Kesada düşme korkusu

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz 'Kesada düşme korkusu' başlıklı yeni yazısında önemli hatırlatmalar yaptı.

SHABER3.COM

         Ülkemizden yurt dışına çıkma zorunda kalmış bazı arkadaşları ziyaret ederken, bir iş yerinde bizim ulu çınarla karşılaştık… Hizmet çekirdekten çınara yürürken o da fidandan meyveye yürümeye gayret ediyordu. Bir de baktım çevresindeki fidanlara yol yordam göstermeye çalışıyor. Sözlerinin arasında dedi ki:  “Büyüğümüz bazılarının cellad-ı sehhar” olan meylülrahat denilen hayat tutkusuna kapılanların halini görünce (yani yazlıklar, kışlıklar, ailenin fertlerine pahalı arabalar alıp dünyaya açılan menfezlerden yavaş yavaş uhrevilikten kopmaya başladıklarını fark edince),  Tevbe Suresinin 24. Ayetini ser-levha yapıp sohbete başladı. “Cenab-ı Hak ferman buyuruyor:  ‘De ki:  Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler, size Allah’tan, Resulünden ve Onun yolunda mücahede etmekten daha sevgili ise, artık Allah, hakkınızda emrini getirmeye kadar bekleyiniz!’”  (9/24)

         “Bu âyeti Efendimiz (S.A.S.)  tebliğ ederken sahabeler ağlaşıyorlar, âyetin ağırlığı karşısında kendilerinden geçiyorlardı.”

         “Aynı şekilde Hocaefendi meseleyi izah ederken  cemaat de âdeta, inleyip feryat ediyordu. Çünkü Müslümanların cehâleti, fakirliği ve yerlerde sürünen itibarı ve haysiyetleri söz konusuyken, bu kadar dünyevileşmek gerçek vicdan sahiplerine çok ağır geliyordu. Bu sohbet çoklarının akıllarını başlarına getirmişti. Ama bu sefer de aileden  ağır baskılar başlamıştı. Bazı babalar çok otoriterdi. Hizmet’te koşturmalarımıza  ve himmet vermemize çok karışıyorlardı.

         “Beni Hizmet ile buluşturan bir kuzenim vardı. Babalarının birçok dükkanı ve iş yeri vardı. Buna rağmen kuzenimin dükkanına gelip ‘Ver anahtarları ve buradan defol, git!’ dedi. O da babasına ‘Sen kimi kimin dükkanından kovuyorsun? Burası benim babamın bana verdiği dükkan! Kimse beni babamın dükkanından kovamaz!’ dedi. Bu antika söz karşısında babası ne diyeceğini şaşırdı ve bir daha dükkana gelmedi.

         “Benim babam da benzer sıkıntılar çıkardı. Ben hep sabrettim alttan aldım. Yaşlanıp hastaneye düşünce Hizmet arkadaşlarım gelip hepsi de ziyaret ediyor ve kendisi için dua ediyorlardı. Babam, ‘Oğlum ben sizi anlamamış, boşuna karşı çıkmışım. Bana hakkınızı helâl edin… Arkadaşların hep güzel insanlar!’ dedi…”

         “Çok zengin bir ailenin bir veliahtları  vardı. Hizmetleri tanıyınca çok karşı çıktılar. Biz hep tadil etmeye çalıştığımız halde, delikanlı bildiği gibi fedâkarca hizmete koşturuyordu. Babasını Orta Asya’ya okulları ziyarete götürdüm. Sovyetlerden kalma eski binalar restore ediliyor, bir yandan da yeni, binalar inşâ ediliyordu. Onun için kalacağımız  yerler pek perişandı. Buna rağmen hizmet aşk ve şevkiyle oralar bize saray gibi geliyordu. Bu zengin bir bana bir de perişan yerlere baktı. Gözleri doldu. ‘Bu iş bir gönül işiymiş anladım. Burayı güzel bir misafirhane yapalım. Ne kadar masraf gerekiyorsa, ben karşılayacağım.’ dedi.”

         Bunları anlatan Çınar Bey’den ayrılıp bir başka gönül dostunun ziyaretine gittim. Bana dedi ki:

         “Ben Güneydoğu’dan dindar  bir aileden İstanbul’a geldim ama ne doğru dürüst bir Türkçem var ne de bir tahsilim… Ticarete  başladım. İşlerim tuttu, kazançlarım katlanmaya başladı. Evlatlarıma, kendime evler, arabalar aldım. Keyfimize diyecek yoktu… Hizmeti tanıdım çok sevdim… Sonra büyüğümüzün Tevbe Suresi 24. Âyetinin  izahını yaptığı sohbeti dinleyince, Allah rızasını kazanmak için  çok büyük fedakârlık ve cefâkârlıklara katlanmak lâzım geldiğini anladım. İşte bu yüzden bu gurbetlerde yaşıyorum  ve Elhamdülillah hâlimden çok memnunum. Allah verdi, Allah aldı. Şimdi yine veriyor.” dedi.

         Hizmet’ten Cenab-ı Hak bizleri  ayırmasın ve hüsn-ü hâtime nasip etsin…
<< Önceki Haber Kesada düşme korkusu Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER