12 yaşındaki
Burak, anne ve
babasıyla Bodrum'a tatile gidiyordu. Ne var ki Burak, bu işten hiç memnun değildi. İstanbul'da kalmak ve arkadaşlarıyla zaman geçirmek istiyordu. Yol boyunca şikâyet etti.
Balıkesir yakınlarında bir benzin istasyonunda durdular; üçü de oldukça sıkışmıştı ve hemen tuvaletin yolunu tuttular. Daha sonra
arabalarına binip yollarına devam ettiler. Bir
ekip otosu onları yolda çevirdi.
Polis memuru arabanın ruhsatını istedi. Burak'ın babası da ruhsatı uzattı. Memur, "Araba sizin mi?" diye sordu. Burak'ın babası "
Hayır, şirket arabası." diye
cevap verdi. Polis, "Beyefendi, ruhsatta arabanın Ayşe
Eser'in olduğu yazılı." Burak'ın babası "Nasıl olur?" dedi ve ruhsata baktı, şaşırmıştı. Polis memuru, "Bu arabanın çalıntı olduğuna dair ihbar var. Sizi karakola götürmek zorundayım." diye devam etti. Karakola gidince Burak'ın babası komisere açıklamaya çalıştı: "
Benzin istasyonunda arabanın üstünde anahtarı bırakmıştım. Aynı
model ve renkte başka bir araba bizimkinin yanına park etmiş olmalı. Tuvaletten dönünce biz de hiç bakmadan arabaya bindik; arabanın bizim olmadığını fark edemeden polis çevirdi. Bizim araba istasyonda olmalı." İstasyona ekip otosu gönderildi; ama araba bulunamadı. Bilgisayardan şirket ismine kayıtlı böyle bir araba olup olmadığına bakmaya çalıştılar. Ancak o sırada internet bağlantısı çalışmıyordu. Bu arada Ayşe Eser, kocasıyla karakoldan arabalarını teslim almaya geldi. Hikâyeye inanmadılar ve Burak'ın anne ve babasından davacı oldular.
Anne-baba
tutuklu olarak yargılanmak üzere hapse girdi. Burak da varsa bir yakınlarına teslim edilecekti ya da
mahkeme bitinceye kadar
Çocuk Esirgeme Kurumu'nda kalacaktı.
Burak, polisler ve anne-babası konuşurken karakoldan kaçtı. Geceyi nerede geçireceğini bilmiyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Bu arada minik bir kedi yavrusu gördü. Çok aç olduğu anlaşılıyordu. "Sen de benim gibi annesiz ve babasız mısın?" diyerek onu okşadı. Cebinde kalan son parası olan 1,5 YTL'ye baktı. Kararını verdi; bakkaldan bir süt alıp kedi yavrusuna içirmeye çalıştı. Onun çabasını gören başka bir çocuk, "Neden sütü bir tabağa koymuyorsun ki?" dedi. "Tabağım yok ki..." cevabı üzerine çocuk evden eski bir tabak getirdi.
Kedi sütü içerken diğer çocuk Burak'a nerede oturduklarını sordu. Burak, İstanbul'da oturduklarını söyledi. Çocuk, "Peki burada ne yapıyorsun." deyince Burak, anne-babasının bir karışıklıktan ötürü hapse düştüğünü anlattı. Diğer çocuk, "Bu gece nerede kalacaksın?" diye sorduğunda, Burak "Başımın çaresine bakarım." dedi. Çocuk tekrar eve gitti ve birkaç dakika sonra geri geldi. "Bu
akşam bizde kalacaksın. Benim adım Turgay." dedi. Burak, biraz karşı koyduysa da sonunda kabul etti.
Parkta yatmaktan daha iyiydi. Turgay'ın babası, Burak'ın anlattığı öyküyü dinledi. O da bir yorum yaptı. "Muhtemelen sizin araba üzerinde anahtar olduğu için çalındı. Siz de benzinlikten çıktığınızda üzerinde anahtar olan arabayı alıp çıktınız." dedi. Burak, "Peki hırsızları nasıl bulabiliriz?" diye yüksek sesle düşündü. "Onlar gibi düşünmeliyiz. Bir hırsız arabayı neden çalar? Satmak için." dedi. Ertesi sabah günlük bir gazeteyi aldılar ve gazetede Burak'ın babasının arabasının tanımına uygun, aynı model ve renkte bir araba gördüler. Turgay'ın babası,
telefon numarasını aradı. Bilgiler tutuyordu. Arabayı bulmuşlardı. Turgay'ın babası, arabayı görmek istediklerini söyledi ve arabayı görebilecekleri adresi alarak randevulaştı. Bu arada polise de haber verdiler. Arabayı görmeye gittiklerinde Turgay'ın babası, plakadan doğru arabaya geldiklerini anladı. Hazırda bekleyen polisler de kıskıvrak iki hırsızı yakaladı.
Burak'ın anne ve babası, durum açığa çıkınca serbest kaldılar. Tatilden vazgeçip İstanbul'a gitmeyi düşünüyorlardı ki, Burak tatile gitmek için ısrarcı oldu. Baba dedi: "Bu olay bana iki şey öğretti. Bir sahip olduklarımın değerini bilmeyi, bir de
yardım etmenin önemini. O
küçük kediye yardım etmeseydim Turgay ile tanışmayacak ve sizi kurtaramayacaktım. Yalnız bir daha anahtarı arabanın üstünde bırakma lütfen."
Melih Arat - Zaman