Türkiye ile Hollanda arasında artan diplomatik gerilim İngiliz basınında da geniş yer buldu.
"Öfkeli Türkler Hollanda'yı intikamla tehdit ediyor" başlığını kullanırken Mike Corder imzalı haberde "Bazı Avrupa uluslarının Erdoğan'ın yavaş yavaş de-facto diktatörlüğe ilerlediğini düşünmesinin" Türk bakanların Avrupa'daki referandum kampanyası planlarını engellediği aktarıldı.
The Daily Telegraph gazetesinin dünya haberleri sayfasının manşetinde ise "Erdoğan: 'Faşist' Hollanda ziyareti engellemenin bedelini ödeyecek" başlığı yer aldı.
Venetia Rainey ve Rory Mullholland imzalı haberde Hollandalı aşırı sağcı siyaetçi Geert Wilders'in Rotterdam'daki mitingin iptal edilmesi için haftalardır çağrı yaptığı hatırlatılırken, mitingin iptal edilmesinin Wilders'in hanesine yazıldığı belirtildi.
Wilders'in Twitter'daki "Hollanda'da beşinci kol faaliyeti yürütülüyor ve bu yok edilmeli. Eğer başka ülkeye ait hissediyorsanız oraya gidin" paylaşımına yer veren gazete Fransa'nın sağduyu çağrısı yaptığını yazdı.
Gazeteye konuşan Clingendael düşünce kuruluşundan Kees Elenbaas, hafta sonu Hollanda'da yaşananlarda Geert Wilders'in büyük payı olduğunu söyledi.
Daily Telegraph: Kazananlar Wilders ve Erdoğan
Gazetenin konuyla ilgili yazdığı editöryal makalede ise şu ifadeler yer aldı:
"Hollanda'da Çarşamba günü gerçekleşecek genel seçim Avrupa'da yükseldiği düşünülen popülizmin bu yılki ilk testi olacak. Tartışmalı figür Geert Wilders'in liderliğinde göç karşıtı Özgürlük Partisi'nin seçimi birinci sırada bitirmesi bekleniyor. Fakat diğer partilerin Wilders ile koalisyon yapmayı reddetmesi nedeniyle parti büyük ihtimalle koalisyonda yer alamayacak.
"Bu durum Hollanda'nın ihtiyaç duymadığı yeni bir seçim tetikleyebilir. Mevcut seçim kampanyası Avrupa liberalizminin kalesi olan ülkede göçün etkileri hakkındaki tartışmalar nedeniyle büyük kutuplaşmalara yol açtı. Böyle bir anda ülkenin en son ihtiyaç duyduğu şey ise Türk siyasetinin müdahalesi nedeniyle bu gerilimin alevlendirilmesiydi.
"Erdoğan'ın Hollanda'yı Nazilere benzetmesi, kutuplaşmayı artırmayı hedefleyen hesaplanmış bir adımdı.
"Hollanda'nın tepkisi Erdoğan'ın işine yaradı. Erdoğan ülkesinde hükümeti eleştiren basın organlarını kapatması ve geçen yılki başarısız darbenin ardından muhalifleri tutuklaması nedeniyle eleştiriliyordu. Şimdi ülkesindeki baskıcı politikalarını savunurken Avrupa'da ifade özgürlüğüne getirilen engellerden bahsetme imkanına kavuştu.
"Bir diğer kazanan ise Wilders oldu. Protestolar ve polisle Türk göstericiler arasında çıkan çatışmalar kendisinin göç karşıtı söylemine hizmet etti. Bu iki popülistin kendi çıkarları için birbirlerini alaycı bir şekilde kullanmasını izlemek hiç hoş değil.
"Erdoğan Avrupa siyasetine karışmamalı."
Financial Times gazetesinin dünya haberleri sayfasının manşetinde de "Erdoğan'ın Hollanda'yı Nazilere benzetmesi Avrupa'da tepki yarattı" başlığı vardı.
Mehul Srivastava ve Duncan Robinson imzalı makalede "Erdoğan'a sadık Türklerin Hollanda'dan gönderilmesini savunan Wilders'in önünü kesmek isteyen Başbakan Rutte'nin Türk bakanların mitingini yasakladığı aktarıldı.
'Erdoğan için lütuf oldu'
Yaşananlar nedeniyle seçimlerin son günlerine ülkedeki Müslüman azınlık hakkındaki tartışmaların damga vuracağının savunulduğu yazıda şu ifadeler yer aldı:
"Hollanda polisinin protestoculara saldırdığı görüntülerin kesintisiz bir şekilde televizyonlardan yayınlandığı Türkiye'de bu kriz Erdoğan'ın referandum kampanyası için bir lütuf oldu.
"Hollanda hükümetinin hamlesini değerlendiren Erdoğan'ın partisi, Batı liderlerini ikiyüzlülükle suçlamaya başladı."
Gazeteye konuşan Economist Intelligence Unit analisti Pepijn Bergsen'e göre tüm muhalefetin Başbakan Rutte'nin sert adımlarını desteklemesi, Geert Wilders'in tek başına bundan kazançlı çıkmasının önüne geçebilir.
Türk hükümet üyelerinin Avrupa'da yapacakları referandum toplantılarının iptal edilmesiyle baş gösteren kriz Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun Hollanda'ya sokulmaması ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın aynı ülke tarafından sınır dışı edilmesiyle doruğa çıktı. Hafta başında çıkan Alman gazetelerinin konuyla ilgili yorumları:
Süddeutsche Zeitung:
"Avrupa Birliği Türkiye'de demokrasinin tasfiye edilmesini önleyemez. Ama buna tepkisiz de kalamaz. Tam üyelik müzakerelerinin şimdilik kaydıyla kesilmesi kaçınılmazdır... Kaba tehditler savrulup, bakanlar gerilla seçim savaşına gönderilir ve hele Hollanda gibi bir ülke Nazilikle suçlanırsa, tahammül sınırları aşılmış demektir. Toplanma hürriyeti ise, Alman politikacıların İstanbul'da Deniz Yücel'in serbest bırakılması için gösteri yapmalarından sonra yeniden görüşülebilir.”
Frankfurter Rundschau:
"Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kurduğu tuzak ayan beyan ortadayken bu tuzağa ancak dar görüşlüler düşebilirdi. Erdoğan'ın tekleyen referandum kampanyasını kurtarmak için bahaneye ihtiyacı vardı. Avrupa Birliği hükümetleri bu oyuna gelmemelidir. Avrupa Türk asıllı vatandaşları için sorumluluk taşımaktadır. Onların kendilerini tırmanan gerginliğe kaptırmaları önlenmezse, saldırılara hedef olabilirler ve iç güvenlik tehlikeye girer. Skandal, Avrupa'nın Ankara'dan gelen tahriklere karşı strateji geliştirmesi gerektiğini gösteriyor. Erdoğan'ın oyununa gelinmemeli ve Türk politikacıların konuşmalarına izin verilmelidir.”
Landeszeitung:
"Recep Tayyip Erdoğan'ı antipatik bulmak zor değil. Dar kafalı yerel politikacıların sudan gerekçelerle Türklerin seçim kampanyası yapmalarını engelleyerek devlet politikası yapmaya kalkışmalarına belli etmeden sevinmek de kolaydır. Erdoğan'ın Avrupa ülkelerindeki toplanma ve fikir hürriyetlerinden, Türkiye'deki toplanma ve fikir hürriyetlerini ortadan kaldırmada faydalanmak istemesi rahatsız edicidir. Hollanda'da olanlar ise Türkiye Cumhurbaşkanı'nın eline aradığı kozu vermiştir. Karşı karşıya gelinmesi Türk milliyetçiliğini kamçılar ve Erdoğan'a taraftar kazandırır. Nazi kıyaslamaları ve faşizm suçlamaları krizi hesaplı bir şekilde tırmandırmak için kullanılmaktadır.”
Westfalenpost:
"Erdoğan'ın tiratları hiç de kontrolsüz patlama değildir. Siyasi taktiktir. Türkiye Cumhurbaşkanı Nazi benzetmelerini bilerek kullanıyor. Bakanlarına konuşma izni verilmemesi onun elini güçlendiriyor. Erdoğan düşmanları tarafından kuşatılmış Türkiye resmi çiziyor. Böylece safları sıklaştırıp azami sayıda seçmeni harekete geçirmeyi amaçlıyor. Cumhurbaşkanının avazları asabileştiğini gösteriyor. Kendisini hemen sınırsız yetkiyle donatacak olan Anayasa referandumuna beş hafta kala Erdoğan'ın eld e etmeyi umduğu kahir ekseriyet hiç de garantiye alınmış sayılmaz. Mart ayı başlarındaki bir anket ‘hayır' oylarının oranını yüzde 57,6 olarak vermekteydi. Bu bakımdan, Türk hükümetinin Berlin ve Lahey hükümetlerini Anayasa değişikliğinin kabul edilmemesi için çalışmakla suçlaması öne alınmış bahane arayışına benzemektedir.”
Mannheimer Morgen:
"Hollanda Başbakanı Mark Rutte güçlü lider gibi görünmek istedi. Bunu başardı da. Ancak bedeli ağır oldu. Türk tarafının Almanya ve Hollanda'yı hedef alan sözleri her ne kadar tamamen saygısızlık sayılsa da hukuk devleti gücünü, tahriklere kapılıp bizzat hukuksuz devlet durumuna düşmemekle göstermelidir.”
Rhein-Zeitung:
Türkiye Avrupa devletlerinin kurallarını kabul etmeli ve saymalıdır. Hollanda'nın kendi seçimlerine üç gün kala yabancı hükümet üyelerinin sonuç üzerinde etkili olabilecek kampanyalarına izin vermemesi de bu kurallardan biridir. Lahey yönetimi sert tepkisini gerekçelendirirken bu güçlü teze sığındı. Gerçekte ise Başbakan Mark Rutte güçlü lider gibi görünmek için bu fırsatı kaçıramazdı ve daha önce Almanya Başbakanı'nın yaptığı gibi o da faşistlik suçlamasına seyirci kalmadı. Krizin tırmanması, Almanya'nın izlediği tahriklere kapılmama taktiğinin en doğrusu olduğunu gösterdi.”