Hikmet;
faydalı ilim, irfan, herkesin bilmediği gizli sebep, fıkıh, felsefe, yaratılıştaki ilâhî gaye, sebeplerin ruhunu kavrama, eşyanın perde önü ve perde arkasına ıttıla, ibret almayı gerektiren herhangi bir söz, güzel huy, herkesin faydasına olan hizmet, bir kötülüğü önlemek veya bir iyiliği elde etmek için yapılan herhangi bir iş, sünnet-i seniyye, din, kitap gibi... pek çok manalara gelmektedir.
Kâinat kitabını iyi
okuma, fizikle beraber metafiziği de hesaba katma, teşriî hükümlere riâyetin yanı başında tekvinî emirleri de göz önünde bulundurma, bir yandan Cenâb-ı Hakk'ın mâhiyet-i eşyaya yerleştirdiği maslahatları, diğer taraftan da dinin özündeki gayeleri kavramaya çalışma... gibi hususlar hikmetin farklı yanlarını ifade etmektedir.
Varlık ve hâdiseleri iyi okuyup isabetli yorumlayarak insan, kâinat ve ulûhiyet hakikati arasındaki dengeyi koruyan, ileri görüşlü, derin düşünceli ve basiret sahibi kimselere "hakîm" denilegelmiştir. Hakîm, meselelerin iç yüzlerini bilen, ledünniyâta vâkıf bulunan, hemen her hadiseyi metafizik buuduyla kavrayan, stratejik olan ve hep planlı-programlı hareket eden demektir. Hikmetin kaynağı, büyük ölçüde vahiy ve ilhamdır. Bu açıdan da,
peygamberlerin ve derecesine göre diğer mürşitlerin birer hakîm oldukları söylenebilir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de, "
Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet nasip edilmişse, doğrusu, büyük bir hayra mazhar olmuştur. Ancak tam akıllı olanlar gerçekleri anlar ve düşünürler." (Bakara Sûresi, 2/269) buyurulmaktadır.
Bu hususun iyi anlaşılabilmesi için
ayet-i kerimede geçen "hikmet" kelimesinin manası mevzuunda selef âlimlerimizin mütalaasını bilmekte fayda var: Bazı selef âlimleri, hikmeti, "Vahyin gayr-i metlüv olanı, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) beyan ve sözleridir." şeklinde
tarif etmişlerdir. Zira Kur'an-ı Kerim, "Allah sana kitap ve hikmeti indirmekte ve sana bilmediklerini öğretmektedir." (Nisa Sûresi, 4/113); "Ben sana (Hz. İsa'ya) kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim." (Mâide Sûresi, 5/110) gibi ayetleriyle hikmeti, kitaptan ayrı bir husus olarak ele almaktadır. Kur'an'ın bu ayırımından mülhem muhaddisîn-i kiram umumiyet itibarıyla, Kitab'ın Kur'an-ı Kerim, hikmetin de Peygamber Efendimiz'in nurlu beyanları, hikmetli sözleri, fevkalâdeden düşünceleri ve hikmet gamzeden beyanları olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da daha hususi manada, "Hikmet, kâinatın esrarına vukuftur ki, onu bir kitap gibi mütalaaya alan insanın, onda görüp sezeceği maslahat, hikmet, fayda, tenasüp, illet-malûl münasebeti ve sebep-müsebbep arasındaki alakaları kavramasıdır." demişlerdir. Böylesi bir kitabın mütalaasına muvaffak olan bir insan, onu mütalaa ettikçe zevki artacak, zevki arttıkça yeni mütalaalara koyulacak ve bu sayede gerçek hikmete muttali olacaktır. Bu manada da hikmeti, kısmen felsefeci ve kelamcıların çokça üzerinde durdukları, kâinat ve insanın mütalaası şeklinde ele almak mümkündür.
Hikmetin bir diğer manası da, İslam'ın maslahat ve hikmetlerini kavramaktır. Haşr ü neşrin insanın hayatındaki tesirleri; namazın maddi-manevi hayatımızı düzenlemedeki fonksiyonu; orucun, nefis tezkiyesindeki rolü, zekâtın, içtimaî denge ve düzenin "kantarası" olması gibi yeri; haccın, dünya çapındaki Müslümanların bir araya gelmesindeki fonksiyonu ve vazifesi türünden olan şeyler hikmetin birer yanı sayılabilirler. Ayetteki ifadesiyle Allah, hikmeti kime vermişse ona çok hayır vermiş demenin manası, onu kim kavramışsa, Cenab-ı Hakk'ın lütuflarına mazhar olmuştur anlamına gelir ki, bu da ondan anladığımız hususlardan biri sayılır.