Zaman abone kampanyası çerçevesinde Anadolu’yu dolaşırken gördüğüm manzara şuydu; Hizmet’e en ufak bir katkısı olan esnaflar yüklü para cezalarıyla cezalandırılıyordu.
Maliye müfettişleri ya insafsızdılar, “Bu cezayı niye yediğinizin farkındasınız, değil mi?” ağzıyla bi daha duymim, yoksa çok daha büyüğü gelir tehditleri savuruyorlardı, ya da insaflı idiler ve “Abim, ben sana yukarıdakileri susturacak bir ceza yazayım. Yoksa ben giderim, yerime gelen çok daha ağır bir ceza yazar?” özürleriyle af diyorlardı.
Eski hastalıkları depreşip, arada biraz da ben nemalanayım diyenler de yok değildi. Yazdıkları fahiş cezaları, bu miktarın onda birini kendisine peşinen öderlerse, sileceklerini teklif edenler mi ararsınız; “bak yazıyorum bak, bi şey yapmazsan gitti güzelim paracıkların” imalarıyla “bakanlar yiyor, bize yoh mi” replikleri yapanlar mı... Hepsi var...
Doğuda bir şehirde, esnafın birinin neredeyse bir yıllık karını ceza olarak yazan müfettiş, Hizmet erlerine yakışır bir “Elhamdülillah” duyunca şaşırmış. “Kızıp, bağırmayacak mısın?” diye sormuş. “Yok,” demiş ağabey; “Devletimizin paraya ihtiyacı var ki seni göndermişler. Moskofa gitmiyor ya, devletimize gidiyor. Helal olsun! Yine lazım olursa yine gel!” “Ya siz delisiniz!” diyerek ayrılmış müfettiş...
(...)