1929 kışından bahsediyoruz.
Cengiz Kahraman, topladığı fotoğraflarla gün gün o meşhur 1929 kışına ışık tutuyor. Bu çalışma bir nevi kış günlüğü...
Kışın geliyor gibi yaptığı; ama bir türlü gelmediği şu günlerde yaşını başını almış
dede ve nineleri ziyarete gitsek, “Nerede o eski kışlar?” cümlesiyle başlayan muhabbetin sonunda kendimizi türlü kış efsanesi içinde buluruz. Çeşmelerin akmadığından, kurtların şehre indiğine, vapurların işleyemediğini gören
Haliç’in kendi kendisini lüzumsuz hissedip donmaya karar verişinden, Boğaz’dan karşıya yürüyerek geçildiğine uzar gider hikâyeler. Anlarız ki, değişen sadece
İstanbul’un çehresi, âdetleri ve komşu münasebetleri değil, karlı kışlarıdır da aynı zamanda.
Efsaneleşen ve üstüne sis çöken kışlardan 1929 yılına ait olanının perdesini fotoğrafçı Cengiz Kahraman araladı. Mimar
Sinan Üniversitesi sanat tarihi mezunu Kahraman’ın
hobi olarak başladığı eski fotoğraf merakı, tesadüfü tesadüfe bağlamış ve onun yolunu hep aynı tarihe çıkarmış: 1929. Kahraman, 7 yıl süren uzun bir araştırma ve derleme sürecinin ardından hazırladığı
albüm-kitapla efsanelere, dönemin fotoğrafçılarının objektiflerinden yeniden bakmış.
“Sarayburnu’ndan
Üsküdar’a yürüyerek geçenler olmuş/mu?”nun cevabının gizlendiği “1929 Kışı Bir Şehir Efsanesi” adlı kitap, önümüzdeki hafta kitap, tarih, fotoğrafseverlerle buluşacak. O ‘en uzun kış’ın gün gün tuttuğu günlük ve fotoğraflarından ibaret eski bir sandığının açıldığı hissi veren kitabın derdi insanların yaşantısı, hayalleri falan değil, İstanbul’un kışı. Tuna nehrinden kopup gelen buzların Boğaz’ı işgal ettiği, kar kalınlığının bazı yerlerde 4-5 metreye ulaştığı günlerin
gazete ve dergilerinden derledikleriyle kışın günlük tutmasına
yardım eden Kahraman, en çok bir gazetenin diğerini tutmadığından şikâyetçi. İstanbul, muhabbet ve kışlar değişse de gazetecilik ve İstanbul’a kar yağarsa
Türkiye’ye yağdığı gerçeği hiç değişmemiş yani.
Kış’ın kalemi gerçekleri yazıyor
6 Ocak: Kış geliyor
Sabaha karşı saat ikide çok şiddetli bir
fırtına başladı ve
limandaki gemiler siren çalarak İstanbul
halkına çok uzun sürecek
soğuk günlerin haberini verdi.
7 Ocak: Yılın ilk karı düştü
İstanbul, dün neye uğradığını bilemedi. Gece yarısı başlayan fırtına biraz hasara neden oldu, birçok evin damlarındaki kiremitler rüzgârın şiddetiyle uçtu. Sokaklarda kimselerin olmaması dolayısıyla kafa göz yarılmadı. Velhasıl yılın ilk karı düştü. Havanın soğumasına en çok kömürcüler sevindi.
Odun ve kömür fiyatlarına zam yaptılar.
10 Ocak: Vadesi dolmayan ölmüyor
Norveç bandıralı San Jozef adlı gemi Boğaz’a 25 mil mesafedeyken, güverteye vuran büyük bir dalgayla sallandı ve bu esnada güvertede bulunan
kaptan ve bir tayfa denize düştü. Arkadaşları bu iki bedbahta ağlamaya hazırlanırken, ikinci büyük bir dalga mucizevî bir şekilde kaptanı gemisine iade etti. Anlaşılan henüz kaptanın vadesi dolmamıştı. Tayfa ise dalgalara kapılarak, denizin derinliklerinde kayboldu.
21 Ocak: Susuzluktan yangın söndürülemedi
Gece saat dokuz buçuk sıralarında Tatavla’da (
Kurtuluş) Aya Dimitri Kilisesi’nin çanı canhıraş bir şekilde çalarak bir felaketi haber verdi. Ne olduğunu merak ederek sokağa fırlayanlar, Ayatavaş Sokağı’nda
bakkal Yanni’nin evinde başlayan yangının hızla yanındaki evlere sıçradığını gördü. Terkos Şirketi’nden su gelmemesi itfaiyeyi çok zor durumda bıraktı, 216 ev yandı.
2 Şubat: Sirkeci-Beyoğlu 5 lira tutar mı?
Tipi ve karakış şehrin umumi hayatını durdurdu. Kar kalınlığı bir metreyi buldu. Sokaklarda tek tük görülen otomobiller, Sirkeci’den Beyoğlu’na gitmek için beş lira istiyorlardı. Elhamra’da halk tarafından çok beğenilen ve kapalı gişe giden ‘Volga.. Volga..’ oynamasına rağmen, sadece 250 civarında
seyirci vardı. Duruma çok uygun Kâbus isimli filmi oynatan Melek’te ise sadece 100 kadar seyirci bulunuyordu.
3 Şubat: Halk, ekmeksiz kaldı
Bostancı, Erenköy,
Beykoz, Erenköy gibi şehrin uzak semtlerinde hayat tamamen durdu. Cenazeler günlerce kaldırılamadı. Fırınlarda ekmek yoğurma makineleri çalışamayınca fırıncılar Şehremaneti’ne müracaat ederek ekmek yapamadıklarını bildirdiler. Durumun vahametinden dolayı Şehremaneti, fırıncılara ekmekleri elleriyle yoğurma talimatı verdi. Mesele halledilinceye kadar ekmek çıkarılamadı ve halk akşamüstüne kadar ekmeksiz kaldı.
4 Şubat: Kurtlar Beşiktaş’ta
Evlerin kapıları karla kaplanıp görülmez oldu. Açık dükkân bulmak, piyangodan yüklüce bir
ikramiye kazanmakla eşanlamlıydı. Beşiktaş Ihlamur’da kurtlar Mehmet adında
yaşlı bir adama saldırdı, feryada yetişen semt sakinleri yaşlı adamı birkaç ısırıkla kurtların elinden kurtardı.
5 Şubat: Yağcılar Mahallesi’nden haber alınamıyor
Kurtlar mahalle aralarında dolaşmaya başladı.
Zincirlikuyu’da Mehmet adlı bir ihtiyardan haber alınamayınca, şehirde herkes birbirine talihsiz adamın kurtlar tarafından parçalanarak yenildiğini anlatır oldu.
Eyüp sırtlarındaki 30 evlik Yağcılar Mahallesi’nde kar yolları kapatınca mahalle halkının dış dünyayla irtibatı kesildi. Fırtına, bu
yoksul evlerin damlarını uçururken mahalleli evlerin enkazı altında
açlık ve susuzlukla mücadele etti. Bin bir güçlükle mahalleye varan yardım heyeti, ümitsizce bekleyen 100 kadar felaketzedeyi Eyüp’te bir camiye yerleştirdi.
8 Şubat: Bastonlara fahiş zam geldi
Fırtınadan en çok kâr edenler şoförler ve baston satıcılarıydı. Yolların buz tutması neticesinde, birçok kaza meydana geldi ve çok sayıda kırık çıkık vakası oldu. Bunu fırsat bilen bastoncular, bastonların ucuna sivri birer
demir takarak fiyatlara fahiş zam yaptı. Fırtınadan önce 90
kuruş olan baston fiyatları 140 kuruşa fırladı.
9 Şubat: Haliç dondu
Haliç kısmen dondu, sahilde sekiz santimlik buz tabakası oluştu. Rasathaneden
don olayı beklendiği haberini duyan halk, Haliç kıyısına toplandı. Eyüp sahilinde toplananlar buzun kalınlığını anlamak için bir köpeği denizin üstüne gönderdi. Buzun üzerinde alkış ve tezahüratlar eşliğinde korkusuzca yol alan kahraman köpek, ortada buzlu suyla karşılaşınca sahile geri döndü.
11 Şubat: Et testereyle kesilir oldu
Kasaplar şiddetli soğuk yüzünden donarak kaskatı olan etleri ancak testere yardımıyla kesebildi. Sokaklarda kurtların görülmesi artık şehir sakinlerinin alıştığı, sıradan bir durum oldu. Topkapı mezarlığına defnedilmek için getirilen cenazeler, yoğun kar yağışı dolayısıyla ertesi gün gömülmek üzere mezarlıkta bırakıldı. Gece
yiyecek aramaya çıkan kurtlar tarafından cenazeler parçalanınca, şehrin yeni sakinlerinin yarattığı tehlikenin büyüklüğü daha iyi anlaşıldı.
1 Mart: İstanbul, buz istilasına uğradı
Gece yarısı saat ikide, İstanbul Boğazı aniden büyük buz kütlelerinin hücumuna uğradı. Bütün liman buzlarla kaplandı. Bir işgal kuvveti gibi İstanbul’a giren buz ordusunun bir bölümü
Anadolu sahilini takip ederek
Haydarpaşa tarafına, bir kısmı Sarayburnu önlerinden geçerek
Marmara’ya, bir bölümü de Sirkeci rıhtımına doğru yola çıktı. Marmara tarafına geçen buzların bir bölümü Hayırsızada tarafına, Sirkeci önlerine gelenlerin bir bölümü Galata’ya hareket edip buraları ele geçirdi. Buzların kalınlığı bazı gazetelere göre 10 ile 50 santim, bazı gazetelere göre de 3 ile 10 metre arasında değişiyordu. Sirkeci rıhtımı önlerinde toplanan meraklıların en maceraperestleri, yakaladıkları buzlara çıktılar ve üstlerinde dakikalarca dolaştılar. Ortalık çok eğlenceli bir
panayır yerine döndü ve kalabalık giderek arttı.
JÜLİDE KARAHAN / ZAMAN