Harun Odabaşı / Kronos.news
Koç vatana ihanet mi ediyor?
Büyük şirketler transatlantiklere benzer. Cüsselerinden dolayı manevra kabiliyetleri zayıftır. Yatırım kararlarını anlık almazlar. En az 5-10 senelik bir perspektifle hareket ederler.
Bir Davos Toplantısı sonrası Rahmi Koç Kapital dergisine bir röportaj vermişti. Gelecek yıllarda geri çekilecekleri ve yatırım yapacakları sektörleri sıralıyordu. Enerji, bankacılık perakende, iletişim ve sağlık alanlarına konsantre olacaklar, otomotivde geleneksel çizgilerini devam ettireceklerdi. Geçen yıllarda Koç grubu bu beş sektörün özellikle ilk üçünde çok önemli hamleler gerçekleştirdi. İş adamları pek konuşmazlar, hele Rahmi Koç en az konuşanlardan biridir. Konuştuğu zamanda sindirilmiş üzerinde düşünülüp risk analizleri yapılmış sözler sarfeder. Onun için Rahmi Koç’un açıklamalarına özel önem atfedilir. Tıpkı birkaç gün öncesindeki konuşması gibi.
Koç röportajda şöyle diyordu: Biz Türkiye için kâfi derecede büyüdük, iki derece büyük geliyoruz artık. Yani Arçelik iki puan daha pazar payı alsa Rekabet Kurulu hemen çok şey yaptınız, durun diyor. Yeni bir şey satın alsak müsaade etmiyorlar. Dolayısıyla bizim yatırımı yurtdışına taşımamız lazım.
Rahmi Koç’un bu açıklamasını nasıl okumak lazım? Koç Grubu havlu attı desek mübalağa etmiş olur muyuz? Mumla yabancı yatırımcı aranılan bir dönemde ülkenin tartışmasız en büyük şirketler grubunun artık Türkiye’ye yatırım yapmayacağız demesi diğer büyükleri de etkiler mi? Yoksa onlarda böyle bir çalışmanın içerisindeler de haberimiz mi yok.
Hatırlayalım. Erdoğan 3 Aralık 2017’de derin bir nefret histerisi içerisinde bazı iş adamlarının yurt dışına para çıkardığını ve buna izin vermeyeceklerini söylemişti. İfade aynen şöyleydi: ‘Bazı haberler, sinyaller alıyorum. Bazı iş adamlarının varlıklarını yurt dışına kaçırma gibi gayretlerinin olduğunu duyuyorum. Buradan sesleniyorum, önce kabinemize sesleniyorum, bunların hiçbirine çıkış için asla izin vermemelisiniz. Çünkü bu adımlar ihanet-i vataniyedir. Bu ülkede kazanıp bu kazançları yurt dışına kaçırmak isteyenlere biz iyi gözle bakamayız.’
Bir gün sonra Türkiye’de sermaye çıkışı serbestisinin yasalarca teminat altına alındığını söyleyip ortamı yumuşatmak istese de güdümlü mesajın ilgili yerlere gittiğinde şüphe yok. Geçen sürede Türkiye’nin en büyük iki grubunun (Ülker ve Koç) açıklamaları ve hamleleri Erdoğan’ın hedefindeki isimleri anlama adına ip uçları veriyor. Saray’ın taleplerini yerine getirmekte zorlanan veya Saray’ın ihale öncelikleri içerisinde yer almayan diğer büyüklerin nasıl bir durum değerlendirmesi yaptıkları da sürecin ilerleyen safhalarında kendini gösterecektir.
Ülker ve Koç ile alakalı bir önemli not daha var. Bu iki grup ortaklığa gitmiş ve oluşturdukları konsorsiyumla Türkiye’nin ikinci en büyük otoyol ve köprü ihalesini 5,7 milyar dolara kazanmıştı. Tam herkes her şeyin bittiğini düşünürken dönemin başbakanı birden bire ortaya çıkmış fiyatın düşük olduğu bahanesi ile ihaleyi 17 Aralık 2012 tarihinde tek taraflı iptal ettirmişti.
İş dünyası sektörlere ayrılır ama Erdoğan ikiye ayırıyor, biat edenler ve etmeyenler. Biat edenler Mehmet Cengiz örneğinde olduğu gibi ihale rekorları kırarken etmeyenler Türkiye’de nefes almakta zorlanınca çareyi yurt dışına çıkmakta arıyor.
Aslında bu noktaya AKP’nin ‘kendi zenginlerini üretme’ gibi epeyce taraftar bulan anlayışın zamanla bütün sistemi zehirlemesiyle gelindi. Liyakat ve rekabet ikinci plana itildi. Kemal Derviş döneminde çok iyi hazırlamış olan İhale Kanunu 150’den fazla değişikliğe gidilerek delik deşik edildi. Sayıştay’ında devre dışı kalmasının ardından artık bu ülkede ihaleler formaliteye dönüştü. Çoğu defa ihale bile yapılmadan iş yandaş bir şirkete veriliyor. Kısaca bir hastanenin temizlik ihalesinden tutun havaalanı ihalelerine kadar yöntem bu.
Uluslararası kredi derecelendirme şirketi Fitch’in faaliyette bulunduğu ülkeler içerisinde sadece Türkiye’den tamamen çekildiğini açıklamasını da kötü gidişin dönemeçlerinden biri olarak okuyabiliriz. Ülke yönetimi sadece yerli büyüklere değil yabancılara da güven vermiyor.
Neyse, biz ne kadar sert uyarılarda bulunursak bulunalım tam Afrin Operasyonu’nun olduğu gün Bist İstanbul’un 1,81’lik bir tırmanışla coşması ülkede ‘sanal oyun’un devam ettiğini gösteriyor. Doğal olarak kabusu görmek yerine rüya görmek daha çok tercih ediliyor.