Hz. Ali ve Âişe arasında yaşananları nasıl anlamamız lazım?
Hz. Ali, Peygamberimizin amcasının oğlu, damadı ve manevi ilimlerin merkezi konumunda; İslâm'ı bütünüyle benimsemiş ve yaşamış bir sahabîdir. Hz. Âişe annemiz de gözlerini Hz. Ebu Bekir gibi bir babanın evinde açmış ve
İslam'la beraber büyümüş bir büyük kadındır. Binaenaleyh bu iki büyük sahabi arasında yaşananları basit ve varlığı-yokluğu
şüpheli bir iki olaya dayandırmak ve bunun üzerinden bu iki müstesna karakterli sahabiye dil uzatmak İslam ahlâkı ve âdâbına yakışan bir tutum değildir.
Diğer taraftan gerek asr-ı saadette gerekse daha sonraki dönemlerde bu iki sahabi arasında yaşanan pek çok samimi
itiraf ve davranış, bu ikili arasındaki hislerin gayet canlı olduğu ve birbirlerine hürmetkâr davrandıklarının ispatıdır. Söz konusu müspet sözlü ve fiilî örneklerin ifade ettiği mana, Hz. Ali ile Âişe arasında herhangi bir kırgınlık veya dargınlığın olmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Cemel gibi acı hâdiselerin altında yatan sebepler arasında böyle bir kırgınlık aramak beyhûde bir uğraştır. (Geniş bilgi için bkz: Hazreti Ali ve Âişe Validemiz)
Hz. Aişe validemizin evlilik yaşı ile ilgili doğru bilgi nedir?
Hz. Âişe annemizin evlilik yaşı,
Allah Resûlü'ne dil uzatmak isteyenlerin sıklıkla başvurduğu hususların başında gelir. Bu çevreler onun
küçük yaşta iken Efendimizle evlendiğini söylemekte ve böylelikle İslam aleyhine karalama kampanyası yürütmeye çalışmaktadırlar.
Eserde bu konu “Âişe Validemiz'in
Evlilik Yaşı” başlığı altında teferruatlı bir şekilde tahlil edilmiş, mevcut rivayetler inkâr yoluna gidilmeden bilgiler
telif edilmiş ve bu evliliğin Hz. Âişe'nin 17-19 yaşlarına tekabül ettiği yıllara denk geldiği ispatlanmaya çalışılmıştır.
Hz. Aişe validemiz ve İfk hadisesi hakkında bilgilendirme yapar mısınız?
İfk hâdisesi, Benî Mustalık gazvesinden dönerken Hz. Âişe'nin kaybolan gerdanlığını araması akabinde gelişen olayları anlatır. Bu hâdise, müminlerin Hz. Âişe'yi hevdeç (çöl şartlarında özellikle kadınların daha rahat
yolculuk yapabilmeleri için devenin üzerine bağlanan kapalı mekân) içinde zannedip unutmaları neticesinde münafıklarca ortaya atılmış bir
iftiradır. Hz. Âişe gerdanlığını bulmaya çalışırken arkada kalmış ve kendisi gibi bir şekilde ordudan geriye düşmüş Safvân ibn-i Muattal tarafından fark edilmişti. Bu sahabi İslam'ın emrettiği ölçülere riayet ederek gayet iffetli bir şekilde Hz. Âişe annemizi devesine bindirmiş ve yularını tutarak orduya yetiştirmişti. İşte bu olayı öteden beri içinde Müslümanlara karşı kin ve gayz taşıyan münafıkların lideri Abdullah ibn-i Übeyy ibn-i Selül diline dolamış ve Hz. Âişe annemiz gibi afife bir kadına
iftira atmıştı.
Bu olay Hz. Âişe annemizin şahsında odaklanan bir fitne ve
imtihandı. Allah, bununla müminleri sınadı ve bu olayla pek çok
ders verdi. Şüphesiz ki en büyük acıyı Âişe annemiz çekti fakat sonunda iffeti ve nezaheti gökler ötesinden
beraat almış bir kadın olarak tarihe geçti.
Tesettür ve iffet konusunda kılı kırk yararcasına hassas yaşayan bir kadın, iffetiyle imtihan olmuş ve neticede Allah tarafından paklanmıştı. Nur Sûresi 11. ayetinden itibaren inen âyetler yaşanan olayları özetliyor, müminlere ibret dersleri talim ediyor, münafıklara da su-i akıbetlerini tebliğ ediyordu. İlahi takdir yaşanan bir hadise münasebetiyle pek çok hususu açıklığa kavuşturmuş ve bundan böyle benzeri bir durumla karşılaşılması halinde müminlerin nasıl davranmaları gerektiğini talim etmişti. Kısacası bu olayla Hak, şerleri hayr eylemişti.
Hz. Aişe validemizin hayatının günümüz kadınlarına hatırlattıkları nelerdir?
Hz. Âişe annemiz, kitaba isim olduğu gibi her açıdan mümtaz bir kadındı. Hayatı boyunca Efendimizin gözlerinin içine bakmış ve ona sadık bir eş ve talebe olmaya çalışmıştı. Pek çok konuda söz söyleyebilecek bilgi birikimi olan
bilge ve entelektüel bir insandı. İnandığı değerlere taklidi değil tahkiki olarak inanırdı. Öğrendiklerini
test eder öyle kabullenirdi.
Onun bariz bir özelliği de hayatını sade yaşamasıydı. Hiçbir zaman israf etmez, kendisine yetecek miktarla iktifa eder kalanı hemen elinden çıkarırdı. Lüks ve şatafat onun dünyasında hiçbir zaman yaşama hakkı bulamamıştı. Gerek Peygamberimizin sağlığında gerekse daha sonraki hayatında eskilerin “kût-u lâ yemût” dedikleri ölmeyecek miktarla geçinerek hayatını idame ettirdi. Olur da eline imkân geçerse hemen infak ederdi. Köle azat etmek ve fakirleri sevindirmek en hoşlandığı davranışların başında geliyordu.
Hayatı boyunca bilgisini hiçbir zaman insanlardan esirgemedi. Öğrendiğini başkalarıyla paylaşmasını bildi ve çok büyük insanlar yetiştirdi. Allah Resûlü'nden öğrendiklerini diğer insanlara aktarma konusunda gayet titiz ve gayretliydi. Onun bu aşk ve şevki neticesinde kadınlarla ilgili pek çok husus Allah Resûlü'ne sorulmuş ve cevabı alınmıştı. Bu anlamda kadınların Hz. Âişe annemize özel bir teşekkür borçları vardı.
Hz. Âişe'nin özellikle tesettür konusundaki hassasiyeti bir başkaydı. Bu hususta hayatı boyunca en ufak bir taviz vermemişti. Bu hassasiyeti o kadar ileri derecede idi ki Hz. Ömer
vefat edip kendi odasına defnedildikten sonra kabirle arasına bir perde çektirmişti. Yeğeni Hafsa kendisini ziyarete geldiğinde takmış olduğu başörtüsünü ince bulmuş onu ikiye katlayarak nasıl örtünmesi gerektiğini göstermişti. Tesettür konusunda kadınları her zaman ikaz eder ve Nur Suresi'nde emredildiği gibi örtünmelerini hatırlatırdı.
Hülâsâ, onun hayatında öne çıkan başlıklar şöyle idi:
a. Sadelik
b. Cömertlik
c. İlim sevgisi
d. Dini yaşamada hassasiyet
e. Fedakârlık
f. İffet ve nezahet
g. Sadakat