Kadir Gürcan / samanyoluhaber.com
Kırmızı Işıktaki Polis!
Hız sınırını iki haneli rakamlarla geride bırakan sürat meraklısı şoförlerin polis memuruna verdikleri cevap üç-aşağı beş yukarı hep “Yanlış bir şey yapmadım memur bey!” pişkinliğinde oluyor. Polisin “Efendim, hız sınırını aşmışsınız!” uyarısına “Öyle mi? Hiç farkında değilim!” bahanesi trafik cezasını hafifleten mazeretlerden değil. İş biraz memurun insafına kalıyor.
İnsani eğilimler içinde en yaygın ahlaki zaaflardan biri olan yalan için, dini ceza ve müeyyideler daha çok vicdani bir muhasebe zemininde tutulmuş. İslami açıdan da, yalanın mahkemeye intikalini gerektirecek bir cezası yok. Ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde, yalan ve yalancı hakkında çok şiddetli tehditler yer alsa da bu cezalar şahsı Cumhuriyet Savcısı'nın huzuruna dikecek suçlardan değil. Bu çetrefilli ve kolayca dallanıp-budaklanacak olan konuyu burada bırakıyorum. Şunu da ilave edeyim, yalanın dini değer ölçüleri arasında, şahsın insani kalitesine ait iç sıkıntı ve depresyon oluşturması subjektif bir tesir olduğu için caydırıcı, hukuki bir müeyyide olarak ileri sürülemez.
Bütün kötü neticelerine rağmen yalanın karaborsaya düştüğü bir dönem yoktur. Pazar ve piyasa oluşturmakta hiç sıkıntı çektiğine dair bir data mevcut değil. Yalanın küçüğü, büyüğü, beyazı, kuyruklusu, ucuzu, pahalısı, şehirli ve taşralısı her zaman söz konusu. Her yıl değişen grip virüsü gibi, sürekli renk değiştirerek varlığını sürdürüyor.
ABD Başkanı Trump'ın azil süreci ile alakalı soruşturmanın halka açık sürdürülen aşaması bir haftadır devam ediyor. Ukrayna özelinde Trump'ın bütün icraatlarını masaya yatıran soruşturmada, gönüllü olarak ifade verenler epey bir yek'ün oluşturdu. Trump'ın geçtiğimiz üç yıl içinde söylediği yalanların Mayıs 2019 itibariyle dokuz bin civarında olduğu biliniyordu. Ondan sonra hala saymaya devam edip etmediklerini bilmiyorum. Herhalde sayı onbini bulunca saymayı bırakmış olmalılar. Bundan sonra, Başkan Trump ABD tarihinin en kötü başkanı olmanın yanında en yalancı başkan unvanının da sahibi oldu.
Zengin işadamı Trump, iş ve aile hayatı, mal varlığı, vergi kaçakçılığı, yasak gönül ilişkileri, askerlikten kaçma ve daha bir sürü konuda gözünü kırpmadan yalan söyledi. Geçtiğimiz süre içinde, bu hali ile kendi seçmenleri başta olmak üzere bütün Amerikan halkını, hatta bazı durumlarda bütün dünyayı kendisine güldürmeyi başardı. Eğlenmiyoruz diyemeyiz. Ta ki, Özel Yetkili Savcı Mueller meseleyi ciddiye alana kadar işler gayet iyi gidiyordu.
Savcı Muller'in daha ilk baştan takip ettiği iki esas oldu; Birisi parayı takip, diğeri hukuki işleyişi aksatma ya da mani olma. ABD Başkanı bile olsa, hukuki işleyişi engelleme kanuni açıdan önemli bir suç. Trump, Başkanlığa ait yetkileri New York'lu iş adamı pervasızlığına uygulamaya kalkınca hem kendisini hem de yakın dairesini hukukun önünde kötü durumlara soktu. Haklarındaki en ağır suçlama, FBI başta olmak üzere ABD'nin yargı birimlerine yalan söylemek. Yanlış duymadınız. Trump'ın çevresi, işledikleri suçların çeşitliliği bir kenara daha ilk baştan itibaren yalan söyledikleri için hapis cezası aldılar.
Türkiye'deki mevcut iktidarın yakınen tanıdığı Michael Flynn, Başkan Yardımcısı Pence ve FBI'e yalan söylediği için işinden oldu. Savcı Mueller olmasaydı, kalan ömrünü hapiste geçirecekti. İtirafçı olduğu için şu an dışarıda. Geçenlerde otuz yıl ceza yiyen Roger Stone, FBI soruşturmasında yalan söylediği için kalan ömrünü hapiste geçirecek. Hakkında verilen ceza otuz yıl. Mahkeme çıkışında Stone'u tanıyanlardan biri, bizim şu an iktidarda olanların bir çoğu için “Amin” diyeceğimiz bedduayı etmekten çekinmedi, “Zindanlardan çürüyesin inşallah, Roger!”. Amin.
Trump'ın şahsi avukatı Michael Cohen, eski patronunu korumak için uydurduğu yalanlar ortaya çıkınca üç yıl hapis cezası yedi. Şimdi mahkemeye, Trump hakkında itiraflarda bulunmak için anlaşma teklif ediyor ancak daha önceki yalanlarından dolayı artık kimse “Arabulucu Michael”a güvenmiyor. Zavallı Cohen, yalandaşı Michael Flynn kadar şanslı değil.
Azil sürecinin tetiğini çeken Ukrayna meselesine karışan ve bir şekilde Beyaz Saray ile irtibatlı görevliler, sapır sapır meclis soruşturmasına dökülüyorlar. Neden mi? Bir anda doğruluk ve dürüstlük havarisi oldukları ya da ülkelerine karşı ihanet ettikleri hissi ile düştükleri vicdan azabından dolayı değil. Başkan'ı kurtarmak için Meclis ya da FBI'a söyleyecekleri yalanların hayatlarını karartacaklarını çok iyi bildikleri için. Flynn, Stone, Cohen ve kapalı kapılar ardındaki bir çok görevli bunun cezasını çekmeye devam ediyorlar.
Bizim de içine mahkum olduğumuz Üçüncü Dünya Liginde, yalanın bir cezası yok. Millete, seçmenlere, dindarlara, liberallere yalanın bütün türlerini çekinmeden söyleyen siyasetçi ve bürokratların hukuki bir cezadan endişeleri yok. Vicdani bir pişmanlık duyduklarına dair de en küçük bir izlenim alamadık. Çünkü yalan söylemeye devam ediyorlar. Her yalan söylediğinde burnu uzayan Pinokyo masalı gerçek olsaydı, Saray ve meclisteki bir çok insan insan içine çıkamayacak hale gelecekti.
Kırmızı ışıkta geçen bir sürücüyü durduran polis memuru şoföre “Efendim, kırmızı ışıkta geçtiniz, ışığı görmediniz mi?” diye sorunca, şoför “Kırmızı ışığı gördüm de, sizi görmedim” pişkinliğine yatar. Bazı ülkelerde, trafik ışıkları bir şey ifade etmiyor. Üşenmeyeceksiniz, bir de oraya polis dikeceksiniz ki, asayiş ve emniyeti sağlayabilesiniz. Dinsizin hakkından imansız gelir. Baksanıza, vicdanın yalana karşı bir antivirüs geliştirmesi için iki milenyum yetmedi. Üçüncüsünde geliştirilebileceğine dair derin şüphelerimiz var.
Küstah iş adamı Trump, Başkanlık sınırlarını fazla esnetmeye başlayınca ABD Yargısı kırmızı ışığın görünmez bir yerine Savcı Mueller'i yerleştirmekle çok isabetli bir karar almış. Başkan Trump çok geç fark etti.