Gözyaşları, kalb inceliğinin, muhabbet ve merhametin ifadesidir; gönüldeki hüzün, neş'e, hasret, hicran, merhamet ve
şefkat gibi duyguların billûr taneler şeklinde dışa vurmasıdır.
İnsan genellikle sevinç, keder, emel,
ümit,
ayrılık ve vuslat misillü sebep ve sâiklerle ağlar; fakat kalb ufkunda
Allah'a dost olanları, bütün bunlardan daha çok "mehâfetullah" ve "muhabbetullah" ağlatır.
Nezd-i ilahîde her ağlamanın kıymeti âh u efgân edenin duygu ve düşünce ufkuna göre değerlendirilir. Bu açıdan, musibet ve belâlar karşısında rızasızlık ve kadere
itiraz manasına gelen ağlamalar
haram; yarınlar endişesiyle kıvranıp inlemek bir ruhî maraz; dünya hesabına fevt edilen şeyler karşısında sızlanıp durmak da boş bir telaştır ve bütün bu sâiklerle dökülen yaşlar gözyaşları adına israftır.
Kur'ân-ı Kerim, ruhun selâmeti adına,
ahiret yurdu hesabına, Hak mehâfeti ve mehâbeti ya da günahların kahrediciliği karşısında ağlayan insanları takdirle yâd eder ve her zaman onların örnek alınmasını salıklar. Mesela; değişik nebileri özel hususiyet ve fâikiyetleriyle bir bir tebcil ve takdir ettikten sonra, "Bunların hemen hepsi, kendilerine Rahmân'ın âyetleri okununca hıçkırıklarla secdeye kapanırlar." (Meryem, 19/58) diyerek konuyu âh u efgân etme fasl-ı müşterekiyle noktalar. Allah yolunda dökülen gözyaşlarını O'na arz edilmiş bir münacât armağanı gibi değerlendirir. Ağlamanın rabbânîlere mahsus bir hal olduğunu hatırlatmanın yanı sıra, hayatı oyun ve eğlence sanıp ömürlerini gülüp oynamakla geçirenleri de ikaz eder; "Gayrı onlar kazandıkları onca negatif şeyden ötürü az gülsün ve çok ağlasınlar." (Tevbe, 9/82) der.
Kur'ân'ın
mübarek Mübelliği (sallallahu aleyhi ve sellem)
Efendimiz, tıpkı şeytanın hilelerinden Allah'a sığındığı gibi, kalb katılığından ve göz kuruluğundan da Cenâb-ı Hakk'a ilticada bulunmuş; "Ürpermeyen kalbden, yaşarmayan gözden Sana sığınırım Allah'ım!" yakarışını sık sık tekrar etmiştir.
Resûl-i Ekrem (aleyhi ekmelüttehâyâ) "Müjdeler olsun nefsine hakim olana!.. Müjdeler olsun (
misafir kabul etme hususunda) evini geniş ve müsait tutana!.. Müjdeler olsun hataları karşısında
gözyaşı dökene!.." diyerek ümmetine âdeta üç basamaklı bir
miraç yolu göstermiştir. Haşyetle dökülen gözyaşlarının ilâhî azaba karşı bir sütre olabileceğine dikkat çekmiştir: "İki göz vardır ki, Cehennem ateşi onlara dokun(a)maz: Birisi Cenâb-ı Allah'a duyduğu saygı ve haşyetten dolayı hep ağlayan Hak erinin, diğeri de Allah yolunda
nöbet tutan yiğidin gözleridir."
Cehennem Alevlerini Söndürecek Yegâne İksir
Allah karşısında haşyetle dolup gözyaşı dökme konusunda çok önemli bir husus, kalbin ter
temiz heyecanlarını ve saf hislerini, riya ve süm'a ile kirletmeden ifade edebilmektir. Göstermek ve duyurmak kastıyla ağlamak berrak gözyaşlarını şirk kirleriyle bulandırmak demektir. Riya ve süm'adan korunmak için özellikle nafile
ibadetlerde ve Cenâb-ı Hakk'a iç dökme anlarında tenha yerlerin seçilmesi her bakımdan daha selâmetlidir. Nitekim, hadis-i şerifte, arş-ı ilahînin gölgesinden başka sığınak olmayan
kıyamet gününde, zıll-i ilahî altında himaye buyurulacak yedi grup insan anlatılırken, onlardan birinin de yapayalnızken Allah'ı anıp da gözleri yaşlarla dolan hüşyar insan olduğu haber verilmektedir. Öyle ki, Allah haşyetiyle ağlayan insan, diğer nebevî beyanlarda cephede nöbet bekleyen askere denk tutulurken, bu hadiste de, adaletin temsilcisi olan idareci, ömrünü ibadet neşvesi içinde geçiren
genç ve mescidlere dilbeste olan âbid gibi Hak dostlarıyla aynı çizgide zikredilmektedir.
Bundan dolayıdır ki,
İmam Gazalî Hazretleri "Ağlayan da kaybedebilir, ağlamayan da!.." demiştir. İnsan ağlamıyorsa, o bir gün mutlaka pişman olacaktır; çünkü onun önünde kendisini ağlatacak çok badireler vardır ve o badirelerin bazıları ancak burada dökülen gözyaşlarıyla aşılabilecek mahiyettedir. Fakat pek çok ağlayanlar da vardır ki, günahlarından ya da aşk u iştiyaktan dolayı değil de, başka şeyler sebebiyle, belli dünyevî hislerin tesirinde gözyaşı dökerler. Daha da kötüsü, hassas, duygulu, müttaki ve Allah sevgisiyle dolu bir insan gibi görünme ve bilinme maksadıyla ağlarlar. Mü'min, hususiyle de
toplum içinde kalbinin heyecanlarına hâkim olmaya çalışmalı; iradesinin hakkını verip gözyaşlarını içine akıtmalı; buna güç yetiremiyorsa, ancak işte o zaman gözyaşı bendinin önünü açmalıdır.
Saf ve temiz duygularla, sırf Allah haşyetiyle akıtılan gözyaşları, dünyada dayanılmaz hale gelen aşk ateşinin ızdırabını bir nebze dindirirken, ahirette de
cehennemin alevlerini söndürecek tek iksirdir. Onun içindir ki, Allah Resûlü (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurmuştur: "Mahşerde, cehennem kıvılcımlarının insanları kovaladığı hengâmda, Cebrail Aleyhisselam elinde dolu bir bardakla görünür. Ona, "Bu ne?" diye sorarım; şöyle
cevap verir: "Bu, Allah korkusuyla ağlayan mü'min kulların gözyaşlarıdır; şu korkunç kıvılcımları sadece bu gözyaşları söndürebilir." Aslında, bu hadis-i şerifte çok önemli bir ima vardır: Evet, insanın gönlünü daraltan ve onun huzurunu kaçıran gayz, kıskançlık, haset, kin, nefret ve adavet gibi şeytanî hislerin neticesi olan cehennemî alevlerin söndürebilmesi de ancak gözyaşlarıyla mümkün olabilir.
1- Allah katında her ağlamanın bir kıymeti vardır. Bu kıymet, âh u efgân eden kişinin duygu ve düşünce ufkuna göre değerlendirilir.
2- Eğer ağlanacaksa; ruhun selâmeti için, ahiret yurdu hesabına, Allah korkusu veya sevgisi adına ya da günahların kahrediciliği karşısında ağlanmalıdır.
3- Mü'min, toplum içinde kalbinin heyecanlarına hâkim olmaya çalışarak gözyaşlarını içine akıtmalı; buna güç yetiremiyorsa, ancak o zaman gözyaşlarını salıvermelidir.