Raporda, 23-27 Eylül duruşmalarında yaşananlar ve terörle mücadele adı altında gerçekleştirilen nefret operasyonlarında KHK’lı ailelere ve kız çocuklarına yönelik döngüsel bir kötüye kullanımın olduğu belirtiyor.
Rapora göre, İstanbul polisi tarafından gerçekleştirilen operasyonda, gözaltına alınanlardan 28 kişi tutuklandı, reşit olmayan kız çocukları ise “suça sürüklenen çocuk” olarak adli kayıtlara geçti. İddianame temmuz ayında kamuoyuna yansıdı ve büyük kısmını üniversite öğrencisi kızların oluşturduğu 19 kişinin tutukluluk hâli devam etti. Polis, sahte delil ve teknik takiplerle hazırladığı iddialarla, çocukların günlük aktivitelerini terör eylemi olarak nitelendirdi. Savcılık ise bu sahte delilleri temel alarak bir iddianame hazırladı.
Raporda, kız çocuklarına sinemaya gitmek, öğrenci evinde kalmak ve yemek siparişi vermek gibi gündelik eylemlerle ilgili sorular sorulduğu, mahkemede de bu durumun terör faaliyeti gibi değerlendirildiği belirtiliyor. Mahkeme, 19 tutuklu sanıktan 11'ini serbest bırakırken, delil yetersizliğine rağmen 8 kişinin tutukluluk hâline devam kararı verdi.
SİYASİ İKTİDARIN TALİMATLARIYLA DAVA AÇILDI
Bu dava, terörle mücadele sisteminin siyasi iktidarın talimatları doğrultusunda kolluk kuvvetleri, savcılık ve mahkemeler tarafından döngüsel bir şekilde kötüye kullanıldığını gösteren bir örnek olarak sunuluyor. Rapor, bu döngünün nasıl işlediğini açıklarken, sahte delillerin savcılık iddianamesine dayanak yapıldığını, ardından bu iddianamelerin mahkeme kararlarına dönüştüğünü ve bu kararların yeni operasyonlara gerekçe olarak kullanıldığını vurguluyor.