Üsküdar'ı mekân tutan büyük veli, diğer
mevlidlerden farklı olarak düz yazı ile kaleme aldığı bu sekiz yapraklık risâlede Hazreti Peygamber'in yaratılışını, dünyaya gelişini ve miracını tasavvufî üslubuyla anlatıyor.
Rebiülevvel ayının 12'si İki Cihan Sultanı Hz.
Muhammed'in (sas) dünyayı şereflendirdiği gün. İslâmî kaynaklar, Ebrehe'nin Kâbe'yi yıkmak üzere yola çıktığı 'fil yılındaki' bugünde, öncesinde ve sonrasında pek çok olaylar olduğundan, 'Peygamber annesi' Âmine Hatun'a açılan perdelerden bahsederler. Arap ve Türk edebiyatında bu olayları anlatan 'mevlid' türünde birçok müstakil eser bulunuyor. Türk edebiyatındaki mevlitlerin en meşhuru ise etrafında başlı başına bir kültür gelişen Bursalı Süleyman Dede'nin "Vesiletü'n Necat"ı.
İlahiyat ve tasavvuf alanında tanınmış akademisyenlerin gözetiminde altı ayda bir yayımlanan 'Tasavvuf' dergisi, 24. sayısında farklı bir mevlit metnini İbrahim Aksu'nun gayretiyle gün yüzüne çıkardı.
Hacı Selim Ağa
Kütüphanesi'nde korunan sekiz yapraklık bu elyazması kitapçığın üzerinde Aziz
Mahmud Hüdâyî hazretlerine ait olduğuna dair bir
kayıt var. Risâle, 'Mevlid-i Şerif ve Mi'râciye' adını taşıyor. Hazreti Peygamber'in yaratılışını, dünyaya gelişini ve miracını anlatıyor. Hüdâyî'nin risâlesi, diğer mevlit metinlerinden farklı olarak düz yazı ile kaleme alınmış.
Peygamber Aleyhisselâm'ın (sas) ruhunun daha âlem-i ervahta iken rahmetin kemâline mazhar olduğunu, bu âleme de rahmet olarak gönderildiğini söylüyor Aziz Mahmud Hüdâyî. Dünyaya gelişine irade çıkınca, Cebrail Aleyhisselâm, şimdi Ravza-i Mutahharalarının olduğu yerden bir avuç
toprak alıp cennete iletmiş. Toprak, tesnîm suyu ile yoğurulmuş. Ak bir
inci gibi olmuş. Ondan sonra cümle gök ehli "Habibullah'ın cism-i şeriflerinin ne vechile letafet üzere olacağını" bilsin diye göklerde seyrettirilmiş. Aziz Mahmud Hüdâyî, Mevlid-i Nebî'yi şöyle müjdeliyor: "Mübârek rebîülevvelin on ikinci gece isneyn gecesi saâdetle bu âlemi teşrif ettiler. Etti teşrîf bu cihânı hâtem-i hayrü'l-beşer/ Doldu nûruyla müşerref cümle âlem ser-te-ser."
Mevlid-i Şerif ve Mi'râciye risâlesinde bu sırada yer ve gök arasında geçen bir konuşma da naklediliyor. O zamana kadar gökler, "
Güneş bizde, ay bizde, arş ve kürsü, melâike bizde." diyerek yerlere karşı iftihar etmektedirler. Ne zaman ki Hz. Muhammed (sas) bu âlemi şereflendirir, bu kez yerler göklere karşı iftihara başlar: "Bizde bir nûr zuhûr eyledi ki" derler, "Sizde olan şems ve kamer ve arş ve kürsü, cümlesi onun hürmetine
halk olundu." Bu söz üzerine gökler susmak zorunda kalır. Ve Hak Teâlâ'dan hitap gelir: "Çün sen habîbimin velâdetiyle iftihar eyledin, seni tahûr kıldım. Kullarım su bulamadığı zaman sana teyemmüm etsinler, ibâdetlerin kabul edeyim." Hüdâyî, verdiği bu bilgi ile usta hattatların kaleminden duvarları süsleyen "Basmasa mübârek kademin rûy-i zemîne/ Pâk etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm" mısraının kaynağını da açıklıyor.
Uzun bir bölümü
miraç hadisesine ayrılan risâle şu dua ile sona eriyor: "İmdi o sultânın muhabbeti saâdet-i dâreyndir. Göre sırâtında da huzûr ile ve râhat ile geçmek o sultânı sevenler hakkında ihsân olunmuştur.
Allah Sübhânehû ve Teâlâ fazlı ile ve ihsânı ile nice o sultânın ümmeti eylediyse yine kemâl-i kereminden tevfîk ve hidâyet ve lütuf ve inâyet eyleye."
'Tasavvuf' dergisindeki diğer yazılarda ise Dr. Nâdirhan Hasan, Aslan Bâb ve
Ahmed Yesevî'yi; Yrd. Doç. Dr. Osman Nuri Küçük, Şems-i Tebrizî'nin tasvvufî meşrebini; Dr. Abdülmecid İslamoğlu, Mudurnulu Dâvûd-ı Halvetî'yi; Dr. Yakup
Şafak, Mevlânâ'ya atfedilen 'Yine gel' rubaisini, Prof. R. Sean O'Fahey,
Sudan Mehdisi'ni; Prof. Franz Rosenthal,
felsefe ve tasavvuf arasında İbn Arabî'yi anlatıyor. (0216 428 39 60).
ZAMAN