Edebiyat, sosyoloji,
felsefe, psikoloji,
bilim dünyası, yazarlar, şairler, psikologlar, kadınlar ve daha bir çok konunun şaşırtıcı bir şekilde -ters anlatım tekniği olabilir- ti’ye alındığı ‘Zeval’de Ahmet Can yoğun bilgi ve felsefeyle okurda
soğuk duş etkisi yapıyor. Yeraltı edebiyatıyla post ütopik dili harmanlayan yazar, şiirsel göndermeler ve aforizmalarla yeni bir anlatım tekniği denemiş.
Romanın bel kemiği diyebileceğimiz düşkünlük konusu bazen Sadık Hidayet’in Kör Baykuş’unu bazen de Celine’in ‘Gecenin Sonuna Yolculuk’unu anımsatıyor.Daha ilk satırlarda bir hüzün duygusu kaplıyor okuru. Çapraşık bir okur yazar düellosuna çağırıyor Zeval muhataplarını… “
Hayat hiçbir zaman boyumuzun hizasında olamadı. Hep başka zamanlarda ve mekânlarda kaybettik kendimizi. İkimiz de aramayı yıllarca zıt yönlerde aradık. Yürüdüğümüz yol, cam kırıklarıyla, paslı çivilerle, ateşlerle, tuzaklarla ve en çok da yenilgilerle dolu bir yoldu. Sahip olduğumuz en büyük servet de bunlar oldu.” diyerek
romanın açılışını yapan Ahmet Can “İnsanoğlunun kendisine güveni daha ne kadar sürecek?. Kararlılığı devam ettiği sürece diyebilir miyiz?” diye sorarak okuru bir anda sayfalara hapsediyor. Zeval aslında bir zindan. O zindanda Yaşlı bir adam, Durgun (bir yazar) -yazar olmaya çalışan bir adam da diyebiliriz- ve Hicran isimli en uçarı roman karakteri
hapis yatıyor. Bir de Derin var. Derin de en derinlerinden giriyor romana.
‘Zeval’de en çok iç konuşmalar dikkat çekiyor: “İnsan kendi fotoğrafına bakar gibi oluyor eskiden tanıdığı bir dostunu uzun zaman sonra görünce… Yalnızca büyümüyor, biraz da yaşlandığını hissediyor. Her bakımdan… Öyle bir zaman geliyor ki; ister istemez kabuğuna çekiliyorsun… Durgunlaşıyorsun… Hayatın hızına teslim oluyorsun.”Bazen okurla konuşmaya girmeye çalışan yazar kendini zehirleyen bir
akrep gibi sürekli dibe dalıyor;
“Gece “
eylem”in en asil çocuğudur. Onu siyahî kanıyla emzirir. Sadece kendine doğru yol alanlara mahremini açar. (…)Geceye dadanmanın ilk adımı, kıyı boyunca yalnız dolaşan çitariler gibi ansızın fırlamaktır karanlığın efsunî derinliğine… Çünkü günah , gizem ve tutku karanlığın sırdaşıdır.”
Kitap bittikten sonra hemen her okurun yerde gördüğü ve kaldırımın bir parçası sandığı insanlara mercek tutuyor yazar: “Bir şey fark etti adamın yıllanmış yüzünde... Ya da birçok şey… Acı, hüzün, delilik, şizofreni, paranoya… Düşkünlerin ortak dili suskunluktu. Tembellik konusunda en düzenli insanlar onlardı. (…)İnsanlar bazen meraklarının dehlizinde kaybolur.”
Ahmet Can / Ritüel Yayınları /160 Sayfa