Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Kuzguncuk’ta
kiraladığı araziyle ilgili haberlere getirilen erişim engelleme
kararlarının korona ile mücadeleye bağlanması tepki topladı. Karar,
İstanbul Anadolu 8. Sulh Mahkemesi tarafından alındı. Araziyle ilgili
yapılan haberlere erişim engeli getirildi. Kararın gerekçesi olarak ise
“Koronavirüsle mücadele döneminde Avrupa ülkeleri başarısız olurken
Türkiye’nin başarısını sekteye uğratmak ya da gizlemek” ifadeleri yer
aldı.
Bu kararı bugünkü köşesine taşıyan Korkusuz Gazetesi yazarı Can Ataklı 'Artık hiç kimse güvende değil' dedi
İktidar için gerekçe uydurmanın bu kadar kolay olduğu bir ülkede insanların başına herşeyin gelebileceğine dikkat çeken Ataklı 'İktidar ne yapmak istiyor, anlamam mümkün değil.' dedi
İşte Ataklı'nın analizinden bir bölüm
Artık şunu görüyor ve anlıyorum, AKP’li olmayan, iktidara biat etmeyen hiç kimsenin güvenliği yok.
Beğenilmeyen, iktidar partisince hedef gösterilen herkesin başına her an, her şey gelebilir.
Şimdi yazacağım konu bunun tipik bir örneği bana göre.
Akla hayale gelmeyecek, akıl ve mantık dışı gerekçeler icat edilerek, herkesin hayatı bir anda alt üst edilebilir.
Birkaç gündür medyada Fahrettin Altun’un Boğaz’daki evinin yanındaki vakıf arazisini kullanması ile ilgili haberler dolaşıyor.
Haberi burada tekrarlamayacağım, çünkü hem zaten biliyorsunuz büyük olasılıkla hem de mahkeme bu haberlere erişim yasağı koyduğu için bir de durduk yerde başımı derde sokmayayım.
Burada önemli olan, mahkemenin bu haberlere erişim yasağı getirirken, ortaya koyduğu gerekçe.
Bugüne kadar hiç böyle bir gerekçe duymamıştım.
Bakın mahkeme bu konuda ne karar vermiş;
“Tüm dünyanın içinde bulunduğu salgın bir hastalık olan koronavirüsle mücadelede, birçok Avrupa ülkesinin başarısız olmasına rağmen, ülkemizin mücadeledeki başarısını sekteye uğratmak ya da gizlemek için sıradan bir olayı, sırf milletimizin ve devletimizin mücadeledeki başarısını göstermemek için, dikkatleri başka yönlere çekerek itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı, bu amaçla, Yargıtay’ın haber alma ve verme hakkının sınırlarını belirleyen ilkelerin ihlal edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.”
Gerekçenin tuhaflığına bakar mısınız?
Ülkemiz tüm dünyaya örnek olurken, bir saray danışmanının suç olarak nitelenen bir eylemini yazmak, korona ile mücadeledeki başarının görülmesini engellemekmiş.
Tabii bu ifade ile saray danışmanının da aynı zamanda “ülke/devlet” olarak nitelendiğini anlıyoruz.
Mahkemenin kararında bir de gazetecilik dersi veriliyor.
Saray danışmanının işlediği suçu şu sırada yazmanın bir alamı olmadığı bakın hangi cümlelerle ifade ediliyor;
“Ülkemizin doğal gündemi salgınla mücadele olduğu için, haberin güncellik değeri taşımadığı, haberin yapılmasında kamunun hiçbir yararının olmadığı, yasal olmayan ve suç içeren bir durum var ise, haberi yapanların bunun için suç duyurunda bulunma haklarının olduğu, haberin veriliş biçimi ile özü arasında bir dengenin kurulmadığı, bu nedenle yapılan haberlerin haber alma-verme, yorum ve eleştiri ile ifadeyi açıklama hürriyetleri kapsamında kalamayacağı, haberin amaçlarından birinin de talep edenin toplum nezdindeki itibarını ve saygınlığını zedelemeye yönelik matuf olduğu, toplumun birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğu bir dönemde suni kutuplaşma, kamplaşma ve gerilim üretilerek milletimizin, devletimizin ve onun temsilcilerinin dünyayı saran salgın hastalıkla mücadelesinin de birlik-dirlik ve başarısının sekteye uğratılmaya ve gerçek dışı haberlerle yönlendirilmeye çalışıldığı anlaşılmakla, itirazın kabulüne karar vermek gerekmiştir.”
Gerçekten inanılır gibi değil.
Yargı açıkça, “Bir suç olsa bile niye yazıyorsun, git sen de suç duyurusunda bulun” diyor.
Böyle bir gerekçe bilmiyorum ama dünyada bir ilk olabilir.
Şimdi korkmamak mümkün mü? İstedikleri an saçma sapan da olsa bir gerekçe ile kendilerinden olmayan herkesin güvenliğini yok edebilirler.