Olağanüstü Halin (OHAL) ilan edildiği 20 Temmuz 2016 tarihinden bugüne dek toplam 1194 maddeden oluşan 30 adet OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) yayınlandı ve bunlarla mevzuat alanında toplam 1000 maddenin üzerinde yeni düzenleme yapıldı. Heinrich Böll Stıftung Türkiye Temsilcilii tarafından yapılan incelemenin sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı.
Çoğunluğu OHAL’in ilan ediliş nedenleriyle ilişkili olmayan düzenlemelerin KHK'larla hayatımıza girdiğine dikkat çekilen raporu ise İsmet Akça, Süreyya Algül, Hülya Dinçer, Erhan Keleşoğlu ve Barış Alp Özden’in hazırladı. 170 sayfa olarak hazırlanan ve “Olağanlaşan OHAL: KHK’ların Yasal Mevzuat Üzerindeki Etkileri” başlıklı raporda tüm KHK’ların incelendiği belirtildi. Mevcut durumun insan hakları, parlamenter demokrasi ve hukukun üstünlüğünün üzerinde ciddi tehdit yarattığına dikkat çekildi. Raporda ayrıca Milli savunma, iç güvenlik, yargı ve personel rejimi, ekonomi ve sosyal güvenlikten idari yapı, eğitim ve sağlık gisi birçok alanda devlet-toplum ilişkilerini yeniden yapılandırmayı amaçlayan KHK'ların OHAL’in ilan ediliş nedenleriyle ilişkili olmadığı değerlendirmeleri yer aldı.
30 KHK'DEN SADECE 4'Ü YASALAŞTI
Raporu hazırlayan 5 kişilik ekipte yer alan İsmet Akça, raporla ilgili olarak Cumhuriyet'e yaptığı açıklamada, "Anayasa'da açık hükümler var. OHAL KHK'leri sadece OHAL'in ilan edilme gerekçesi hakkında ve yürürlülükleri de OHAL süresince sınırlı olur. Ancak çıkaarılan 30 KHK'nin yaklaşık yüzde 90'ının OHAL gerekçesi ile ilgisi yok" dedi.
İsmet Akça, yayımlanan 30 KHK'den sadece 4'ünün Meclis'ten geçerek yasalaştığına dikkat çekti. OHAL KHK'si ile yapılan taşeron düzenlemesi gibi bazı konularda kazanılan hakların KHK'lerin yasalaşmadan iptal edilmesi halinde kaybedilip kaybedilmeyeceği sorusuna ise "Hukuk çerçevesinde konuşursak zaten bu konularda KHK çıkarılamaz. Ancak çıkarılan KHK'lerin de yasalaşması gerekiyor. Yasalaşmayan KHK'lerin de OHAL'in sona ermesi ile yürürlükten kalkması gerekir. Ama bunun hukuki değil siyasi bir kararla düzenleneceği de açıktır" dedi.
170 SAYFALIK RAPORDA YER ALAN BAZI BAŞLIKLAR İSE ŞÖYLE:
Çıkarılan OHAL KHK’larının sadece 4’ü TBMM’de görüşüldü ve kabul edilerek yasalaştı. 37 Diğerleri ise Meclis ve Anayasa Mahkemesi denetiminden geçmeksizin uygulamaya koyuldu. Böylece OHAL, KHK’ları üzerindeki siyasi ve yargısal denetim etkisiz kılındı.
Bu KHK’larla, yeni bir suç tanımı getirilerek, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yüz binin üzerinde kamu görevlisi ihraç edildi; yüzlerce şirket, dernek, vakıf, sendika, üniversite, okul, hastane, televizyon kanalı, gazete vs. kapatıldı ve bu kurum ve kuruluşların malvarlıklarına el konuldu.
OHAL KHK’ları, temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmaya yönelik tedbirlerin yanı sıra, çok sayıda kanunda da önemli ve kalıcı değişiklikler yaptı. OHAL KHK’larıyla yapılan düzenlemelerin çok önemli bir kısmı savunma ve emniyet alanını düzenlemektedir. Bu alandaki düzenlemeler asker-sivil ilişkilerini yeniden yapılandırmakta, çeşitli yasalarda başta Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet
Komutanlıkları olmak üzere askeri makamların yetki ve görevlerini sona erdirmekte veya ciddi biçimde sınırlandırmakta ve söz konusu yetkileri esas olarak MSB, İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığında toplamaktadır. Başka gözlemcilerin de belirttiği gibi bu düzenlemeler siyasi iradenin, 2017 anayasa değişiklikleriyle beraber düşünüldüğünde Başkan’ın, askeri kuvvetler üzerinde kontrol tekeli kurmasına yöneliktir. Örneğin Metin Gürcan38 bu durumu “tekelci sivilleşme” yani “gücün güçlü bir sivil-seçilmiş makamda (cumhurbaşkanlığı) toplanmasını önceliklendiren bir yaklaşım” olarak tanımlamaktadır. Dolayısıyla, denetleme ve kontrol gücünün sivil aktörler (Cumhurbaşkanı, hükümet, meclis, sivil toplum örgütleri) arasında dağıtıldığı demokratik sivilleşme söz konusu değil demektedir. Ümit Cizre de mevcut yaklaşımı “tek parti kontrol modeli” olarak tanımlamaktadır.
Bu alandaki düzenlemelerin başlıcalarına bakacak olursak, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları Milli Savunma Bakanına bağlandı. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı ve Başbakana kuvvet komutanlarına doğrudan emir verebilme yetkisi tanındı. MSB’nin teşkilat yapısı GB ve TSK’dan ayrıştırıldı. Alınan tedbirler ve yapılan düzenlemeler ile askeri okullar kapatıldı ve askeri eğitim alanı MSB’ye bağlı kurulan MSÜ’ye devredilerek MSB’nin yetki ve kontrolüne alındı.
YAŞ’ın üyelik yapısındaki değişiklikle Adalet, Dış ve İçişleri Bakanları eklenirken ordu komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Donanma Komutanı ile Silahlı Kuvvetler kadrolarında bulunan orgeneral ve oramiraller çıkarıldı.
100 OLAĞANLAŞAN OHAL: KHK’LARIN YASAL MEVZUAT ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
YAŞ’ın toplantı sıklığı azaltıldı. Genelkurmay Başkanının ve İkinci Başkanının yetki ve etkisi kısıtlanırken, Başbakanın ve Milli Savunma Bakanınınkiler artırıldı. Savunma sanayii alanındaki iki önemli kurumda da Cumhurbaşkanını belirleyici kılan veya muazzam güçlendiren düzenlemeler yapıldı. Daha önce MSB’ye bağlı olan SSM Cumhurbaşkanına bağlandı ve Cumhurbaşkanına önemli yetkiler tanındı. TSKGV için de Cumhurbaşkanı başkanlığında bir mütevelli heyeti tayin edildi. Askeri yargı alanında Askeri Hâkimler Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu yürürlükten kaldırıldı. Bu aslında 16 Nisan 2017 Anayasa Değişiklikleri Referandumu ile Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve diğer askeri mahkemelerin kaldırılmasının doğal bir uzantısı olarak da gerçekleştirildi. Buralarda görev yapan hâkimler MSB kadrolarında görevlendirildi. TSK İç Hizmet Kanunu’ndaki değişikliklerde sivil amirlerin yetkisi artırıldı ve disiplin cezası vermelerine olanak veren bir düzenleme gerçekleştirildi. JGK ve SGK askeri veya güvenlik değil genel kolluk kuvveti olarak tanımlandı ve İçişleri Bakanlığına bağlandı. TSK ve GB ile bağları ya tamamen koparıldı ya da aslen seferberlik ve savaş hali ile sınırlandı. JGK ve SGK’nın personelinin askeri eğitim ihtiyacını karşılamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı JSGA kuruldu. Genelkurmay Başkanı olabilmek için kuvvet komutanlığı yapma koşulu kaldırıldı. Genelkurmay Başkanı artık sadece savaşta (yani barışta değil) Silahlı Kuvvetlerin komutanı olarak tarif edildi. GB’nin teşkilat, kuruluş ve kadrolarının sınırı belirlendi, tüm TSK’ya göndermede bulunan hale son verildi. Genelkurmay Başkanının görev, yetki ve sorumluluklarında önce radikal bir kısıtlamaya gidildi ardından ise MSB’nin görevleri saklı kalmak kaydıyla önemli bir kısmı yeniden yasaya konuldu. Bununla birlikte, yapılan düzenlemelerle Genelkurmay Başkanının kuvvet komutanlarının atanmasından subay ve astsubayların yurtdışı izinlerini kullanmasına ilişkin olanlara kadar irili ufaklı birçok konuda yetkileri kısıtlandı.
Aynı yetki kısıtlaması kuvvet komutanlıkları için de gerçekleştirildi. Bu yetkiler ya MSB’ye ya da JGK ve SGK söz konusu olduğunda İçişleri Bakanlığına bırakıldı. Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne bağlı eğitim hastaneleri ve diğer tüm askeri sağlık kuruluşları Sağlık Bakanlığına devredildi. Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne bağlı yükseköğretim birimleri Sağlık Bakanlığına bağlı Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne devredildi.
TSK’da gerçekleşen yüksek sayıda ihraçlar sonrasında ortaya çıkan personel açığının kapanması ve yeniden yapılanma sonrası duyulan personel ihtiyacının karşılanması için personel temini, görev süresi, yaş haddi vb. konularda kolaylaştırıcı düzenlemeler yapıldı. Bu açıdan özellikle pilot ve yanı sıra paraşütçü, denizaltıcı personel açığını gidermek üzere ayrıca özel düzenlemelere gidildi.
İNTERNET ALANINDAKİ DÜZENLEME
Bir diğer önemli düzenleme ile MSB, bağlı kurum ve kuruluşlardaki personelin, kıt’a içinde veya kıt’a dışında askeri personelin güvenlik soruşturmasında aynı zamanda artık doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanan MİT’in yetkilendirilmesi oldu. Emniyet alanındaki düzenlemelere gelince, telekomünikasyon ve internet teknik ve anlık istihbarat toplama stratejik alanlar olarak görüldüğünden bu alanlardaki denetimin güçlendirilmesi amacıyla değişikliklere gidildi. TİB kapatılıp yerine bu alanda tek yetkili BTİK kuruldu. Özel Harekat Polisi alımında KPSS şartı aranmaksızın fiziki yeterlilik ve mülakat sınavları ile adaylık getirildi. Özel Harekat Başkanlığı merkez teşkilatı içerisinde ayrı bir başkanlık olarak yeniden tanımlandı. İdari kararla pasaport verilmeme işlemi genişletildiği gibi önceden EGM bünyesinde verilen pasaport ve sürücü belgesi, belgelerin artık Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından sağlanması kararlaştırıldı.
OLAĞANLAŞAN OHAL: KHK’LARIN YASAL MEVZUAT ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Özel güvenlik görevlisi olabilme koşulları sıkı laştırıldı, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması her an yapılabilir hale getirildi.
Toplam 14.500 yeni mahalle ve çarşı bekçisi kadrosu ilan edildi. Devletin güvenlik aygıtları içinde önemli bir yere sahip MİT, başkanlık sistemine geçişi öngören referandumdan sonra, daha 2019 Başkanlık seçimleri yapılmadan KHK ile doğrudan Cumhurbaşkanına bağlandı. Başbakanla ilgili yetkiler Cumhurbaşkanına devredildi. Teşkilat, askerlerle ilişkileri zayıflatılacak şekilde yeniden yapılandırıldı. Olağanüstü hal KHK’larıyla yargı alanında da, bilhassa da ceza muhakemesinde sanığın adil yargılanma hakkını, kişi özgürlüğü hakkını ve özel yaşamın gizliliğini etkileyen önemli yapısal değişiklikler hayata geçirildi. Anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler tarafından güvenceye alınan bir dizi hakka müdahalenin sınırları genişletildi. Tutukluluk ve gözaltı sürelerinin uzatılması; savcılığın arama, el koyma, izleme gibi soruşturma tedbirlerine karar verme yetkilerini genişleten ve bu yetkiler üzerindeki yargısal denetimi zayıflatan düzenlemeler;
duruşmalı yargılanma, avukatla temsil edilme hakkı ve yargılamada silahların eşitliği ilkelerini etkileyen değişikliklerle adil yargılanma hakkının kısıtlanması buna örnek gösterilebilir. Olağanüstü hal KHK’ları kapsamındaki işlemler bakımından yürütmeyi durdurma verilememesi ve KHK’lar kapsamında karar veren kamu görevlilerinin hukuki sorumluluğuna gidilememesi ve kamu görevinden ihraç gibi olağanüstü hal tedbirlerine karşı yargısal başvuru yolunun kapatılması, hak arama özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtladı; OHAL işlemleri nedeniyle hesap verebilirliği
zorlaştırarak, bu işlemler etrafında bir cezasızlık zırhı örülmesi tehlikesi yarattı. İstinaf yolunun işleyişi ve çeşitli itiraz usulleri yeniden düzenlendi; vali, kaymakam, milletvekilleri ile hakim ve savcıların soruşturma ve kovuşturma usulleri kapsamlı değişikliğe uğratıldı. Böylece hem bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ölçüsüzce kısıtlayan hem de yargı sisteminin işleyişini ve yargısal güvenceleri ciddi biçimde etkileyen düzenlemeler hayata geçirildi.
Basın alanında ise düzenleyici kurum olan RTÜK’e geçici ve belirli koşullarda kalıcı yayın durdurma yetkisi verilerek RTÜK’ün basın kuruluşları üzerindeki denetimi arttırıldı. Aynı zamanda terör saldırılarının medyada işlenmesine ilişkin de yeni bir kural getirildi ve kuralın gerekçesi olarak bu yayınların “terörizmin çıkarlarına hizmet edecek sonuçlar doğurmaması” gerektiği belirtildi. Bu ifadenin içerdiği belirsizliğin belirli siyasi konuları ele alan gazeteciler için caydırıcı etki yaratacağı şüphesizdir. RTÜK’e ayrıca medya kuruluşlarının lisans taleplerini ulusal güvenlik ve kamu düzeni gerekçesiyle reddedebilmesi için neredeyse sınırsız bir takdir yetkisi de verildi. Bu düzenlemeler içerdikleri orantısız yaptırımlarla, basın ve yayın kuruluşları üzerinde OHAL süresiyle sınırlı olmayan çok ağır bir baskı yaratma tehlikesi içermektedir. Son olarak KHK ile, YSK’nın genel yayın ilkelerine ve tarafsız yayıncılığa aykırı yayın yapan medya kuruluşları üzerindeki denetim ve cezalandırma yetkisi kaldırılarak, özellikle seçimler sırasında adil ve tarafsız yayıncılığın ihlali
yaptırımsız bırakılmış oldu.
OHAL süresince şirket faaliyetlerinden bankacılık sektörüne, istihdamdan yatırımlara ekonomiyi ilgilendiren birçok konuda KHK’lar yayınlandı. Şimdiye kadar el konulan bini aşkın şirket ve ticari işletmenin yönetimi, gelirlerinin kontrolü ve tasfiyesi hakkında önemli düzenlemeler yapıldı. Türkiye Varlık Fonu’nun kaynakları ve finansmanının kapsamı KHK’larla genişletildi. OHAL süresi boyunca iflas erteleme başvuruları yasaklanarak ekonomik sorunlar ertelenmeye çalışıldı.
OLAĞANLAŞAN OHAL: KHK’LARIN YASAL MEVZUAT ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Büyüme temposu düşen inşaat sektörünü destekleyecek bir dizi değişiklik de yine KHK’lar eliyle hayata geçirildi. OHAL KHK’larıyla sosyal güvenlik ve sosyal politika alanlarında da kapsamlı düzenlemeler yapıldı. Özellikle güvenlik personeli, korucular ve köy muhtarlarının
sosyal haklarında önemli değişikliklere gidildi. Grev yasaklamalarının kapsamı genişletildi; ekonomik nedenlerle ve “finansal istikrar” gerekçesiyle grev ertelemenin önü açıldı. Kamu hastanelerinin yönetim ve işleyişinde de çok köklü değişiklikler yapıldı. Eğitim alanında yapılan düzenlemeler özellikle özel öğretim kurumları ve öğrenci yurtları üzerindeki devlet kontrolü ve denetimini daha da artırmayı hedefledi.
İktidar tarafından eğitim alanının yeniden yapılandırılmasında önemli bir rol verilen Türkiye Maarif Vakfı’na yeni yetki ve ayrıcalıklar tanındı. Diğer yandan milli eğitim ve yükseköğretim çalışanlarının hak ve özgürlüklerini sınırlayan bir dizi değişiklik yapıldı. Bunlarla birlikte rektör seçimlerinde, yıllık izin ve yurtdışına çıkışlarda ve öğretim üyelerine ilişkin disiplin soruşturmalarında YÖK ve cumhurbaşkanlığına önemli yetkiler tanındı, üniversitelerin özerklik alanı daha da daraltıldı. Olağanüstü hal ilanının gerekçesini oluşturan 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsüyle bozulan kamu düzeninin yeniden sağlanması amacıyla ilgisi olmayan tüm bu kalıcı yasal düzenlemeler, yasal ve yönetsel rejimi köklü bir biçimde değişikliğe uğrattı. Bu kapsamda, yukarıda söz ettiğimiz üzere eğitimden yargının işleyişine, iç güvenlik ve milli savunmadan ekonomiye, sağlık ve sosyal güvenlik alanından kamu personel rejimine dek uzanan çok geniş bir yelpazede kamusal alan, yasama erkini fiilen tek başına kullanan hükümetin çıkardığı olağanüstü hal KHK’ları ile düzenlenir ve yönetilir hale geldi. Oysa Anayasa’nın 121 (3) maddesi, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna ancak “olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda” ve “olağanüstü hal süresince” KHK çıkarma yetkisi vermektedir. Ayrıca OHAL tedbirleri ve düzenlemeleri kural olarak olağanüstü hal süresiyle sınırlıdır; olağanüstü hal kalktıktan sonra bu düzenlemelerin de kendiliğinden uygulamadan kalkması gerekir; çünkü bu noktadan itibaren olağanüstü hal ilanına yol açan sebeplerin varlığını sürdürdüğünden bahsetmek imkânsızdır. Anayasa Mahkemesi geçmişte, Anayasa’da OHAL KHK’ları için konu bakımından öngörülen yargısal denetim yasağına rağmen, kararnamelerin belirli ölçütler temelinde iptal davasına konu olabileceğine karar vermişti. Mahkeme’ye göre, OHAL KHK’ları ile “yalnızca olağanüstü hal ilanını gerektiren nedenler gözetilerek bu nedenlerin ortadan kaldırılması için o duruma özgü kimi önlemler” alınabilir ve “olağanüstü halin gerekli kıldığı konular, olağanüstü halin neden ve amaç öğeleriyle sınırlıdır.”
Anayasa Mahkemesi bu kararında aynı zamanda OHAL KHK’larının ancak olağanüstü hal süresince uygulanabileceğine hükmetmişti. Buna göre: “Olağanüstü halin veya sıkıyönetimin gerekli kıldığı konularda çıkartılan KHK’lar, bu hallerin ilân edildiği bölgelerde ve ancak bunların devamı süresince uygulanabilirler. Olağanüstü halin sona ermesine karşın, olağanüstü hal KHK’sındaki kuralların uygulanmasının devam etmesi olanaksızdır. Bu nedenle, olağanüstü hal KHK’ları ile yasalarda değişiklik yapılamaz. Olağanüstü hal KHK’ları ile getirilen kuralların olağanüstü hal bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da uygulanmalarının devamı isteniyorsa bu konudaki düzenlemenin yasa ile yapılması zorunludur. Çünkü olağanüstü hal bölgesi veya bölgeleri dışında veya olağanüstü halin sona ermesinden sonra da uygulanmalarına devam edilmesi istenilen kuralla OHAL süresi sona erdikten sonra da geçerli olması istenen, kalıcı düzenlemelerin ancak kanunla yapılması mümkündür. Ne var ki Anayasa Mahkemesi bu içtihadından, 668, 669, 670 ve 671 sayılı KHK’larla ilgili açılan iptal davalarında dönmüş ve oybirliği ile kendisinin olağanüstü hal KHK’larını denetlemeye yetkisiz olduğuna karar vermiştir.
OLAĞANLAŞAN OHAL: KHK’LARIN YASAL MEVZUAT ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Bu çalışmada ayrıntılı olarak yer verilen, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çıkarılmış, mevcut mevzuatta değişiklik yapan KHK hükümlerine bakıldığında, bunların ezici çoğunluğunun geçici değil, olağanüstü hal süresini aşan kalıcı düzenlemeler olduğu görülür. Birkaç örnek sayacak olursak, Kuvvet Komutanlıklarının MSB’ye bağlanması, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın kaldırılarak tüm yetkilerinin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na devredilmesi, CMK’da yapılan değişikliklerle ceza muhakeme usulünün kalıcı biçimde değiştirilmesi, yüksek yargının yeniden yapılandırılması, Varlık Fonu veya Türkiye Maarif Vakfı’nın yetkilerinin genişletilmesi, teröre yardım ve yataklık suçlarıyla görevden alınan belediye başkanları yerine kayyum atanması ya da MİT’in Cumhurbaşkanlığına bağlanması tümüyle kalıcı nitelikte düzenlemelerdir. Olağan dönemde de geçerli olacak, kurumların işleyişini bu denli yapısal düzeyde değişikliğe uğratan kapsamlı düzenlemelerin, yasama işlevini yerine getirmekle görevli TBMM’de tartışılmaksızın ve sadece olağanüstü dönemin amacıyla sınırlı biçimde başvurulabilecek bir usulle yapılması, hukuki güvenlik ilkesine, yasama yetkisinin dokunulmazlığına ve kuvvetler ayrılı ğına açıkça aykırıdır.
CİDDİ TEHDİT YARATMAKTADIR
Avrupa Demokrasinin Hukuk Yoluyla Korunması Komisyonu (Venedik Komisyonu), olağanüstü hal bağlamında ve bu dönemin amaçlarına uygun şekilde geliştirilmiş kavramlar kullanılarak yapılan bu değişikliklerin olağan mevzuatı bozduğuna; bu durumun, olağanüstü kuralların kalıcılaştırılması riski doğurduğuna ve normal ve demokratik siyasi işleyişe zarar verdiğine dikkat çekmektedir. Komisyon, olağanüstü halin esas amacının demokratik yasal düzeni geri getirmek olduğunu hatırlatarak, olağanüstü hal KHK’larının, Anayasa’da kesin ve açık ifadelerle belirtilmediği durumlarda yasal kurumlara, usullere ve mekanizmalara kalıcı yapısal değişiklikler getirmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu tür yapısal değişiklikler ancak olağan yasa yapım süreci içinde şeffaf bir tartışma süreci işletilerek, demokratik teamüller çerçevesinde yapılmalıdır. Aksi, olağanüstü hal yönetim mantığının ve usullerinin fiili olarak kalıcılaşmasına sebep olmaktadır. Bu durum insan hakları, parlamenter demokrasi ve hukukun üstünlüğünün üzerinde ciddi tehdit yaratmaktadır.