FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN
Karakol’da ve Narın’da kışın son demlerini yaşarken Oş, Celalabad, Kademcay ve Kızılkıya’da da baharın en cilveli anlarına şahitlik ediyoruz. Yaylalar ve yemyeşil otlarla bezenen tepeciklerde koyunlar, keçiler ve atlar yan yana otlanıyorlar. Ufukta karlı dağlar var. Hatta hemen eteklerindeyiz bu dağların. Birkaç evden oluşan bir yerleşim alanında yaşlıca bir kadın ve erkek oturuyor ufuklara dalmış.
Güneş onlar için doğuyor ve batıyor aslında. Ne elektrik var ne de başka bir teknoloji… Her türlü dünyevi kirlilikten uzak, zamanın donduğu anlardan birisi işte… Düşünüyorum onlar mı gerçek hayatı yaşıyor, yoksa şehrin karmaşasında kendisine yol çizmek isteyen insanlar mı? Hızlandırılmış bir kare düşünün. Sürekli değişen günler ve iklimler… Ancak onlar sabit… Evet güneş doğuyor ve batıyor. Bizler için değil biz takip ediyoruz güneşi yakalamaya çalışıyoruz onu. Oysa güneş böylesi bir atmosferde o insanların dinginliğine ayak uydurmaya çalışıyor sanki.
Muhteşem bir göl var
Kırgızistan’da. Ve o gölle bütünleşen silueti ile Tanrı dağları, vadiler, dağları delen ırmaklar var. Ama Isıkgöl başka. Şimdilerde
deniz olduğu tescillendi deniyor ama adı Isıkgöl bir defa. Buradaki Çolpanata kız lisesinin bahçesinden seyrediyoruz manzaranın güzelliğini. Bir tarafta göl var diğer tarafta karlı dağlar. Kırgızistan’ın eşine az rastlanır manzaralarından birisi işte. İçine tuz karışan şekerle tatlandırdığımız çay, sımsıcak sohbetleri ve ay yüzlü çehreleri ile etrafımızı çevreleyen öğretmenlerle daha bir içilesi hale geliyor.
Sohbet hep güzellik adına…
Karakol eyaleti adı üstünde kelime olarak
Türkiye’de farklı algılanabilecek bir isme sahip. Ancak buradaki okul ilk açılan okulun selefi konumunda olduğu için önemli. Dolayısıyla okulun ilk müdürü İsmail Kamit ve yurdun müdürü Cafer Topcan beyefendilerin heyecanı da bu noktada artıyor. Onları ilk karşılayanların,
yardım edenlerin hasreti de onlar için aslında… İlk çay içme serenatı ile burada tanışıyoruz. Kırgız adetlerinde çay içme bizde anlaşıldığı gibi sadece çay içmek değil Mükellef bir sofra. Çayla beraber kuruyemişler yeniyor, kuruyemişlere meyveler ve reçeller eşlik ediyor. Sonrasında “Aksakal” olarak adlandırılan değerli kişi koyunun kızarmış kellesini parçalar halinde sofranın etrafını çevreleyen insanlara takdim ediyor.
Yemek zorundasınız artık bahtınıza ne düşmüşse;
kulak parçası, dil, göz ya da kellede ne varsa artık… Sonrasında etin en değerli lezzetli yerleri “Aksakal” dan başlanarak dağıtılıyor. Yiyebildiğinizi yiyor yiyemediğinizi giderken paket halinde size veriyorlar. Gelenek bu. Bu noktada bize bu güzelliği sunan İsmail Soysal Beyefendiye ve Karakol’daki arkadaşlara teşekkürü bir borç biliyoruz.
Yolculuklarımız uzun sürüyor, ağaçlarla çevrelenen bir yol kültürü var çok güzel… Ancak yollardaki çukurların çokluğu kavuşma süresini uzatıyor biraz. Öyle bir yol ki yolun bir kısmı
Özbekistan diğer kısmı ise Kırgızistan… Özbekistan sınırından geçerken sert bir bakıştan dolayı yakalanıyoruz Özbek güvenlik güçlerine. Neyse ki gülümseyen arkadaşlar bulunuyor yanımızda da rahatlıkla geçebiliyoruz. Ondan sonrası zaten Kademcay. Burada da bir tepenin eteğinde güzel insanların vazife yaptığı bir okul ve bizi karşılayan yine güzel insanlar ve aydınlık yüzleri parıldayan gözleri ile ışıl ışıl öğrenciler var. Şehrin manzarası eşliğinde güzel bir kamelyanın altında soluklanıyoruz biraz.
Bu arada okulların büyük bir çoğunluğunun bina anlamında yeniden gözden geçirilmeye ihtiyacı var. Gerçi
ülke şartlarında iyi sayılabilirler. Yine de zamanın yıpratıcılığı maalesef onların da üzerinde… Türkiye’den fedakar destekleyicilere duyurulur. Bu okulların içinde verilen eğitimse en
modern binalarda bile verilemiyor çoğu zaman. İnsanların gönül güzelliği mest ediyor yine bizleri...
Veysel Karani Gümüşdereli - SAMANYOLU TV BELGESEL YAPIMCISI