"Allah bize yeter; O, ne güzel vekildir!"
“Yalnız, Allah ile olmayandır”
Bu ifadeler, yıllar önce okuduğum ve hâlâ üzerimde tesiri devam eden bir hakikati dile getirir. Madem Allah vardır, öyleyse diğer tüm ayrılıklar ve gurbetler izafidir, birer gölgedir.
Günümüz insanı, yani bizler, özümüzden, gerçek kul olma kimliğimizden ve insanlık hakikatinden uzaklaştıkça yalnızlaşıyoruz. Yalnızlığın vahşetine kapılıyoruz.
Zamanın hızla geçmesinden şikâyet ediyoruz. Sevdiklerimizin bir bir bizi bu dünyada terk etmesinden dolayı kederleniyoruz. Yakın çevremizin, özellikle gençlerin bizi anlamadığını iddia ediyoruz. Çağımızda acımasız ve bencilce bir yaşam sürdürüldüğünü savunuyoruz. İnsanların vurdumduymazlığından şikâyet ediyor, hoyratça tavırlara takılıyoruz. Bu da gurbet hissimizi ve dünyaya olan bağımlılığımızı artırıyor. Gurbet içinde gurbetler yaşıyoruz.
Kimilerimiz geçmişin güzel günlerine sığınıyor, kimilerimiz ise geleceğin henüz gelmemiş muştuları ile avunuyoruz. Ancak yalnızlaşarak ve gurbet hissiyle yaşamaya devam edenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
Yeryüzünün, varlığın ve insanın bir varoluş hikâyesi vardır. Bu hikâyede hiç kimse sonsuz değildir. Tek sonsuz olan, tüm varlığa gücü yeten, nihayetsiz kudret sahibi Allah’tır.
O Allah ki, gurbetlerin yalnızlığını giderebilecek tek güç sahibidir.
O Allah ki, yalnızlığımıza kalıcı bir deva olabilecek tek derman sahibidir.
O Allah ki, gerçek mutluluğun yolunu açacak, kalplerimizdeki tıkanıklıkları giderecek tek tasarruf sahibidir.
O Allah ki, insanlığın düştüğü merhametsizlik çukurlarını şefkatle doldurandır.
O Allah ki, ümidini ve inancını yitirenlere yeniden hayat üfleyendir.
O Allah ki, yolunu kaybeden biz biçarelere gerçek yolu ve istikameti buldurandır.
Varlığın ontolojik kronolojisinde daima bir arayış vardır. Kimileri, aşkın ve müteal referansları bulup bilerek, en kestirme şekilde hikmeti, yani sebeplerin dilini çözebilir.
Kimileri ise en aydınlık günlerde bile gözleri kör, kulakları sağır gibi davranır; yalancı hülyaların peşinde tükenip gider.
Bazıları akıl der, bazıları deney der, bazıları sezgi der; ancak salt bilgiyle, vahiysiz ve kalpsiz bir kurtuluşa ereceklerine inanarak iyice körleşirler. Akledemeyen bir kalp, tıpkı amele dönüşmeyen bilgi gibi bir yüktür.
Düşünmeyen, hakikat arayışını bırakan ve inandım dediği değerleri bin bir kere elekten geçirmeyen bir dimağ aldanmıştır.
Hakikatin apaydınlık yüzüne sırtını çevirip gölgeler ormanına kendini atan, zavallı bir kaybedendir.
Gurbet arayışı, arayışı bırakanlarda katmerli bir ezaya dönüşür. Gurbet, “buldum” diyenlerde uzaklık sebebi olur. Gurbet, “yalnızım” diyenlere bir sis gibi çöker. Gurbet, gölgeleri çok sever; aydınlıktan hep kaçar. Gurbet, bu dünya değildir; gurbet, bu dünyada vuslata açık olmayanların uydurduğu bir masaldır. Gerçek gurbet, gerçek yalnızlık; sevdiklerine kavuşacağına inanmayan nadanların kendilerini düşürdükleri durumdaki hakikatten uzaklıktır.
Nerede Rab varsa, orada gurbet olamaz.