CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Artvin ve Samsun mitinglerine giderken gündeme ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı: "Bürokraside siyasi otoritenin düşman gördüğü, benimsemediği her düşünce bireysel çıkar için kullanılır. Eskiden ‘sağcı’, ‘solcu’, ‘komünist’ ya da 'faşist' diye ihbarlar yapılırdı."
"Şimdi 'paralelci' furyası başladı. Beğenmediğiniz birini 'paralelci' diye suçlayabilirsiniz. Bütün ülke maalesef bir McCarthy sürecine girdi... Anayasa'yı ihlal olağanlaştı. En başta Cumhurbaşkanı ve siyasal iktidar Anayasa'yı tanımıyor... Vatandaşlar artık adalete güvenmiyor."
YARGI SİYASİ OTORİTENİN EMRİNDE
17-25 Aralık sürecinde bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduk. Bugün geldiğimiz noktada o süreçte görev yapan hâkim ve savcılar HSYK tarafından ihraç edildi. İhraçların arkasında siyasal bir iradenin olduğu konusunda güçlü emareler, ciddi kaygılarımız var. Ne HSYK ne yargı görevini yerine getirebiliyor. Siyaset yargı üzerindeki gölgesini kaldırmak zorunda. Yargıyı siyasetin tasallutundan kurtarmak zorundayız. “Adalet adalet” diye bağıranlar bugün adalete en büyük darbeyi vuranlardır. Asıl üzüldüğüm nokta adalete olan güveni sarsan tüm kararlar adalet mekanizması içinde yer buluyor. Yargıyı tartışma konusu yaptıran, adaletsizlik algısını pekiştiren düşünceleri bizzat yargının kendisi aldığı kararlarla yapıyor.
DEMOKRASİ KAN KAYBEDİYOR
İhraç edilen Savcı Celal Kara’nın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demokrasi konusunda Türkiye’nin çok şey kaybettiğini bütün dünya biliyor. Uluslararası kuruluşların raporlarına veya önemli sivil toplum örgütlerinin raporlarına bakanlar Türkiye’deki gelişmelerden kaygı duyduklarını söylüyorlar. Yargının siyasallaşması, bürokrasinin tümüyle iktidara endeksli çalışması, yasaları tanımayarak yoluna devam etmesi Türkiye’de demokrasinin kan kaybetmesine neden oluyor. Celal Kara’nın yaptığı açıklamalar çok önemli. Çünkü o bir siyasetçi değil, hukuk adamı. Bir hukuk adamı Türkiye’de gelinen noktayı böyle tanımlıyorsa o zaman hepimizin oturup yeniden düşünmesi gerekiyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu tablonun vahametini bir kişi öğrenmek istiyorsa Kara’nın açıklamalarını okuyabilir.
Ağır müebbetten bahsediyor yani idam cezası kalkmasa adeta idam isteyecek, bir siyasetçi olarak bu sizi rahatsız etmiyor mu?
Ben idamlara karşıyım. İnsanların siyasal düşüncelerinden ötürü suçlanmasını, hapse atılmasını doğru bulmuyorum. Düşünceyi açıklama özgürlüğünün olması gerektiğine inanıyorum ama hepimiz başta Anayasa olmak üzere hukukun koyduğu kurallara uymak zorundayız. Özellikle ülkeyi yönetenler hukukun üstünlüğü ilkesine uyarak ülkeyi yönetmek zorunda. Gelinen noktada Anayasa'yı ihlal olağanlaştı. En başta Cumhurbaşkanı, siyasal iktidar Anayasa'yı tanımıyor. Ettiği yeminin arkasında durmuyor. Namus ve şeref kavramlarının içini boşalttı tümüyle. Yargıyı bu hale kim getirdi? Asıl sormamamız gereken soru bu. Eskiden yargı üzerinde konuşurken dikkatli bir dil kullanmaya özen gösterirdik ama bugün herkes biliyor ki yargı bizim anladığımız yargı değil. Siyasi otoritenin emrinde bir yargı var. Hâkim ve savcılara talimat veriliyor. Biri konuşuyor “soruşturma açılması lazım” diyor. Cümlesi bitmeden savcı soruşturma açıyor. Savcının kendi iradesi yok.
AYM'YE GİDEREK TARİHE NOT DÜŞÜYORUZ
Anayasa Mahkemesi’ne çok sayıda kanunu götürüyordunuz. Bir güven sorunu yaşıyor musunuz?
Bizim bir sorumluğumuz var, tarihe not düşmek gibi. Eğer evrensel hukuka, Anayasa'ya aykırı uygulama görürsek bunu götürmek zorundayız. Aksi halde görevimizi yapmamış oluruz. Anayasa Mahkemesi nasıl karar verirse versin ama gelecekte Türkiye’nin adalet tarihini yazacak olanlar bizim haklı onların haksız olduğunu göreceklerdir. “Güven duymuyoruz” diye bir söylemi doğru bulmuyorum.
YSK ŞU ANDA 3 MAYMUNU OYNUYOR
Yurtdışı oylarıyla ilgili Bern’de yaşanan anahtar olayını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hukukun işlediği bir ülkede, sandık güvenliği diye bir sorunun olmaması lazım ama yargının bu kadar siyasallaştığı, siyasetin gölgesinin hâkimin üstüne düştüğü bir ortamda elbette ki seçim güvenliği konusunda hepimizin kaygıları var. Kaygıları besleyen temel bulgulardan birisi de yurtdışında ortaya çıktı. Sözde kapı 3 anahtarla açılacak ama bakıyorsunuz yedek anahtar konsoloslukta. Buna 'seçim güvenliği' diyoruz. Asıl soru; YSK ne yapıyor? Seçime gölge düşmesi için her şeyi yapıyor. Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığını, anayasal bir kuralı bile YSK ihlal ediyor. Tarafsız davranmayan bir kişiye görevini söyleme cesaretini gösteremiyor. O zaman sormamız gerekiyor; o koltuklarda niye oturuyorsunuz? Almanya’da seçimler başladı, orada propaganda yapılmalı. Ama cumhurbaşkanı yaptı. Ne dedi YSK? Hiçbir şey. Üç maymunu oynadı. Bu kurula Yüksek Seçim Kurulu denmez.
Başbakan Davutoğlu’nun IŞİD ile mücadelede operasyon merkezinin Türkiye olması yönündeki çağrısı oldu.
‘DAVUTOĞLU EŞ BAKAN’
Dış politikada Türkiye ciddi bir güven kaybetmiştir. Suriye ve Irak politikaları iflas etmiştir. Ben Türkiye’nin Ortadoğu’daki kaynayan kazana girmesini istemiyorum. Sorunların çözümünde başvurulan adres olmalı. Şu anda sorunların kaynağı konumunda. Özellikle Suriye’ye silah gönderilmesi, kardeş kavgasına destek verilmesi CHP olarak bizim kabul edeceğimiz bir uygulama değil. Davutoğlu’nu çok ciddiye almıyorum. Davutoğlu gölge eş bakan konumunda. Vesayet altında birisinin söylediği sözlere itibar edilmemeli.
TSK’da bin subay için soruşturma başlatıldı.
Bürokrasinin enteresan bir ruh hali vardır. Siyasi otoritenin, düşman gördüğü her düşünce bireysel çıkar için kullanılır. Örneğin iktidarda sağ görüşlü hükümet varsa, bürokratı ihbar mantığı ‘Bu solcudur’ olur. Sol iktidar varsa bürokratın yerine geçmek istediği bürokrata ‘Bu sağcıdır” der. Faşisttir, komünisttir. Son yıllarda bu ikisinin de önemi kalmadı. Şimdi “paralelci” suçlaması geliyor. Beğenmediğiniz bir kişiyi rahatlıkla “paralelci” diye suçlayabilirsiniz. Bütün ülke maalesef bir McCarthy sürecine girdi.
‘ÇİRKİN VE İĞRENÇ BİR İDDİA’
Meral Akşener ile ilgili kaset iddiaları için ne düşünüyorsunuz?
Son derece çirkin, iğrenç, bir iddia. İnsan olan birisinin böyle bir çirkinliğe, çirkefe bulaşmaması lazım. Meral Hanım'ı siyaseten eleştirebilirsiniz ama aşağılık iftiralarla birisini suçlamak tek kelimeyle iğrençliktir.
Şu anda bir baraj sorunu görünmüyor.
Görevlendirme için Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na gitmeniz gerekirse ne yapacaksınız?
Belki o gelir. Gelirse şaşırmam. Gün ola harman ola.
Seçimlerde başarısız olan genel başkanların istifa kültürü Türkiye’de pek yok.
Olması lazım. Böyle demokratik bir kültürün olması lazım. Gereği yapılmalıdır.
Deniz Feneri Davası’nda alınan kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Vatandaşlara "Türkiye’de adalet var mı" diye sorun. Yüzde 50'nin üstü adalet olmadığını söyler. Bu olay Türkiye’de adaletin olmadığını, adaletin egemenlerin talebine göre karar verdiğini gösteriyor. Deniz Feneri olayında failler bulunamadıysa, insanları soyanlardan hesap sorulmadıysa adalet Türkiye’de her zaman sorgulanacaktır. Almanya’da yargılandılar ve Alman yargıç, “Asıl failler Türkiye’de” dedi. Asıl failler Türkiye’de beraat etti. Şimdi Almanya’daki hâkimler, “Zaten Türkiye’de adalet yoktu bu da kanıtladı” diyecek.
Röportaj: Seda ŞİMŞEK- BUGÜN GAZETESİ