlarda görebiliriz ne de seyirciyi yakalamayı başaran gişe filmlerinde. Aslında dramatik bir tablo var ortada. Böylesine bir 'ortak nokta', siyasi alandaki ideolojik yenilgilerle birleşince sıkça karşılaştığımız bu öfke patlamalarına daha müşfik yaklaşmak mümkün. Olayı, vahim bir alana taşıyan ise bu tür ayrıştırıcı konuşmaların salondaki hâzirundan alkış tufanı eşliğinde onay alması. Her gelen alkış, birilerine öfkesini dışa vurmak için fırsat kollayan başka bir 'sanatçı'nın hayallerini süslemeye başlıyor. Bu kısır döngünün sinemamıza kazandırdığı nedir? 'Bilinçlenmiş' bir festival seyircisi mi? DÜNYA VİZYONUNDAN YEREL SİYASETE Altın Portakal, yerel yönetim değişikliğiyle birlikte dünya vizyonunu bırakıp 'yerelliği' tercih etti. Bu da beraberinde festivali siyasi alana taşıdı. Yakın bir zaman önce Francis Ford Coppola'nın, Kevin Spacey'nin geldiği, röportajlar verdiği festivalde, şimdilerde Rutkay Aziz'in açılış konuşması gündemde. Festival, hem 'küçük olsun bizim olsun' anlayışıyla kendini dışarıya kapatıyor hem de Cannes ve Berlin'e özenerek "Cafer Penahi'ye özgürlük" sloganıyla 'dünyaya' mesaj vermeye çalışıyor! Çelişkiler yumağı o kadar çok ki... "12 Eylül ile hesaplaşıyoruz" diyerek zamanında sansür ve darbe nedeniyle verilemeyen 1979-80 yıllarının ödüllerini veren festivalin 'özgürlük' temalı açılış törenindeki manzara da çok acıklı. 'Darbeyle hesaplaşılan' törenin konukları arasında, darbeyi ilk alkışlayanlardan Güneri Civaoğlu var. Darbeye ve baskıcı yönetimlere karşı ateşli bir konuşma yapan Rutkay Aziz'in, yer altından 'fışkıran' silahlar, ortaya çıkan klasörler dolusu belgelere ve bizzat faillerinin itiraflarına rağmen son 10 yıldaki darbe girişimlerine dair tek bir itirazı duyulmadı. Şener Eruygur'un da olduğu meşhur mitinglerdeki fotoğraflarını saymazsak! Açılış gecesinde Cafer Penahi ve arkadaşına özgürlük çağrısında bulunan Mustafa Akaydın, rektörlüğü döneminde üniversitesini siyasi bir arenaya dönüştürmüş; hiçbir anayasal dayanağı olmayan başörtüsü yasağının da en katı uygulayıcılarından olmuştu. Ayrıca, 80 sonrası Aziz Nesin öncülüğünde verilen 'Aydınlar Dilekçesi'nden geri adım atan 'sanatçılar' misali, bütün bir toplum geçtiğimiz yıl 12 Eylül referandumunda darbeyle hesaplaşırken ortada olmayanlar şimdi 12 Eylül'den 'ekmek' yemeye çalışıyor. Görünen o ki, Akaydın, Altın Portakal'ı siyasallaştıran başkan olarak tarihe geçecek. Tabii bir de festivalde artık iyice abartılan Yeşilçam vurgusuyla hatırlanacak. Festivalin bu yılki ana temasından ilhamla söylersek, Akaydın döneminde 'festival siyasete dokundu'. Bir de, kadınlardan oluşan jürinin basın toplantısında, 'kadına şiddet' ve kadının medyada, sosyal hayattaki ve iş hayatındaki yeri konusunda içine düştüğü yaman çelişkiler, pörsümüş klişeler var ki, o başlı başına bir tez konusu. Ehline havale ediyoruz.
<< Önceki Haber Çelişkiler yumağı siyasî bir festival Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER