Mehmet Ali Şengül / samanyoluhaber.com
Cenâb-ı Hakk’ın muvakkaten insanlar için hazırladığı dünyâ hayatı, devr-i dâim olarak devam etmektedir. Hz.Âdem’den(as) bugüne ve kıyâmete kadar inananlar ile şeytan ve âvânelerinin imtihanları devam etmiş, etmekte ve bundan sonra da edecektir. Sırr-ı teklif bunu gerektirmektedir.
Böyle bir imtihanda samîmî ve gayr-i samîmi nice insanlar, bazen kendi hissiyatlarıyla hareket etmekte ve kendi doğrularına göre yazılı ve sözlü olarak toplumu yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Bunların içinde öyleleri de vardır ki; yalan, iftira ve müslüman kimlikleriyle halkı yanıltmakta ve aldatmaktadırlar.
Tecrübelerle sâbittir ki, bu insanların büyük çoğunluğu evde hanımı ve çocuklarını dahi idâre edememekte, kafaları kızınca o mâsumlara bile zulüm etmektedirler. Onları omuzundan silkip atmakta, kendi zevki ve saltanâtı içinde boğulup gitmektedirler veya farkında değiller, hırs, inat ve arzularının esîri ve kölesi olmaktadırlar.
Şimdi bu gerçekleri Kur’ân-ı Mûciz-ül Beyân’dan hep berâber tâkip edelim:
Cenâb-ı Hak İsrâ sûresi 76.âyette; “(Habibim) Onlar, yurdundan çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar. O takdirde kendileri de senden sonra pek az kalır, sonra da yok olur giderler.”
Aynı sûrede 81 ve 84.âyetlerde; “Sen Bizim nizamımızda aslâ bir değişiklik bulamazsın! De ki: “Hak geldi, batıl yıkılıp gitti. Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur.”
“De ki: Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır. Kimin daha isâbetli olduğunu ise asıl Rabbiniz bilir.”
Kehf sûresi 7.âyette; “Biz, dünyâda bulunan her şeyi ona bir zînet kıldık. Böylece insanlardan kimin daha iyi iş gerçekleştireceğini ortaya koymak istedik.”
Ve yine Kehf sûresi 103 ve 104.âyetlerde; “De ki: “İşleri yönünden âhirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildireyim mi? Onlar o kimselerdir ki, dünya hayatında yaptıkları işlerin karşılıkları hep boşa gidecektir. Halbuki kendilerinin güzel güzel işler yaptıklarını sanırlar.”
Muhammed sûresi 22.âyette de; “Demek ki ey münâfıklar! Siz işbaşına geçecek olursanız, ülkede fesat çıkaracak, nizâmı bozacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız! (Allah’a verdiği söze bile sâdık kalmayan kimsenin, böylesi hakları gözetmesi de beklenemez)” buyurmaktadır.
Rabbimiz Nur sûresinde de şöyle buyurmaktadır:
52- “Kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’ı tâzim edip O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte ebedî başarı ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır.
53 – Senin kendilerine emretmen hâlinde hicret etmeye veyâ savaşa çıkacaklarına dâir var güçleriyle yemin billah ettiler. De ki: ‘Yemine ne hâcet! Yemin etmeyin, sizden istenen mâkul bir itaattır. Elbette Allah yaptığınız ve yapacağınız her şeyi bilir’
54 – De ki: “Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. Eğer sırtınızı dönerseniz bilin ki, Peygamber kendi görevinden, siz de kendi yükümlülüğünüzden sorumlu olursunuz. Ama ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Yoksa, peygamberin görevi, açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir.”
55 – Allah içinizden îman edip makbul ve güzel işler işleyenlere kesin olarak vaad buyurur ki: ‘Daha önce mü’minleri dünyâda hâkim kıldığı gibi kendilerini de hâkim kılacak, kendileri için beğenip seçtiği İslâm dinini tatbik etme gücü verecek ve yaşadıkları korkulu dönemin arkasından, kendilerini tam bir güvene erdirecektir.’ Çünkü onlar, yalnız Bana ibâdet edip hiçbir şeyi Bana şerik yapmazlar. Artık bundan sonra kim küfrâna saparsa, işte onlar yoldan çıkıp Allah’a karşı gelmiş olurlar.
56 – Öyleyse ey mü’minler, siz namazı hakkıyla îfâ etmeye devâm edin, zekâtı verin, Peygambere itaat edin ki merhamete mazhar olasınız.
61- Gerçek mü’minler ancak öyle kimselerdir ki, Allah’a ve Resûlü’ne bütün kalpleriyle îman etmiş olup, bütün toplumu ilgilendiren meseleleri görüşmek üzere onun yanında bulundukları vakit ondan izin almadıkça ayrılıp gitmezler.
62- Senden izin isteyenler hakîkaten Allah’a ve Resûlüne gerçekten îman edenlerdir. Öyle ise bazı işler için senden izin istedikleri zaman, sen de onlardan dilediğin kimselere izin ver ve onlar için Allah’tan af dile. Muhakkak ki Allah gafûrdur, rahîmdir.
63 – Resûlüllah’ın sizi çağırmasını, sizin birbirinizi dâvet etmenizle bir tutmayın. Allah elbette sizden, birbirini siper edinerek sıvışıp gidenleri bilir.
Öyleyse Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına dünyâda bir belâ gelmesinden yahut âhirette gâyet acı bir azap gelmesinden korkup çekinsinler.
64 – Dikkat edin! Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O şu anda içinde bulunduğunuz durumu da pek iyi biliyor. İnsanların Kendi huzuruna götürülecekleri büyük duruşma günü, yapmış oldukları şeyleri tek tek kendilerine bildirip karşılığını verecektir. Allah her şeyi pek iyi bilir.”
Furkan sûresi 20,21 ve 22 âyetlerde ise; “Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yemek yer, çarşılarda ihtiyaçlarını temin ederlerdi.”
“Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım buna sabredecek misiniz, sabredemeyecek misiniz? Rabbin zâten her şeyi görmektedir.”
“O gün zâlim, parmaklarını ısırır “Eyvâh!” der, “keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Eyvâh! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallâhi bana gelen öğütten (Kur’ân'dan) beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır.” Buyrulmaktadır.
Kasas sûresi 50.âyette; “Allah, zulmü kendilerine meslek edinen kimseleri hidâyet etmez, emellerine ulaştırmaz.” İkazı vardır.
Kasas suresi 83 ve 84.âyetlerde de; “Ama âhiret diyarına gelince: Biz orayı dünyada büyüklük taslamayanlara, fesatçılık ve bozgunculuk peşinde olmayanlara veririz. Hayırlı âkıbet, günahlardan sakınanlarındır.
“Kim iyilik yaparsa, âhirette ondan çok daha iyi bir karşılık görür. Kim kötülük işlerse, bilesiniz ki kötülük işleyenler ancak yaptıkları kötülük kadar ceza görürler.” Buyrulmaktadır.
Görülüyor ki, insanlar kendi doğrularına, kendi hissiyatlarına göre değil, Allah ve Resûlüllah’ın emir ve yasaklarına göre hayatlarını, hâlis bir niyetle tanzim etmekle mükelleftirler. Zahmetli de olsa bu yolu tercih eden, sabredip katlananlar, saâdet-i dâreyni kazanma fırsatını elde etmiş olurlar. Bunun için Kur’ân-ı Azîmüşşân, her zaman ve bilhassa böyle dönemlerde dâvây-ı İslâm’a sımsıkı yapışmayı emreder.
Âl-i İmran sûresi 103 ve 104.âyetlerde; “(Ey mü’minler) Hepiniz toptan, Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın; Hani siz birbirinize düşman idiniz de, Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı.
Allah size âyetlerini böylece açıklıyor, tâ ki doğru yola eresiniz.”
“Ey mü’minler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önlemeye çalışan bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve felâhı bulanlar bunlar olacaklardır.” Buyrulmaktadır.