Üç hafta önce, dört ödüllü 'Eylül'ü ağırlamıştık sinemalarda. Bu haftaki konuğumuz, festivalden ödülsüz dönse de seyircinin bam teline dokunan '
Türk Pasaportu'. Aslında,
Burak Arlıel'in yönettiği belgesel film, ilk gösterimini mayıs ayında
Cannes Film Festivali'nde yapmıştı. Ve o dönem, 'Türklerin Schindler hikâyesi' olarak adını duyurmuştu. 2. Dünya Savaşı'nın en çetin döneminde, Nazilerin Paris'i işgal ettiği sırada, 19 Türk diplomatının inisiyatif alarak
Fransız Yahudilere Türk pasaportu çıkarıp 'dokunulmaz' kılmasının öyküsünü anlatıyor film.
Malum, Steven Spiel-berg'in yönettiği 'Schindler'in Listesi'yle tüm dünyanın tanıdığı
Alman işadamı Oscar Schindler, Yahudileri Nazilerin elinden kurtarmak için onları fabrikasında
işçi olarak gösteriyordu. Schindler'in, Spielberg'in filminde göremediğimiz yönü ise meselenin insani boyutunun biraz daha önüne geçen 'ticari' mantığıydı. Çünkü Yahudiler, Schindler için
ucuz iş gücü demekti. Yani bir nevi 'kazan-kazan' formülü vardı işin içinde. Burada ise herhangi bir iktisadi ve siyasi
hesap yerine, tamamen insani gerekçelerle yapılmış; örgütlü değil, inisiyatif kullanarak başarılmış 'kurtarmalar' söz konusu.
Belgeselin siyasi alana girmemesi için dikkat edildiği belli olsa da, o dönem hiçbir
Avrupa ülkesini 'takmayan'
Hitler Almanya'sının Türk hükümetinin diplomatlarına saygıyla yaklaşıp onların isteklerini geri çevirmemesinin iki sebebi var. İlki, Birinci Dünya Savaşı'ndan kalma bir müttefiklik, ikincisi de dönemin tek parti hükümetinin Nazi Almanya'sı ile kurduğu mesafeli ama 'dostane' ilişki. Bu siyasi sebeplere, hamiyetli Türk diplomatlarının cesareti de eklenince o can pazarında yüzlerce Yahudi kurtarılıyor. Bir önceki kuşaktan
Osmanlı ile bağı olan ya da çocukluğunu, gençliğini
Türkiye'de geçirmiş Yahudiler, bulundukları şehirdeki Türk konsolosluğuna müracaat ederek Türk pasaportu talep ediyor ve Nazilere karşı
dokunulmazlık kazanıyor. Belgeselin en can alıcı tarafı, o dönemi yaşayan Yahudilerin ağzından olayların anlatılışı. "Hayatımı Türklere borçluyum" diyen de var, "Türkiye büyük devlet" diyen de.
Türk diplomatların aileleriyle de görüşen film ekibi, bu zorlu çalışmada, dönemin ve bugünün siyasi çekişmelerine malzeme olmamak için, meselenin siyasi boyutundan uzak durarak insani boyutuna odaklanmış. Bu
tercih, olayın tam olarak anlaşılmasında eksikliğe sebep olsa da (mesela, 'Naziler, Türk diplomatları niye reddetmiyor' sorusunun cevabı yok), belgeselin insani yönünü kuvvetlendiriyor.
İsrail ile ilişkilerin gerilimli olduğu bir dönemde, yakın tarihimizdeki önemli bir olayı gündeme getiren film, pek bilinmeyen bu konuyu tarihe not düştüğü için bile takdiri hak ediyor.